Her şeyden önce, yorumuma şu alıntılarla giriş yapmak istiyorum. "Bazı insanlar yumruklar yerine kelimelerle karşılarındakini yaralamayı tercih eder. Fakat dışarıdakı yaralar iyileşirken, içerideki yaralar leke bırakır ve insanı yavaş yavaş öldürür. Sende bunu yaptın işte, sözlerinle masum birinde leke bıraktın."…devamıHer şeyden önce, yorumuma şu alıntılarla giriş yapmak istiyorum.
"Bazı insanlar yumruklar yerine kelimelerle karşılarındakini yaralamayı tercih eder. Fakat dışarıdakı yaralar iyileşirken, içerideki yaralar leke bırakır ve insanı yavaş yavaş öldürür. Sende bunu yaptın işte, sözlerinle masum birinde leke bıraktın."
"Şu hayattaki en iğrenç suçlardan biri, insanların sevgisini bir silah gibi kullanmaktır"
Evet, tam anlamıyla beni şaşırtan bir kitap oldu. Kapağına bakıp, "aşırı hoş duruyor, bence güzel ve soft bir aşk hikayesi var" diyerek aldığım ama şok üstüne şok yaşadığım bir 130 sayfayı geride bıraktım. Sevgi kavramının aslında nelere kadir olduğunu, "seni seviyorum" sözlerinin insan yüreğine neler yapabileceğini bu kadar kötü bir şekilde görmek beni bir noktada değiştirdi diyebilirim. İnsan okuduğu her eserden iyisiyle veya kötüsüyle bir şeyler alır. Benim ise bu eserden aldığım ana fikir, sevginin sınırlarının olmaması. Şahsen, bende yapı olarak öyle bir insanım. Bir insan sevilirse tam sevilmeli ve o insan için her şey yapılmalı fikrine sahibim. Elbetteki önceden böyle düşünmüyordum fakat insan değişiyor.. Bu kitap ise benim gibi düşünen, Hae-Joo adlı karaktere ev sahipliği yapıyor. Lakin yazarımız sevgi ve takıntı arasındaki farkı çok net bir şekilde betimliyerek aslında sevgi denilen kavramın insanlardaki karşılığının çoğu zaman kabul edilemeyen takıntı olduğunu öne sürüyor. Keza baş karakterimiz de sevgi kavramının arkasına sığınırak sergilemiş olduğu narsistlik ve ben-merkezli davranışlarını ustalıkla hayatındaki insanları kontrol etmekte kullanıyor. (İlk başta öyle sanıyorsunuz) Fakat bir hikaye en az iki kişiliktir, öyle değil mi? Sayfalar geçtikçe narsist ve ben-merkezli tavırların ne denli örtülebileceği, renk verilebileceği ve insanı nasıl da manipüle edebileceğine şahit olmak beni şaşırttı. (Hala öyle sanıyorsunuz ama her şey siyah ve beyaz kadar net olmuyor) Ve şunun farkına vardım ki, aslında bu kitap çoğu kişinin içinde bulunduğu ama kabul etmek istemediği bir hikayenin özeti gibi adeta. Sevgi ve fedakarlık kavramları benim için birer kırmızı çizgidir, zira kırmızı çizgi aşılırsa insanın insanda hayat bulması sonlanır...
Biraz daha detaylandıracak olursam, kitap soft ve tek taraflı başlayan boyalı, göze hoş gelen hikayeden bir anda bambaşka bir yere evriliyor ve okuyucuyu kesinlikle içinde tutuyor. Sonunda ise ilişkiler noktasında "her şeyin ölçüsü, zarar gördüğün anda bitmeli" mesajını veriyor yazarımız ama ben bu görüşe katılmıyorum. Çünkü ilişki denilen şey tatlının yanında acıyı da gerektirir. Anlayışın yanında fedakarlık, sevginin yanında vazgeçişi barındırır. Kısacası birçok dinamiğin yer aldığı ve milyonlarca yıldır süre gelen bu duyguyu yazarmızın birkaç olayla ve narsist tavırla "Aslında ilişkiler sevgi üzerine kurulmalı" mesajını pek de sağlam temeller üzerine inşa edilmeyen bir binaya benzetebilirim. Açıkcaksı Ha-Rok ve Hae-Joo'nun hikayesini okurken "sevgi" kavramının çok boyutluluğunu fark etmemek elde değil. Hikaye güzel, şaşırtıcı bir olay örgüsüne sahip ama yazarımız tarafından biraz fikir empozesi hissettim diyebilirim. Çünkü bu kavram, insan (ne yaparsa yapsın) tam olarak karşıdakının anlayamayacağı bir takım şeyler barındır. Bu sebeple iki karakter arasında yaşanan bu ilişkiyi her ne kadar tanrısal bir gözle okumuş olsam dahi, konu hakkında yargı vermekte çok zorlandım. Zira her insanın bu hikaye hakkında farklı düşüneceğine eminim. En basitinden ben yazara bile katılmıyorum. Sizler ne düşünürsünüz okurken bilemem. Fakat kitap güzel, okunmasını tavsiye ederim elbette. Bu ilk yorum, umarım okuyacak kişilere faydalı olur.