Filmini uzun yıllar önce birkaç kez izlemiş ve çok beğenmiştim. Hala da en beğendiğin filmleri say deseler biri kesinlikle Gülün Adı olur. Bu sebeple kitabı da uzun süredir okuma listemdeydi ve yaklaşık bir haftalık bir okumanın sonunda bu kalınca kitap…devamıFilmini uzun yıllar önce birkaç kez izlemiş ve çok beğenmiştim. Hala da en beğendiğin filmleri say deseler biri kesinlikle Gülün Adı olur. Bu sebeple kitabı da uzun süredir okuma listemdeydi ve yaklaşık bir haftalık bir okumanın sonunda bu kalınca kitap bitti.
Filmi mi güzeldi, kitap mı güzel? İnternet sitelerinde, bu tür filmi yapılan kitaplarla ilgili yorumların büyük çoğunluğu, kitapların filmlere göre daha güzel olduğu ve hiçbir filmin kitabın yerini tutamayacağı yönündedir. Gül'ün Adı ve Yüzüklerin Efendisi vb. birçok film için de görüş bu yönde. Ben bunun her zaman doğru olmadığını, bazen filmlerin de en az kitaplar kadar hatta bazen kitabın kendisinden bile etkileyici olabileceğini düşünüyorum. Bu durum benim için Yüzüklerin Efendisi veya Gülün Adı ve hatta siyah beyaz izlediğim çok eski Kral Lear, Hamlet gibi Shakespeare eserleri için bile böyle bence.
Kitaba gelince, 733 sayfalık kalın bir kitap. Bunun başta ve sondaki yaklaşık 60-70 sayfası önsözler, açıklamalar, Umberto Eco'nun kitapla ilgili kendi açıklamaları vb. bölümlerden oluşuyor. Bu bölümler de en az kitap kadar değerli.
Kitabı çok da sıkılmadan, büyük bir merakla okudum. Çok da sıkılmadan diyorum çünkü bazı bölümlerde Hristiyanlık'ın yoğun mezhep tartışmalarının içinde veya sürekli latince cümlelerle karşı karşıya kalıyorsunuz. Tercümeleri de dipnotlarla verilmiş. Dikkatimi dağıttığı için ben çok dipnot okumayı sevmiyorum. Mezhep tartışmalarıyla ilgili o kadar detay da çok ilgimi ilgimi çekmedi doğrusu. Zaten bu eleştirilerle ilgili de açıklamalar kitapta mevcut. Yazar bunlara neden yer verdiğini, ne yapmak istediğini kendisi anlatıyor. Ancak olay örgüsü akıcı bir şekilde devam ediyor ve hikayenin sonunu merak ediyorsunuz. Bu da kitabı bir an önce bitirme isteğinizi kamçılıyor.
Çevirmenin önsözünde belirttiği gibi zor bir çeviri olmuş ama çevirisi genel olarak güzel. Bazı bölümleri belki tekrar gözden geçirmek gerekebilir. Uzun cümleler veya paragraflar var ve bazılarında ne dendiğini anlayabilmek için birkaç kez okumak zorunda kaldığım bölümler oldu ama bu benim dikkat dağınıklığımdan da olabilir.
Çevirmenin tercihi elbette ama çeviride bazı kelimeler için ısrarla "Öztürkçe" karşılıkları kullanılmış. Kösnül, tasım, anıştırmak, düşgörüsel, sakınımlı, erdenlik, dönenmek, sağtöre, işevuruk, sağaltma vb. gibi. Alışana veya bu kelimeleri "öğrenene" kadar bu da dikkat dağıtıcı olabiliyor ama bu kitabı okumaya engel değil. Bu kelimelerin yerine hepimizin bilip anladığı ve yaşayan dildeki bilindik karşılıkları kullanılsaydı bence kitap (çeviri) çok daha akıcı olurdu. Bazı yerlerde çok zorlama ve eğreti duruyor kelimeler.
Özetle; kitap, bir Ortaçağ Manastırında işlenen bir cinayeti çözmek üzere davet edilen engizisyon sorgucusu William ile çömezi Adso'nun manastırda geçirdikleri 7 günü çömez Adso'nun ağzından anlatıyor.
İyi okumalar!