“Yakmak bir zevkti.
Bir şeylerin yendiğini görmek, karardığını ve değiştirildiğini görmek özel bir zevkti.”
Suçlusunuz. Evinizde kitap barındırarak devlete karşı büyük bir suç işlediniz. Az sonra itfaiyeciler evinize gelecek ve tüm kitapları ve binayı -belki siz de içindeyken- yakıp yıkacaklar.…devamı“Yakmak bir zevkti.
Bir şeylerin yendiğini görmek, karardığını ve değiştirildiğini görmek özel bir zevkti.”
Suçlusunuz. Evinizde kitap barındırarak devlete karşı büyük bir suç işlediniz. Az sonra itfaiyeciler evinize gelecek ve tüm kitapları ve binayı -belki siz de içindeyken- yakıp yıkacaklar. Eğer zamanında kaçmayı başarabilirseniz, tüm ülke ulusal televizyon kanalında sizi izlerken vücudundaki yüzlerce iğnede bulunan zehri size enjekte etmek için özel olarak programlanmış bir mekanik tazı tarafından kovalanacaksınız. Bu da demek oluyor ki ölme ihtimaliniz neredeyse %100. Olasılığı “neredeyse” yapan o küçük kısımda olmak için ne kadar ileri gidebilirdiniz?
Ana karakterimiz Guy Montag. Kendisi bir itfaiyeci. Ancak o ateşi söndürmüyor, harlıyor. Görevi ülkedeki tüm kitapları yok etmek, her bir kitap küllere dönene dek yakmak. Çünkü kitaplar devletin kontrol edemediği azınlık fikirlerin sesidir. Bu devlette ise toplumu ayrıştıranlara yer yok.
Montag, sistemin kusursuz işleyen bir parçasıyken tanık olduğu olaylar onu yavaş yavaş bir isyancıya dönüştürüyor. Yanlış olduğunu düşündüğü bu düzeni değiştirebileceğine en derin duygularıyla inanıyor. Bu yüzden sistemi çökertecek planlar kurguluyor.
Fahrenheit 451'deki devlet, tam anlamıyla totaliter bir rejime sahip. Totaliter rejim; güçlerin tek bir merkezde toplandığı; tüm medyanın, siyasetin ve ekonominin tek bir birim tarafından kontrol edildiği yönetimlere denir. Bu devletlerin temel yapı taşı korkudur. "Totaliter rejimler korkuya dayalı rejimlerdir. Bu rejimler, ideolojik aşılama ile üstesinden gelemedikleri herhangi bir şeye karşı çok ağır yaptırımlar ve acımasız baskı uygularlar." (SAKMAN, 2015, 125) Kitaptaki rejimin de cani mekanik tazılarıyla, kitap yakan itfaiyecileriyle, propaganda içerikli televizyon yayınlarıyla bunun tipik bir örneği olduğu söylenebilir.
Kitabın ilk bölümünün anlaşılmazlığı Montag’ın itfaiyeci iken kendi iç dünyasında ve çevresinde yaşadığı kaostan geliyordu kanımca. İçinde yaşadığı savaşın karmaşıklığı yazım diline yansıtılmıştı. Kitabın sonlarına doğru ise içsel huzura ve kendince “gerçeğe” yaklaşmasıyla kitabın dilinin değiştiğini yapılan doğa betimlemelerinde hissetmek mümkün.
Üç kelimeyle tanımlarsam: Distopya, totalitarizm, kaos.
“Hepsini yak, her şeyi yak. Ateş parlaktır ve ateş temizdir.”