Türk dizilerini, bazı filmleri yeri gelince eleştirmekten asla geri durmam ama bu filme sadece saygı duyuyorum. filmin arkasındaki hikaye de başlı başına bir dram filmi. o yüzden size yönetmen Ahmet Uluçay'ın hikayesini anlatmaya çalışacağım. biraz uzun olacak ama sinemayı seven…devamıTürk dizilerini, bazı filmleri yeri gelince eleştirmekten asla geri durmam ama bu filme sadece saygı duyuyorum. filmin arkasındaki hikaye de başlı başına bir dram filmi. o yüzden size yönetmen Ahmet Uluçay'ın hikayesini anlatmaya çalışacağım. biraz uzun olacak ama sinemayı seven herkesin yüreğine dokunacaktır. başlıyorum.. şimdiden okuyanlara teşekkür ederim.
Ahmet Uluçay, Kütahya'nın köyünde kullanılmamış artık film parçalarıyla, tüm köyden deli damgası yeme pahasına hayalinin peşinden gidip Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmini yapmıştı.
Film yarı-otobiyografikti ve birçokları tarafından Türkiye'nin Cinema Paradiso'su sayılmıştı. Beyninde tümörle ve yoksulluk içinde yaptığı filmle İstanbul Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazandı.
Ahmet Uluçay şöyle diyor: "Yoksulluk utanç da getirir. Hele bizim buralarda sosyal yarışı kaybettiğin an dışlanırsın. İnsanlar ahlaksızlığı bağışlayabiliyor ama acizliği asla. Çal, soy, yeter ki yoksul kalma."
"Yaşadığım yoksulluk utanç verici. Ayşe’den(eşi), çocuklardan ve bütün köyden utanıyorum. Bu yaşam katlanılır değil. Bu yaşam, insanı her aşamada rencide ediyor. Onca beceriksiz ve sümüklü insan, çoluk çocuğuyla hovardaca bir lüks içinde yaşıyor. Bu düzeni asla affetmeyeceğim"
"Nuri Bilge benim hep şikayet ettiğimi söylüyor. Benim bir günlük yaşamımı öğleye kadar götürebilecek mi, bakalım?"
"Tarkovsky’nin İtalyası, İsveç’i vardı dedim İdris’e, benim kimim var?”
"Sinema, işte bu insanlarla dolu. Üretmeyen, üretemeyen, yalnızca üten, tek yeteneği bu olan… Yalnızca sinema mı, tüm ülke, kıllarının arasında bit, pire ve kene barındıran köpek sırtı gibi. Bu ülke yalnızca parazitler için mümbit, üretenler içinse yer demir gök bakır.”
Ahmet Uluçay: "İlkokuldayken sınıfa projeksiyon makinesi getirdiler, film oynatmak için. Ben oturdum makineye bakıyorum. Adam dedi ki 'Buraya bakmayacaksın, karşı duvara bakacaksın, film orda oynayacak. Sinemanın bir kaçış olduğunu ta o zaman anladım"
"İş hayatım hiç de başarılı olmadı. Kamyonculuk yaptım yıllarca, sonra tavukçuluk yaptım; iflasla sonuçlandı. Sonra sekiz yıl hamallık yaptım köy kooperatiflerinde. Hor görüldüm… Şimdi kendimden başka hiç kimsem yok. Allah’ım ne olur bu film iyi olsun."
"İçimde büyüttüğüm, beslediğim, yaşattığım hiçbir şey dış hayatla örtüşmüyor. İçimde başka bir iklimde yaşayıp durmanın hüznünü sürekli duyup duracağım."
Sadece yoksul doğduğu için dünyaya karşı durmak zorunda kalan bir adamın hikayesi bu...
Belki şatafatlı mekanları, görselleri, aksiyon sahneleri yok ama tamamen hayatın içinden hüzünlü samimi ve bazen de komik olabilen bir hikaye. Recep ile Mehmet'in sinemacı olma hayalini izliyoruz. İkisinin dostluğu çok duygulandırdı. Hayalinin peşinden giderken sadece yoksullukla değil heves kırıcı insanlarla da uğraşmak zorundalar. Sinema, edebiyat ve müziğin bazı kesim için boş iş olarak görülmesi ne kadar acı.
Recep'in aşkı için çektikleri ve masum bakışları beni derinden etkiledi. Şanslı doğmak gerçekten var galiba. Kiminin artık sıkıldığı standart durumlar bazısı içinse ulaşılması zor bir hayal.
beyaz giyme toz olur şarkısı duyunca zihnimde beliriyor artık bu film. Berber sahnesi içime dert olmuştu izlerken. Yönetmen olma hayali kuran benim için çok anlam yüklü bir film oldu. Keşke herkes izlese dediğim filmlerden. Senaryosu iyi demek manasız olur çünkü film, gerçek hayat bu diye bağırıyor. Bu filmi tavsiye etmekle bırakmayacak hatta ısrar edeceğim. Ahmet Uluçay'ı tekrar saygıyla anıyorum..