Gün geçmiyor ki, hayal kırıklığına uğramadığımız film olmasın. Gün geçmiyor ki, bir umuttur izlenen filmler saçmalama rekoru kırmasın. Gün geçmiyor ki, umut vaad eden yönetmenler, anlamsızlıkta master yapmasın. Evet bütün bu tanımlar malesef ve malesef ki The Club'a harfiyen uyuyor.…devamıGün geçmiyor ki, hayal kırıklığına uğramadığımız film olmasın. Gün geçmiyor ki, bir umuttur izlenen filmler saçmalama rekoru kırmasın. Gün geçmiyor ki, umut vaad eden yönetmenler, anlamsızlıkta master yapmasın. Evet bütün bu tanımlar malesef ve malesef ki The Club'a harfiyen uyuyor. Yani sen Şili'nin en umut vaad eden yonetmeni Pablo Larraín'sin. Bu filmi çekerken hiç mi elin titremedi. Hiç mi ben ne yapayorum demedin.
Filmi nereden tutsak elimizde kalacak. Mesela bilin bakalım bu filmde ne yok? Evet senaryo yok. Ana metni kilisenin pedofili ve eşcinsel yaklaşımı, bu kısmı mesela çok heyecan uyandırıyor insanda. Ama gelin görün ki senaryoda bunları sorgulatacak hiç bir şey yok. Yani film baya baya "şimdi sen konuş, biraz da sen konuş, biraz da abla konuşsun" tarzında diyaloglar dönen bir film. Biz nereden geliyoruz, nereye gitmek istiyoruz, nereye vardık gibi temel şeyler hiç yok. Sadece konuşuyorlar. Konu ile ilgili, ilgisiz konuşup duruyorlar.
Bitmiyor... Yani keşke bu kötülük ile kalsa, ama bitmiyor. Resmen bir işkence. Yani çevrenizde sevmediğiniz birileri varsa, koyun karşısına izlesin dursun filmi. Filmde senaryo olmadığı için başroldeki insanların da bir amacı yok. Yoldan geçen adamlara tutmuşlar gibi, öyle bir şeyler geveliyor ağızlarında. Sürekli bir eş cinsellik anlatımı var. Ama bu eş cinsel anlatımın neden var olduğunu eminim ki diyaloğu okuyan abiler de bilmiyordur. Mesela filmde pedofili var. Ama pedofili kötü bir şeydir ya da iyi bir şeydir demiyor. Aklımıza geldi, bi söyleyelim onu da diyorlar sanki. Hiç bir karakter çıkıp, tamam bu filmi ben götüreceğim de demiyor. Öyle zamanı gelen hebele hubele diyor, sırasını savıyor.
Bu filmde olmayan bir diğer şey de görüntü. Görüntü bir iyi oluyor, bir kötü oluyor. Başta sorun bende sandım, ama yok değilmiş. Yönetmen bir şeyler anlatmaya çalışmış görüntüyü bozarak ama o kadar zorlama olmuş ki, yani o kadar zorlama. Üstüne, karanlık atmosferde çektiği filmde arka plan ışığının sürekli patlaması, izleyenler için göz bozukluğu yaratıyor.
Müzik filan diyeceğim de, hani o da çok yok. Yani bir iki ilahi var, o da bir zahmet olsun din planlı ya da din planlı olduğunu düşündüğünüz film çekiyorsunuz. Hadi oradan da puan veremedim şahsen.
Ve gelelim sona. Bu filmi aşağı iten en büyük sebebe. Filmlerde şiddeti bir derece anlaşılır bulurum. Hayvana karşı şiddet de yapılmaması taraftarı biriyim. Sonuçta, hayvan bu, senaryo gereği bile olsa böyle bir şeyin yapımı fazla ofansif ve fazla gereksiz geliyor. Bu filmde, film ile alakası olmayan köpeklere şiddet var. Evet, hayvanların filmde net bir görevi vs yok, ama onlara yapılan ya da yapılmış gibi gösterilen bir şiddet var. Din dedik, pedofili dedik, homoseksüellik dedik, bütün bunları derken hayvanlara şiddete ne ara geldik hiç bilmiyorum.
Kısacası sonu, ortası, başı belli olmayan bir film. 1 saat 37 dakika boyunca aynada kendinizi izleyin, musluktan damlayan suyu izleyin ama bu filmi izlemeyin. Çünkü bu film, kötü. Yani baya baya kötü. Bunu izleyen insanlara cesaret madalyası filan versinler, o denli kötü yanı.
Uzun lafın kısası; Pablo Larraín'in en olmamış filmi olarak tarihe geçecek bir film. İçimden gele gele;
1/10