RARGB, The Pirate Bay, 1337 ve FitGirl... Arka fonda çalan o eşsiz tını, ekranlarda Amelie ve kurulum için yazmakta olan minimum 4 saat yazısı... Anılarım depreşti :/ (Tavsiye edilmez) Neyse, filme geçelim... Bu filmi izledikten sonra, duygu dolu ya da…devamıRARGB, The Pirate Bay, 1337 ve FitGirl... Arka fonda çalan o eşsiz tını, ekranlarda Amelie ve kurulum için yazmakta olan minimum 4 saat yazısı... Anılarım depreşti :/ (Tavsiye edilmez) Neyse, filme geçelim...
Bu filmi izledikten sonra, duygu dolu ya da nasıl desem, aşkın dahil olduğu filmleri iki kategoriye ayırmaya karar verdim. Her ne kadar bu kategorideki film rakamlarım pek dolup taşmasa bile, az ve öz taraflarıyla bir ayrımı hak ettiklerini düşünüyorum.
1. Sırada: Walala (Fransız aksanıyla elbette)
Walala nedir? Efenim, bu kelime benim kendi yarattığım, isimleri bilinen ama Memoliy tarafında anlamları farklı olan, lügatıma yeni eklenmiş olup aşk denen duyguyu farklı bir biçimde yorumlamaya verdiğim adın başlığıdır. Nedir bu farklı biçimde yorumlama? Şöyle izah etmek gerekirse; kimsenin fark etmediği ama bazı insanlar için önemli olan, aşk denen kavramın hayat boyunca bulamadığı o bir tutamlık nefesi tek bir anda yakalayan, bırakmayan ve sıkıp sarmalayan olaylar bütünüdür. Bu kelimede sırların mevcudiyeti bitmek tükenmez ama bu sırlar negatif değil, aksine pozitif yöndedir. Gizem, merak, aidiyet ve en önemlisi tutku bu sözcüğün can damarıdır. Bilineni bilinmez yapan yönleriyle bir bulmacanın derinlerinde kaybolmak ve bundan keyif almak, derin dehlizlerde çırpınmak yerine sırtüstü yatmaktır. Yolun karanlığı görüldüğünde, gökyüzüne bakıp ışığı bulamadığında, doğrunun orada, her şeye rağmen seni beklemesinin anlamıdır.
2. Sırada: Watata (Herhangi bir aksan gerektirmez ama arabanın egzoz patlaması gibi de değildir...)
Watata nedir? Bu ise klişeleşmiş hikâyelerin perdelerini aralayan, lakin bu sıradanlığın içindeki noktalardan tebessüm çıkartabilen ender olaylar silsilesidir. Klişe kelimesini hemen kötüye yormamak lazım elbette. Sıradanlığa değen bir tutam fırça, tuvali baştan aşağı değiştirebilecek renklere de sahiptir pek tabii. Bu kelimede ise anlamların gerçekliği, sözlerin derinliği ve hayata duyulan şevk azdır; lakin Walala'ya göre o bilinmezlikliğin sıkıntısından uzakta, süreklilik içinde olan bir saadetin anahtarıdır aynı zamanda.
Bu iki kelime, benim zihnimde adeta bir harp hâlindedir. Hangisi daha çetindir, hangisi daha fazla saadetin doruklarını yaşatır pek emin değilim; lakin bugünkü konumuz, bu filmin nereye ait olduğu yönündedir. Sonuç pek de şaşırtıcı olmasa gerek, değil mi? Elbette Walala... Peki, bu Walala'yı izlemek ne hissettirdi?
Açıkçası filmin olumsuz yönleri ile olumlu yönleri benim nezdimde aynı kefedeydi; lakin bir noktada karakterlerin düşsel fikirlerinin bu şekilde filmle yedirilmesine daha fazla kayıtsız kalamadan “Walala” diye bağırdığımı söyleyebilirim. Bu zamanda sıradanlaşan duygular sebebiyle mi bu şekilde tepki verdim, bilmiyorum. Zira kendimi de bu kefeye koyarak konuşacak olursam, farklılığı bekleyen ama bulamayan, yer yer de bundan çekinenlerin hayal dünyasında yaşattığı şeyler ne derece realiteyle boy ölçüşebilir? Bu sorunun cevabı muallak... Bu sebepledir ki bazen bu tarz duygusal yapımların etkisi, onların bize verdiğinden katbekat yüksek olabiliyor. Ama Amélie bu yapımlardan değil bana göre. Saçma gibi gözüken ama küçük ve ince detayların anlamlarını değerli kılmasıyla klişe olan duygu bombardımanlarından (burada demek istediğim filmlerdir) çok net bir şekilde ayrıldığını söyleyebilirim. Karakterin mizacı gereği farklı olana duyulan ilginin pınarını küçük de olsa birkaç sahnede görmek mümkün ve sadece ufacık olan bu sekanslar, filmi benim gözümde parlatmaya yetti diyebilirim.
Umarım herkes, bir anda, karşısında yaşayacağı ya da göreceği bir şeyle “Watata” ya da “Walala” diye bağırır. Birçok insan, adına aşk dediği hoşlantıları ya da adına sevmek dediği kısa süreli olan ilgileri, onların kendilerine verdiği önemden daha fazla vererek yüceltmekte. Ben ise umuyorum ki bu iki ince ayrımın arasında arafa düşmeden, aşk denen ve adına yazılan onlarca şeye ilham olmuş suyun içine bir gün herkes elini sokarak hayat bulabilir. Umarım herkes, zamanın durduğunu hissettiği yerde, satırların anlamını damarlarında, damarlardakinin ağırlığını da kalbinde hissedebilir...