Selamlar arkadaşlar! Söze bodoslama giriyorum, yeni bir instagram sayfası açtım🙃 Burada yazdığım kısa öyküleri paylaşmayı düşünüyorum. Yazmamı istediğiniz kurgular olursa fikirlere açığım. Tüm öyküseverleri bekliyoruum😊 Hesap: @oykuseridi
Kendine dışarıdan bakmanın,hayatı nasıl sarf ettiğine bir başka boyuttan odaklanmanın filmi. Doğru düzgün hiçbir yeteneğinin olmadığını düşünenlere yaşamın kalıplaşmış becerilerden ibaret olmadığını,yediğin bir dilim pizzadan lezzet almanın da başarılı bir müzisyen olmak kadar önemli sayıldığını öğretiyor bu animasyon. Kıvılcımınızı büyük…devamıKendine dışarıdan bakmanın,hayatı nasıl sarf ettiğine bir başka boyuttan odaklanmanın filmi.
Doğru düzgün hiçbir yeteneğinin olmadığını düşünenlere yaşamın kalıplaşmış becerilerden ibaret olmadığını,yediğin bir dilim pizzadan lezzet almanın da başarılı bir müzisyen olmak kadar önemli sayıldığını öğretiyor bu animasyon. Kıvılcımınızı büyük yangınlarda aramayın diyor,yaşamak,dünyanın her yerinde. Joe ve 22,yaşama geri dönmek için çırpınan ve yaşamaktan kaçan bu iki kişi,size çok fazla şey anlatacak.
Benim en anlamlı bulduğum sahne Joe' nin piyanonun üstündeki notaları itip yerine 22'den artakalan pizza kırıntısını,lolipopu (birkaç şey daha) koyması ve tuşlara ondan sonra içtenlikle basmasıydı. Hatta belki filmin final sahnesi bile olabilirdi.
Ve filmi tek cümleyle tanımlayacak olsam sanırım:
Soul,ait olduğun hayattan ziyade,hayata ait olmayı keşfetmenin hikâyesi.
Nihayet serinin 2.kitabı ile buluşabildim🎉 Başından beri karakterlerin kendi çizgisini bozmaması, Şehrazad'ın hep Şazi gibi; Halid'in her durumda ta Gazap ve Şafak'ın ilk sayfalarından duruşunu hissettiğimiz o derin çocuk gibi davranması beni seriye bağladı diyebilirim. Karakterler elbet değişebilir,inanmadıklarına inanır güvenmediklerine…devamıNihayet serinin 2.kitabı ile buluşabildim🎉
Başından beri karakterlerin kendi çizgisini bozmaması, Şehrazad'ın hep Şazi gibi; Halid'in her durumda ta Gazap ve Şafak'ın ilk sayfalarından duruşunu hissettiğimiz o derin çocuk gibi davranması beni seriye bağladı diyebilirim. Karakterler elbet değişebilir,inanmadıklarına inanır güvenmediklerine güvenirler ya da fikirleri sarsılır, hisli yanlarını açığa çıkarabilirler... Ama karakterlerin hissettirdiği bir öz,bir duruş vardır ve ne olursa olsun bu sonuna kadar sürmeli diye düşünüyorum ben. Mesela Tarık'ın harcanmaması büyük artı sayılabilir. Kötü kalpli ve vasıfsız bir ikinci adam rolüne düşürülmediği için mutluyum. İşte Gül ve Hançer, karakterlerinin özlerini sonuna kadar yansıttığı için teşekkür ediyorum,beni hikayenize kattınız. Soğuk ve süslü saraylardan uçan halılarla gökyüzüne atlarken ben hem eğlendim hem de başka birçok şey hissettim. Kitabın sonuna gelirsek... Yani,tahmin edilebilirdi. Şaşırtıcı bir son değildi eminim herkesin beklediği düzeydedir.
Bu kitabı benimle buluşturan (ilk kitabın ardından İKİNCİYİ İSTİYORUMM temalı hararetli yorumumdan olsa gerek) @sewoli' ye çok teşekkürler💜 Kitaplığımda izlerin...😉
Sadece birkaç cümle yaz ve geç sadece birkaç cümle yaz ve geç sadece birkaç cümle yaz ve geç... Bir kurgu hayal ettiğinizde,bu bir de fantastik-bilim kurgu karışık bir şeyse, kafanızda olup biten onca büyük şeyden sonra basit diyalogları yazmak çok…devamıSadece birkaç cümle yaz ve geç sadece birkaç cümle yaz ve geç sadece birkaç cümle yaz ve geç...
