Deniz inekleri üzerine: (Yazacağım kurgu kendi hayal gücüme dayalı. Gerçekleri biraz süsledim. Keyifli okumalar.) Tarihler 18. yüzyılın sonlarına yaklaştığında denizciler hayatlarının şokunu yaşayacaklarını bilmiyorlardı. Açlıktan ağrıyan mideleri, kürek çekmekten yaya dönen omuzları ve sürekli ıslak olan güneşten yanmış tenleri ile…devamıDeniz inekleri üzerine:
(Yazacağım kurgu kendi hayal gücüme dayalı. Gerçekleri biraz süsledim. Keyifli okumalar.)
Tarihler 18. yüzyılın sonlarına yaklaştığında denizciler hayatlarının şokunu yaşayacaklarını bilmiyorlardı. Açlıktan ağrıyan mideleri, kürek çekmekten yaya dönen omuzları ve sürekli ıslak olan güneşten yanmış tenleri ile Bering Denizi'nde yol alıyorlardı.
Ve dürbünü eline alan miço bağırdı:
-Kaptan, galiba deniz kızlarını bulduk...
Tayfa şok olmuştu.
Kaptan:
-Yelken alabanda, rota 1-5-9! Rota 1-5-9!
-Kaptan bunlar da ne?
-Bilmiyorum, gidip öğreneceğiz... Viya böyle!
Gemi küçük bir adaya oturmuştu. Onlara şaşkın şaşkın bakan bu deniz kızlarıysa oldukça iri, bodur ve yağlıydı.
Kaptan kılıcını çekti ve sakin adımlarla bu değişik varlıklara yaklaşmaya başladı. Fakat hayvanlar kıllarını kıpırdatmıyorlardı. Bunun üzerine adımlarını temkinli bir şekilde hızlandırdı. Ve sonunda hayvanların üstüne doğru koşmaya başladı.
Fakat kaçmıyorlardı... Ve kaptan kılıcını birinin ensesine geçirdi!
Büyük bir çığlık bekleyen kaptan hayal kırıklığı yaşamıştı. Kılıcının ucunda cansızlaşan bu fokumsu yaratık, arkadaşları için hiçbir şey ifade etmiyor gibiydi. Kaçmıyor ya da saldırmıyorlardı. Yalnızca bu garip yabancıyı izliyorlardı. Gerçekse yüzyıllar sonra öğrenilecekti.
Kaptan bağırdı:
-Stellar’s sea cow! Bunun adı bundan sonra Stellar'ın deniz ineği! Gelin ve depoları bu tuhaf balık ile doldurun! Uzun bir süre açlık yok!
Böylece dilden dile diğer gemiler de bu gamsız hayvanın yerini öğrendiler ve stoklarını bu yağlı hayvan ile doldurdular. Fakat bu tokluk uzun sürmedi.
19. yüzyılın başına gelindiğinde bir gece adaya gelen büyük bir gemi son Stellar'ın deniz ineklerini avladı ve türleri böylece sonsuza dek tükendi.
Henüz adını aldıkları isim babaları dahi ölmemişti. İnsanın keşfi ile tüketmesi arasında yalnızca 27 yıl vardı. 27 yılda bir tür aşırı avlanma ile gemicilerin midelerinde bıraktıkları izden ibaret kalmıştlardı. Öyle ki literatüre geçebilecek bir fotoğrafları dahi olmamıştı.
Niye peki? Bu hayvanlar o iri cüsseleriyle niye hiç karşı gelmediler?
Yalnızca deniz yosunları ile beslenen bu hayvanlar Alaska'nın soğuk sularında yaşıyorlardı ve Allah'ın bir hediyesi olan kalın yağ tabakaları onlara ısınmak için yetiyordu.
Muhtemelen bu garip hayvanlar bulundukları adada öylesine izole yaşıyorlardı ki daha önce hiç savaş kaç mekanizması kullanmamışlardı. Ağır cüsseleri beraberinde ağır hareketi de getiriyordu. Ve ben diyeyim Mikail denizciler desin Neptün, onlara yetecek besini fazlası ile veriyordu.
Belki de kan ile ilk tanışmaları Kaptan Stellar sayesinde olmuştu.
Zaman zaman oturur ve bu deniz ineklerini düşünürüm. Politik açıdan düşünürüm. Hayat açısından düşünürüm. Çocuk yetiştirmek açısından, vatan savunmak açısından, cehalet açısından...
Aldığım bütün dersleri anlatmak çok uzun sürer. Ama şunu fark ediyorum. Bize zararlı görünen şeylerden kaçıp ve tarihten ne kadar az ders alırsak o kadar tehlike altındayız.
İnsanın sadece midesi aç değil. İnsan aç. Ve akan kanı tanıyamayacak kadar pamuklar içinde bir hayat yaşamak bizi tehlikelere açık hale getiriyor.
Bu yüzden insan, kanı tanımalı. Bayrağını tanımalı.
Geçen bir tiyatrodaydım. Kurtuluş savaşı sahnesi vardı. Utancımdan eridim. Çocukları yaşlandıran bir savaş yaşandı. Bir sürü genç hayatını feda etti. Ne için? Sanki izleri çok geçmişte kalmış gibi okumaktan, vatan için çalışmaktan yorgun hissediyoruz.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Konu böyle uzar gider, deniz ineklerinden alınacak derslerse bitmez.
İyi geceler dilerim.