Spoiler içeriyor
Uzun zamandır gözüme kestirdiğim ama bir türlü başlayamadığım bir kitaptı halbuki ilgi çekici bir konusu varmış keşke daha önce okusaydım. Akıcı bir dili olmasının yanında merak unsurunu öyle yerinde kullanmş ki okurkenki o heyecanı uzun zamandır hiçbir kitapta yaşamadığımı fark…devamıUzun zamandır gözüme kestirdiğim ama bir türlü başlayamadığım bir kitaptı halbuki ilgi çekici bir konusu varmış keşke daha önce okusaydım. Akıcı bir dili olmasının yanında merak unsurunu öyle yerinde kullanmş ki okurkenki o heyecanı uzun zamandır hiçbir kitapta yaşamadığımı fark ettim.
Tabii ilk başlarda çok ilgi çekiciydi, bir süre sonra bazı olaylar o kadar çok uzatılmıştı ki fenalık geçirdiğim anlar oldu. Mesela David'in yüzük serüveni beni çıldırttı. Tam buldu bulacak diyorum hoop öğreniyoruz ki yüzük başka birindeymiş, yine buldu diyoruz ve yine hoop başka birine yöneliyoruz. Uzun zamandır hiçbir kitaba bu kadar sinirlendiğimi hatırlamıyorum. Gollum bile yüzüğün peşinden bu kadar gitmemiştir..
Konusuna gelecek olursak; Ulusal Güvenlik Teşkilatı yani NSA, dijitalleşmenin ilerlemesiyle dünya üzerindeki tüm şifreleri çözebilen bir sistem geliştirir bu da TRANSLTR'dır. Normal şartlarda kısa sürede şifreleri çözebilen bu sistem, bir gün bir şifreyi 15 saat geçmesine rağmen çözememiş. Tabii bu da NSA'nın müdür yardımcısı Strathmore'nin dikkatini çekmiş ve şifrenin çözülmemesinin ardında yatan sebebin ne olduğunu bulmaya çalışırken kripto uzmanı Susan'dan yardım istemek zorunda kalmış.
Ahh Susan ahh..! Keşke sevgilin hayır diyebilen bir insan olsaydı da planınızı bozmak zorunda kalmasaydınız. En azından bu olanlara şahit olmazdın.
Strathmore'den o kadar nefret ettim ki anlatamam. Gerçek hayattaki insanları geçtim sanırım artık kitap karakterlerine bile güvenmeyeceğim çünkü adam beni öyle hayal kırıklığına uğrattı ki Hale hakkında kötü düşündüğüm için utandım.
Bir de bence bu hikayede en çok yanan kişi o güvenlik görevlisiydi sonunun bu şekilde olmasını istemezdim :(
TRANSLTR'ın çözemediği şifrenin ne olduğuna gelecek olursak o da daha önce NSA'da çalışan fakat TRANSLTR'ın varlığının insan hakları ihlali olduğunu düşünen Ensei Tankado'nun kurmuş olduğu Dijital Kale'ydi.
Tankado Dijital Kale'yi internet üzerinden satışa çıkarmıştı ve ona sahip olan kişi de TRANSLTR tarafından çözülemediği için her türlü terör faaliyetlerini gerçekleştirebilecekti. Bu yüzden Dijital Kale NSA için önemliydi. Tabii NSA için demeyelim Strathmore için daha önemliydi çünkü Dijital Kale'ye açık kapı ekleyip kendi fikriymiş gibi kullanacaktı ve her türlü bilgiye rahatça erişeceklerdi. Bu yüzden de TRANSLTR'da bir sıkıntı olduğunu herkesten saklamış, herkesi salak yerine koymuş ve en önemlisi en büyük darbeyi vurup TRANSLTR'ı virüslere açık hale getirmiş.
Tankado'nun asıl amacı TRANSLTR'ı halktan saklayan bu insanların itiraf etmesiydi fakat hiç beklenmedik bir şey oldu; bunun olacağını Tankado bile düşünmemişti, geçiş anahtarını vermeden ölmek sanırım en son aklına gelecek şeydi.
Neysee kitapta bu konu üzerinden birbiriyle bağlantılı birçok durum görüyoruz. Bazı durumlar bana biraz saçma gelmişti mesela o seri katilin peşinden onu izleyen ajanların her anı kameraya alması, daha sonra Tankado öldürülürken film gibi izleyip şifreyi çözmeye çalışmaları falan bana çok absürt geldi. Hayır yani madem ajanlar o katili izliyor neden başkana haber vermiyorlar? Zaten o başkan gördüğüm en gereksiz insanlardan biriydi bence. Yani koca NSA'yı yönetiyorsun ama hiçbir şeyden haberin yok. Nasıl yaa?
Kitapta değinilen Hiroşima ve Nagazaki olayı, aralarındaki farka değinilmesi hoş detaylardan biriydi.
Bu Dan Brown'un ilk kitabıymış ve benim de okuduğum ilk eseri. Bence bundan sonra da devamı gelecek, kalemini sevdim tavsiye ederim.