Irvın D. Yalom'un alışılmadık psikoterapi tekniklerinin varoluşçulukla iç içe geçmiş hali: Günübirlik Hayatlar. 10 öyküden oluşan bu terapi seanslarının her biri ayrı ayrı değerlendirilmeyi hak etse de ben yer yer parantez açarak genel fikrimi yazacağım. Yalom, kitaplarıyla hem iyi bir…devamıIrvın D. Yalom'un alışılmadık psikoterapi tekniklerinin varoluşçulukla iç içe geçmiş hali: Günübirlik Hayatlar.
10 öyküden oluşan bu terapi seanslarının her biri ayrı ayrı değerlendirilmeyi hak etse de ben yer yer parantez açarak genel fikrimi yazacağım. Yalom, kitaplarıyla hem iyi bir psikiyatrist hem muhteşem bir yazar olduğunu kanıtlıyor. Gelen danışanlarının sık sık belirttiği gibi, Yalom'un kitaplarını okuduktan sonra kendileri için doğru psikiyatrist olduğuna karar vermelerinden de bunu anlayabiliyoruz. Reklam için bunun sık sık gündeme geldiğini de düşünebiliriz ancak doğruluk payının her halükarda olduğuna inanıyorum keza kitabı bitirince ben de kendisiyle birkaç seans yapmak istedim.
10 ayrı seans tek tema üzerinden ilerliyor: Ölüm korkusu. Yalom bu seansları yaptığı yıllarda 81 82 yaşlarında oldukça yaşlı bir doktor bu yüzden hem kendi yarasına tuz basıyor hem danışanlarınınkini sarıyor. Psikiyatrist Jung: "iyi bir şifacı yaralı olmalıdır. Yarası olmayan iyi bir şifacı olamaz. " der "sana büyük acılar vereceğim, çünkü senin büyük sevinçler yaşamanı istiyorum." diye ekler. Hayata aynı açıdan değil aynı acıdan bakmış olanlar anlaşabilir. Yalom da tam bu bakış açısıyla yaklaşıyor. Ezbere bir psikoterapi olmayışı da bundan ötürü. Öğretilen teknikler matematize edilebilen sistematik yöntemlerle sınırlı kalabilir, bana kalırsa insan ruhu daha derin daha karmaşıktır. Yalom da böyle düşününenlerden, bu sebeple müthiş bir saydamlıkla terapilerini gerçekleştiriyor. Demek istediğim şu: bunu söylemeliyim çünkü okulda bunu öğrendimden ziyade; böyle söylemeliyim çünkü karşımdakine böyle ulaşabilirim. Kendisini alanında iyi yapan özelliği bu kanaatimce. Seanslar bir liderlik mücadelesiyle geçmiyor anlama anlaşılma yer yer diklenme bazen bocalamayla geçiyor. Bu da işin cilvesi diyelim. Konu insan olunca duvara toslamak kaçınılmaz olabiliyor ancak böyle durumlarda danışan kendi yolunu çiziyor. Anlamaktan daha önemli olanı görüyorlar: Anlamaya çalışmak.
Yalom bu kitabından sonra belli ki bana tüm kitaplarını okutturacak. Referans aldığı bir kitabı da şimdiden listeme ekliyorum. Marcus Aurelius Düşünceler.
Biraz detaylandırmak özellikle sevdiğim yerlerden de bahsetmek istiyorum. Okuduklarımın içinde bilmediğim bir kelime, şarkı vs görünce kitlenirim. Özellikle de Türkçe'de karşılığı olmayan kelimelere: "ostrannaya" Rusça bir kelime. Anlamı bulunan yerde hissetmeme hali. Notlamış bulunayım. Son olarak kitabın altını çizmeyi sevmeyen biri olarak çizemediğim yerleri buraya sabitliyorum.
"Her insan kendisini diğer insanlardan çok sevdiği halde neden kendi fikrine diğer insanlarınkinden daha az önem verir?"
"Eğer biri beni sevmiyorsa bu, onun sorunudur. Benim tek amacım kınanmamamı gerektirecek bir şey söylememek ya da yapmamaktır."
"Sözünden dönmene ya da kendine olan güvenini yitirmene neden olabilecek hiçbir şeyi avantaj sayma"
-Marcus aurelius düşünceler-