Spoiler içeriyor
‘’Yüreği olan bir kitaptır bu.’’ (Buket Öktülmüş) ‘’Küçük Ağaç’ın Eğitimi, anlatılması değil, hissedilmesi gereken türden bir kitap.’’ (Osman Özkul) ‘’Küçük Ağaç’ın Eğitimi beş yaşındaki Kızılderili bir çocuğun bilgeliğini anlatırken, yitirilmiş değerlerden dem vuruyor.’’ (Gamze Yarım) Kitabın sonunda ‘’Küçük Ağaç’ın Eğitimi…devamı‘’Yüreği olan bir kitaptır bu.’’ (Buket Öktülmüş)
‘’Küçük Ağaç’ın Eğitimi, anlatılması değil, hissedilmesi gereken türden bir kitap.’’ (Osman Özkul)
‘’Küçük Ağaç’ın Eğitimi beş yaşındaki Kızılderili bir çocuğun bilgeliğini anlatırken, yitirilmiş değerlerden dem vuruyor.’’ (Gamze Yarım)
Kitabın sonunda ‘’Küçük Ağaç’ın Eğitimi Üzerine Yazılanlar’’ diye bir kısım var, orada geçen yorumlar bunlar. Bu yorumlarla zaten sizi ne kadar etkileyeceğini hissettiriyor kitap.
**SPOİLER**
O kadar güzeldi ki mutlaka ama mutlaka okumanız lazım. Bazı yerlerinde tebessüm ettirdi, bazı yerlerde çok fazla sinirlendim bazı yerlerde ise çok fazla duygulandım. Cidden ilk defa bir kitabın sonunda gözlerim doldu –kolay kolay ağlamam, benim için büyük bir olay. Bu arada kitap otobiyografik bir eser, yazılanlar maalesef ki doğru bu yüzden. Biraz uzayabilir ama beni çok etkileyen yerleri yazmak isterim.
‘’Geçmişi Bilmek’’ bölümü beni en çok etkileyen yerlerden biri. Büyükanne Küçük Ağaç’a diyor ki ‘’Geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü. Halkının bir zamanlar nerede olduğunu bilmezsen, nereye gittiğini de bilemezsin.’’. Büyükanne halkının geçmişini anlatıyor Küçük Ağaç’a, her şeyden haberi olsun diye. O toprakların ‘’asıl’’ sahibiyken bir anda yabancılaştırılıp sürülüyorlar, kapı dışarı ediliyorlar resmen. Bir yer gösteriyor beyaz adam -kendilerinin burun kıvırdıkları bir yer- ‘’Artık burada yaşayacaksınız.’’ diyor. Göç ederken askerler tarafından ölülerini gömmeye bile izin verilmiyor. Şu paragraflar cidden çok can yakıcı:
‘’Koca, ölü karısını taşıdı. Oğul, ölü annesini, babasını taşıdı. Anne, ölü bebeğini taşıdı. Onları kollarında taşıdılar. Ve askerlere bakmak için başlarını bile çevirmediler. Onların geçişini izlemek için yolun iki yanına dizilen insanlara da bakmadılar. Bazı insanlar ağladı. Çeroki (Kızılderili halkı) ağlamadı. Ağlamasını dışa vurmadı çünkü Çeroki onların ruhunu görmesine izin veremezdi; arabalara binmediği gibi.
Ve bu yüzden o yola Gözyaşı Yolu adını verdiler. Çeroki ağladığı için değil…
Yola, Gözyaşı Yolu adını verdiler çünkü bu ad romantik geliyor ve yoldan geçenlerin hüznünü anlatıyordu. Bir ölüm yürüyüşü romantik değildir oysa…’’
Bunların yetmediği gibi -maalesef- devletin daha iyi bir eğitim vereceğini, büyükbaba ve büyükannenin verdiği eğitimin yeterli olmadığını söyleyerek ailesinden aldıkları Küçük Ağaç, götürüldüğü yetimhanede hem fiziksel hem psikolojik şiddete maruz kalıyor. Bu mu yani çok güzel eğitim sistemi? Büyükbabası ona ne güzel öğretiyordu. Onlardan bazıları:
‘’Yalnızca gereksinim duyduklarını al. Geyik alıyorsan, en iyisini alma. En küçük ve en yavaş olanını seç, o zaman geyik daha güçlü olur ve her zaman sana et verir. Pa-koh, panter bunu bilir. Sen de bilmelisin. Yalnızca ti-bi, yani arı, kullanabileceğinden fazlasını depolar. Bu yüzden ayı tarafından soyulur. Rakun ve Çerokiler tarafından da… Paylarından fazlasını depolayan ve kendilerini besleyen insanlar için de bu böyledir. Ellerindekini kaptırırlar. Bu konuda savaşlar olur. (…) ama Gidişat’ın kurallarını değiştiremezler.’’
‘’İyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemezsin.’’
‘’Bir adama kendi başına yapmasını öğretirsen, o zaman adam iyi olur. Oysa yalnızca bir şey verip hiçbir şey öğretmezsen, o zaman adama geri kalan yaşamı boyunca, sürekli veriyor olursun. O adama yanlış yapmış olursun, çünkü sana bağımlı olursa, o zaman onun kişiliğini alır ve çalarsın.’’
Daha yazabileceğim o kadar öğütü var ki büyükbabanın. Ama bu son yazdığım tam anlamıyla beyaz adamın Kızılderililere yapmak istediğini anlatıyor. Eğitim fakültelerinde bize ‘’yaparak yaşayarak öğrenme" ilkesiyle çocuklara bilgileri hayatı boyunca onlara yarar sağlayacak, unutmayacakları şekilde onlara işleyerek öğretmemiz gerektiğini anlatıyorlar. Büyükbaba ve büyükanne Küçük Ağaç’ın yanında oldukları sürece onu bu ilkeyle yetiştirmişler. Devlet ise ‘’Bana bağımlı olsun, bensiz hiçbir şey yapamasın.’’ mantığıyla o çocukları köreltmek istemiş, nesillerini unutturmaya çalışmış.
Şu sözlerle de bitiriyorum, çok uzattım:
‘’Korkuyorlar/ Dünyadan korkuyorlar/ Yok ediyorlar korktuklarını/ Kendilerinden korkuyorlar/ Keşfedeceklerinden korkuyorlar/ İnsan haklarından korkuyorlar/ Öldürüyorlar ne ise korktukları.