Amerikalı dendiğinde aklınıza birçok şey geliyor olabilir…benim aklımda canlanan ilk şeyse… herhangi bir black friday günü kalabalık bir mağazada her iki koltuğunun altına da birer tane bilmem kaç inç plazmayı sıkıştırmayı başarmış ve daha sonra bunları bir market arabası yardımıyla…devamıAmerikalı dendiğinde aklınıza birçok şey geliyor olabilir…benim aklımda canlanan ilk şeyse… herhangi bir black friday günü kalabalık bir mağazada her iki koltuğunun altına da birer tane bilmem kaç inç plazmayı sıkıştırmayı başarmış ve daha sonra bunları bir market arabası yardımıyla muhtemelen birkaç bin dolarlık ikinci el pikabının arkasına…daha öncesinde almış olduğu 4 kasa dolusu bira 7 kutu mısır gevreği ve 3 bidon sütle beraber atmaya çalışacak olan şapkalı bol tişörtlü ve balık etli bir redneck oluyor…
Tabii redneck dediğim için beni bir takım genellemeler üzerinden ırkçı ve aşağılaycı söylemlerde bulunmakla suçlayabilirsiniz…ama beni bunun için suçlayacak son insanlar muhtemelen yine redneckler olurdu…yani böyle garip bi çıkmazın içerisindeyiz ve hali hazırda hiçbirinizin bu çıkmazda siyahi düşmanı bir güneyliyi tutacağınızı zannetmiyorum...
Amerikalı denen şeyin tam olarak ne olduğunu da anlamış değilim…sanıyorum bütün olanakların boğazınıza kadar yığıldığı bir ülkede obezite ve evsizlik gibi saçma sapan sorunlarla boğuşma ihtimaliniz varsa…yirmili yaşlarınıza kadar en az üç tane zührevi hastalık kapmayı başarmışsanız…ya da senede 6 defa yapılan SAT adındaki dünyanın en basit sınavında… ki muhtemelen bizim ülkedeki ortalama bir liselinin Harvard’a girebilecek kadar puan yapabileceği bi sınavda… bi şekilde başarısız olabiliyorsanız Amerikalı olma ihtimaliniz yüksek ...
Bunlar her ne kadar anlamsız ve saçma sapan dertler olsa da zihninizdeki Amerikalı kimliğini pekiştirmiyor değil...tabii bunun yanında bu ülke insanlarının ciddi dertleri de yok değil…örneğin bu ülkede öğrenciler elini kolunu sallayarak okulları tarayabiliyor…sanıyorum okula gitmekten daha korkunç bi şey varsa her an taranarak ölme ihtimalinizin olduğu bi okula gitmektir...
Misal Amerikada bi üniversitede bir gün derslerden sonra yemekhanede yemek yiyeceğim…en helal kesiminden bir dana biftek alıyorum…masalardan birine geçiyorum…karşımda Hintli bi arkadaşım var…o da domuz etli yahni gibi bi şey yiyor…yemek yerken arada göz göze geliyoruz…havada saçma bi gerginlik var…sonuçta o benim tanrımın pis saydığı bi şeyi yerken sanıyorum ben adamın tanrısını filan yiyorum… yanımda Kongolu bir göçmen oturuyor… bitkilerle arasının çok iyi olduğunu söylerken sürekli yanında taşıdığı saksının içerisindeki et yiyen bitkiyi küçük et parçalarıyla beslemeye başlıyor… hemen karşısında oturan Höttöjörümpek adında İşveçli vegan kız da arada bir... bize ve bitkiye iğrenç bakışlar fırlatıp gözlerinden ateşler saçarak ve ağzından salyalar akıtarak salatasını vahşice yemeye devam ediyor… hemen yan masada da KKK üyesi hayvan sever bir Teksaslı köpeğini yediği için bir Çinliyle tartışıyor ve arada bir dönüp bitkilerle arası iyi olan siyahi arkadaşımıza el hareketi çekmek süretiyle sataşmaya başlıyor…derken bi anda yemekhanenin kapısında alaksız birisi çantasından yarı otomatik Colt AR-15 bir av tüfeği çıkarıyor ve ortada hiçbir sebep yokken herkesin üstüne kurşun yağdırmaya başlıyor…böyle bi şeyi kim tahmin edebilirdi…
Ama sonuçta Amerikalı olmanın bi diğer büyük belirtisinin bireysel silahlanma çılgınlığı olduğunu ve verandasında Amerika bayrağı asılı olan herhangi bir evin içerisinde muhtemelen içinde bulunduğu mahalledeki canlı yaşama son verecek kadar silah ve cephane olabilme ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünecek olursak...bu okul tarama durumunu Amerika için belki bi nebze olağan bir derde dönüştürme ihtimalimiz mevcut…
Filmimizde de gittiği okulu taramak suretiyle birçok insanın ölümüne sebebiyet verdikten sonra kendini de öldürmeyi ihmal etmeyen bi çocuğun anne babasının -daha çok babasının- olaydan sonraki durumu ele alınıyor…aranızda kim çocuğu okulu tarayan bir anne babayla -daha çok babayla- empati kurmak ister bilemem…lakin temelde muhtemelen hayatınızda işinize yaramayacak bir duyarlılık kazandırmaya çalışıyor olsa da bu film kesinlikle bi şansı hakediyor diyeblirim…
Filmde icraati gerçekleştiren çocuğumuz aynı zamanda müzikle uğraşıyor…ve şarkılar kaydediyor…olaydan sonra hayatı kayan babası da oğlundan kalan son anlamlı şey olan demo kayıtları farkedip dinlemeye başlıyor…zamanla bu kayıtları kendi kendine çalıp seslendiriyor…daha sonrasında bu şarkılardan birini müşterilerin canlı performans yapabildiği bi barda söylüyor…. sonrasında olaylar evriliyor ve izleyiciye adeta bir müzik şöleni sunan...enerjik sağlam ve samimi bir filme dönüşüyor…
Bu filmi herkese tavsiye edebilirim…özellikle aranızda müzikle uğraşanlar varsa… Spotify listeleri muhtelif rock bandlerin parçalarıyla dolup taşanlardansanız…veya okulunuzu taramak veya havaya uçurmak gibi düşüncelerin zihninizde dolaştığı dönemlerdeyseniz…- ki bizim ülkede sürekli Evanescence filan dinleyip kaynağının ne olduğunu gerçekten bir Allahın kulunun bile anlamadığı anlamsız acılar çeken ve sürekli siyah giyinip kendini zaman zaman seri katil filan sanan kimsenin umursamadığı yıkık ve ağlak bir liselinin bile böyle şeyler düşüneceğini zanetmem…- bu filmi kesinlikle izlemelisiniz…