Bir kurgu hayal ettiğinizde,bu bir de fantastik-bilim kurgu karışık bir şeyse, kafanızda olup biten onca büyük şeyden sonra basit diyalogları yazmak çok can sıkıcı oluyor 😕 Yazmayı dört gözle beklediğim kritik ve heyecanlı sahneler varken geçiş sahnelerini yazmak çok üzüyor beni,bunu da burada belirtmiş olayım. İleride bu kitabı bitirdiğim gün çileli mücadelemin bir kanıtı olsun✏✋
Herkese selamlar... Bugün,başlarken asla bir gerilim dizisi olduğunu bilmediğim Alice in Borderland için bir şeyler sayacağım. (Hayır saydırmayacağım arkadaşlar,sakin olun iki çift laf söyleyeceğim demek istedim) Yorumumun temizliğini de belirttikten sonra not düşeyim: Bu dizi,izlediğim ilk Japon dizisidir. Ve hiç…devamıHerkese selamlar...
Bugün,başlarken asla bir gerilim dizisi olduğunu bilmediğim Alice in Borderland için bir şeyler sayacağım. (Hayır saydırmayacağım arkadaşlar,sakin olun iki çift laf söyleyeceğim demek istedim)
Yorumumun temizliğini de belirttikten sonra not düşeyim: Bu dizi,izlediğim ilk Japon dizisidir. Ve hiç garipsemedim. Büyük ihtimalle teması yüzündendir. Eğer ülke yaşantısını arka planda da olsa bir şekilde hissettiren klasik bir yapım olsaydı belki az da olsa garipliğini çekerdim ama dizide Tokyo'nun sadece ismi var. Gerisi karanlık sahneler,acımasız oyunlar,gerilimli dakikalar...
Dizide bana bir şey hep eksik geldi. Belki sağlam bir müziği olmayışından kaynaklandı bu,seçemiyorum tam. Ama en azından sonradan bir yerlerde duyulduğunda dizinin ritmini anımsatacak bir müzik arıyorum ben,filmlerde de. Ama bu noktaya ağırlık vermeden dizinin genel temposuna değiniyorum.
Oyunların kurgulanışı,özellikle Kupa oyunlarının Karo'ya göre(umarım doğru hatırlıyorumdur?) daha zekice çözüme kavuşturulması gerçekten iyiydi. Açıkçası ben insanları duygusal yönünden vuracak bir oyunun kapalı bir mekanda ve belirli süre içerisinde nasıl gerçekleşeceğini merak etmiştim ama işte böyle olur dedi senarist,tebrikler dedik biz de.
Arisu... Sen sadece ilk bölümlerde mi başroldün,sonradan bozmadın değil mi doğruyu söyle... Zira SAHİL bölümlerinden itibaren benim için başrol Chishiya'ya geçti de. Aslında 2.bölümde ilk göründüğünde bir farklılık,bir zeka belirtisi sezmiştim çocukta ama asıl ön plana bir yerden sonra çıktı tabii.
Sanırım söyleyeceklerim bu kadardı.
Ha son bir şey...
Diziye birlikte başladığımız ama benim önden bitirerek ona hainlik ettiğim (özür dilerim) sevgili arkadaşım @sewoli'ye yanıt...
Hayır Şevval,Netflix'e para versen Arisu'nun saçlarını gözünün önünden çekmezler. Lütfen bunu düşünmeyi bırak ve diziye odaklan.
Görüşmek üzere.
:);)
Buralara uğramayalı bayağı zaman geçti,elime doğru dürüst bir kitap almayalı da. Sayfaların arasına dalıp gitmeyi özlemişim resmen😊 O yüzden ben de gerçeklikten belki en iyi kopabileceğiniz kitap türü olan fantastik kitaplardan birini,uzak diyarlardan kütüphaneme konmuş gibi hissettiğim Gazap ve Şafak'ı…devamıBuralara uğramayalı bayağı zaman geçti,elime doğru dürüst bir kitap almayalı da. Sayfaların arasına dalıp gitmeyi özlemişim resmen😊 O yüzden ben de gerçeklikten belki en iyi kopabileceğiniz kitap türü olan fantastik kitaplardan birini,uzak diyarlardan kütüphaneme konmuş gibi hissettiğim Gazap ve Şafak'ı yorumlamak istedim.
Kitabımız,zalim bir hükümdar tarafından yönetilen Horasan topraklarında geçiyor. Bu topraklarda her yeni gün bir başka aileye yas demek çünkü zalim çocuk hükümdar,Horasan Halifesi Halid; evlendiği her kızı şafak vaktinde öldürtüyor ve kimse de bunun sebebini bilmiyor. En yakın arkadaşı bu acımasız döngüde kurban edilmiş Şehrazad,yaşanmaya devam edecek ölümleri engellemek ve intikam almak uğruna bir şey yapıyor: Hükümdara kendi isteğiyle gelin gidiyor.
Halid karakterinin çok başarılı yazıldığını söyleyebilirim; o sessiz duruş,içine kapanık haller,sırlı bakışlar... Tek Şehrazad'a çözülmek istemesi ama aynı zamanda kalbindeki ağırlık. Kendinden vazgeçmiş oluşu. Bu karakteri anlayabilmek benim için çok önemliydi çünkü kitabın sadece konusunu bildiğim zamanlarda diyordum ki ardında nasıl bir şey yatmalı ki ben böylesine ağır şeyler yaşatmış bir adamı anlayabileyim?
