Spoiler içeriyor
"ayaklarının üstünde ölmek dizlerinin üstünde yaşamaktan yeğdir." söylenecek o kadar çok şey, değinilmesi gereken o kadar çok nokta var ki. bir dizinin her bölümü nasıl ağlatır insanı. karakterler, müzikler; baştan sona çok etkileyiciydi. aslında bir distopyadan bahsediyoruz evet ancak kız…devamı"ayaklarının üstünde ölmek dizlerinin üstünde yaşamaktan yeğdir."
söylenecek o kadar çok şey, değinilmesi gereken o kadar çok nokta var ki. bir dizinin her bölümü nasıl ağlatır insanı. karakterler, müzikler; baştan sona çok etkileyiciydi. aslında bir distopyadan bahsediyoruz evet ancak kız kardeşlerim hissetmiştir gerçeklik payını buram buram. cinsiyetçi bir yaklaşım olacağını düşünmemekle beraber bu diziyi izleyen bir erkeğe dizide yaşananlar ütopik gelebilir ancak ben ve benim gibi hisseden kadınlar o gerçekliğin kokusunu alır.
gerçekten de hiç sağlıklı çocuğun dünyaya gelmediği ve doğurganlığın azaldığı bir dünyada kadın bedeni sömürge hâline gelmez miydi? özellikle o toplumun inandığı bir din varsa ve bu din çarpıtılarak yapılan şeyler bir kılıfa uyduruluyorsa.
june osborne, cesareti sayesinde gilead'a birçok darbe vurdu ancak annelik duygusuyla kendini uzun süre içinde bulunduğu durumdan kurtaramadı. elisabeth moss; june'u o kadar iyi canlandırmış ki konuşmasına bile gerek yok, gözlerine baktığında ne hissettiğini anlıyorsun. 5 sezon boyunca onunla beraber güldüm beraber ağladım. pek gülmek mümkün olmadı gerçi sevinince yine ağladım. özellikle moira ve luke ile karşılaşma sahnesinde önceki bölümlerin üstünden bir ömür geçmiş gibi hissettim. gerçekten de izlerken o kadar etkilenerek izledim ki benim için bir ömür geçti zaten. june'a en sinirlendiğim sahne müslüman adamın onun yüzünden asıldığı ve eşinin de damızlık olduğu sahne. aslında june'un bir suçu yoktu ancak june film boyunca sadece kötülere acı çektirmekle kalmayıp iyilerin de mahvolmasına sebep oldu. tabi ki bunlar belirli bir akış içinde gerçekleşti ancak insan yine de kendini üzülmekten alıkoyamıyor.
benim tatlı janine'im. o kadar güzel yazılmış bir karakter ki. janine'in taşlanacağı sahne düştü şimdi aklıma. en uyumlu en gıcık karakterin bile yapamaması ve ölmeyi göze alması... janine çok nahif, çok şirin. genellikle iyi bir işleyiş uğruna düzene ayak uyduruyor ve en sadık da o kalıyor. açıkçası ölürse en üzüleceğim karakterdir çünkü bütün başrollerin mutluluğuna bir anlık da olsa şahit olduk. janine hep insanların iyi olmasına vesile oldu ama kendi iyi olamadı. hep insanların kurtulmasına vesile oldu ancak kendi kurtulamadı.
nick ve june'un ilişkisi june gilead'dayken çok rahatsız edici gelmiyordu ancak june kurtulunca rahatsız etmeye başladı. bence bu dizinin sonunda ya luke ya da nick ölecek çünkü bir dizide bir kadına iki kişi aşıksa mutlaka bunu bir sona bağlarlar. açıkçası ben de bağlanması taraftarıyım. nick'e gelecek olursak iyi biri olduğunu düşünmüyorum. aşık olduğunu düşünüyorum. herhangi bir kadın öldüğünde umrunda olmazken june'un saçının teli kopsa bağırıyorsa bu sırf june başrol diye iyi biri olduğu anlamına gelmiyor. kötü bir düzenin içindeysen ve bu düzeni yıkmak için uğraşmıyorsan iyi biri değilsindir.
joseph'in iyi biri olduğuna inanmıştım açıkçası. düzeni en başta o kurmuş ve din ile bu düzen yozlaşarak bu hâle gelmiş olabilir. yani iyi bir fikir kötü bir icraate dönüşmüş olabilir ancak 5. sezonun sonlarında iyi biri olmadığını fark ettim. iyi insan her zaman iyidir istekleri geri çevrildiği için kötüleşmez. ayrıca kolonilerin onun fikri olduğunu da unutmayalım. yeni bir düzen kurmaya çalışması ölen, t. edilen onlarca kadını geri getirmez.
lydia tam bir akıl hastası. janine ile sahnelerinde defalarca duygulanıp ağladım ama iğrenç biri. kendi yaptığı hareketleri hata olarak nitelendirip bunun ahlaksızlık olduğu kanısına vararak kendi travmalarının bedelini başkasına yüklemeye çalışan kadının teki. kızları savunduğu ya da merhamet gösterdiği zaman göze iyi gibi geliyor ancak bu, dizide çok fazla kötülük olmasından kaynaklanıyor. ben izlerken diziyle o kadar aynı dünyada oluyorum ki o an lydia'nın iki güzel sözüne janine gibi gülümsüyorum ancak sinir sorunları olan iğrenç bir kadın. zaten kadın kadına bunu yapar mı?
5. sezonun sonunda, serena ve june yine baş başa. kaderleri birbiriyle kenetleniyor gibi gözüküyor ancak bana yetmedi. serena'nın biraz daha acı çekmesi gerekiyordu. bu kadar kolay kaçamaz geçmişinden. serena'nın da dizinin bazı anlarında gözümü boyadığı çok sahne oldu ancak en başından en sonuna bu düzen bu kadar iyi işlediyse bunda serena'nın aklının etkisi çok büyük. kendisiyle de içinde bulunduğu durumla da çok fazla çelişiyor. diyoruz ki tamam akıllandı sonra bir bakıyoruz yine balataları yakmış.
fred waterford ateşin bol olsun. hem korkak hem iğrenç hem de gerizekalı. saf kötü ya. dizi boyunca kendi çıkarından başka hiçbir şey düşünmedi. sonra da kendi çıkarı için uğraşırken geberdi gitti zaten. en etkilendiğim anlardan biri de jazebel'e june'u götürdüğü sahneydi. jazebel diye bir yerin varlığına çok üzülmüştüm.
yazılacak ama benim şu an hatırlayamadığım o kadar çok şey var ki. her bir bölüm için ayrı ayrı bile bir şeyler yazılır. bana çok geçti bu dizi. unutmayın, kadınların çoğu bu hayatta erkekler tarafından istemediği durumlara maruz kalmıştır ve bunlar hiç de basit, atlatılabilir durumlar olmuyor genelde. bunu okuyan erkekler varsa da lütfen cinsiyetçilik ya da erkek düşmanlığı olarak algılamasın. sizin iyi biri olmanız maalesef bu realiteyi değiştirmiyor fakat uzun vadede iyi biri olmanız belki de ileriki nesilleri değiştirir. şimdi saygı duruşuna geçiyoruz.