Kitabın farklı bir havası var. Umarım 2.kitap bir an önce elime geçer ve başlayabilirim🤗
Şimdilik görüşürüüz🖐
Bir şüphelinin suçlu olma ihtimali %50 ise suçlu mudur suçsuz mu? Bu sorunun cevabını bulduğum,güzel,hiç değilse insana bir şeyler kattığını düşündüğüm başarılı sayılabilecek bir Kore filmidir. Film bir mahkeme etrafında döndüğü için elbette gizem var ama ters köşeler beklemeyin. Sadece…devamıBir şüphelinin suçlu olma ihtimali %50 ise suçlu mudur suçsuz mu?
Bu sorunun cevabını bulduğum,güzel,hiç değilse insana bir şeyler kattığını düşündüğüm başarılı sayılabilecek bir Kore filmidir. Film bir mahkeme etrafında döndüğü için elbette gizem var ama ters köşeler beklemeyin. Sadece bir olay hakkındaki kanaatimizin değişebilmesinin bakış açımızı değiştirmekle mümkün olduğunu bize göstermeyi amaçlıyor.
Peki...Sizce yukarıdaki sorunun cevabı nedir?😊
Bi türlü isteklenip de yeni bir kitaba başlayamadığım,başlasam devam ettiremediğim şu dönemde dedim ki beni ancak bi Sarah Jio kitabı paklar. Bu kadının sayfalarının arasında bana iyi gelen bir şeyler var... Yüreğimi sarıyor derinden. Tedavi olmuş gibi hissediyorum bitirince. Nilüfer…devamıBi türlü isteklenip de yeni bir kitaba başlayamadığım,başlasam devam ettiremediğim şu dönemde dedim ki beni ancak bi Sarah Jio kitabı paklar. Bu kadının sayfalarının arasında bana iyi gelen bir şeyler var... Yüreğimi sarıyor derinden. Tedavi olmuş gibi hissediyorum bitirince.
Nilüfer çiçeklerinin yürek parçalayıcı yolcuğu beni zihnimin ve ruhumun kıyılarında yakaladı. Böyle geldi birdenbire,kattı arasına; kendimi o yolculukta buluverdim. Güneş ışığını ararken geçen o zorlu yolculukta... Umudun ve umutsuzluğun yuvasında. Özellikle aklımın karmakarışık,kaygılarımın hemen yanı başımda olduğu şu zamanda ben nilüfer çiçeklerinin hikayesini okudum ve bulanık bataklık suyunda filizlenen o çiçekler gibi bulanık aklımın kuytularında da ne olursa olsun güneş ışığını takip etmeye karar verdim. Çünkü başka türlü çiçek açamazdı insan,öğrendim.
Öğrettiğin her şey için teşekkürler sevgili Cosi ve Celine. Sizi seviyorum,iyi ki hayatlarınıza tanık olmuşum. Ve tabii bana tekrar okuma hazzı verdiğin için sana da teşekkürler Sarah Jio,
Kalbim'den Çiçeklerle...
🌸🏵🌼🌺🌹🌷
İzledikten sonra çıkan şiddetli fırtınalarda umutsuzca geçmişe açılan bir köprü bulmayı hayal ettiğim filmdir. Konusu,işlenişi,finali... Her şeyiyle çok güzeldi. Oriol Paulo Nolan'dan sonra favori yönetmenimsin. Şey bir de birazcık Nico'ya aşık olmuş olabilirim.
Filmi daha önce bir arkadaşımla öylesine açıp izlemiştik ve boş çıkmadığını görünce bayağı mutlu olmuştuk:D Yakınlarda babamla tekrar izledim ve artık şöyle kısaca yorumlayayım dedim. Klasik bir "karısını aldatan adam" hikayesinden usta bir izleyiciyi aldatmaca oyunu çıkarmışlar,çok da başarılı olmuşlar.…devamıFilmi daha önce bir arkadaşımla öylesine açıp izlemiştik ve boş çıkmadığını görünce bayağı mutlu olmuştuk:D Yakınlarda babamla tekrar izledim ve artık şöyle kısaca yorumlayayım dedim.
Klasik bir "karısını aldatan adam" hikayesinden usta bir izleyiciyi aldatmaca oyunu çıkarmışlar,çok da başarılı olmuşlar. Gerçekten üzerinde düşünüldüğünü ve uğraşıldığını hissettiren bir yapım,aksi takdirde basit görünen bu konu yalnızca düz hatlarıyla işlenmiş olsaydı kimseyi bu kadar etkilemezdi. Özetle işleniş tarzının önemini en iyi anlayabileceğiniz filmlerden diyebilirim.
Görünmeyen Misafir ve The Prestige son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerdi,bilenler varsa ikisinin heyecanını barındıran ters köşe güzel bir film önerisi alabilirim.
Teşekkürler😀