-When, however, one reads of a witch being ducked, of a woman possessed by devils, of a wise woman selling herbs, or even of a very remarkable man who had a mother, then I think we are on the track…devamı-When, however, one reads of a witch being ducked, of a woman possessed by devils, of a wise woman selling herbs, or even of a very remarkable man who had a mother, then I think we are on the track of a lost novelist, a suppressed poet, of some mute and inglorious Jane Austen, some Emily Bronte who dashed her brains out on the moor or mopped and mowed about the highways crazed with the torture that her gift had put her to. Indeed, I would venture to guess that Anon, who wrote so many poems without signing them, was often a woman.
Virginia Woolf
-Women writers make for rewarding (and efficient) lovers. They are clever liars to fathers and husbands; yet they never hold their tongues too long, nor keep ardent typing fingers still.
Roman Payne
Şair Keats, "Fanatikler rüyalarında kendi mezheplerinden olanlara cennet kapılarını açar," demişti. Herhangi bir mezhebe bağlı olmayanlarsa, yeryüzünde hep birlikte yaşamayı cennete yeğler.
A New Song I chose without liking, and left without pain, Nor welcomed the frown with a sigh; I scorned, like a monkey, to dangle my chain, And paint them new charms with a lie. “İster istemez karar verdim, ardıma…devamıA New Song
I chose without liking, and left without pain,
Nor welcomed the frown with a sigh;
I scorned, like a monkey, to dangle my chain,
And paint them new charms with a lie.
“İster istemez karar verdim, ardıma bakmadan gidiyorum/ Çatık kaşları görmezden gelip sineye çekemem;/ Bir maymun gibi zincirimi sallamayı reddediyorum,/ Boynumdaki tasmayı yalanlarla süsleyemem!”
Chatterton
“Bazen kanım bana o kadar yüksek sesle akarmış gibi gelir ki tüm vücudumu uyandırır ama diğer zamanlarda fermuarını açıp da gerçek kollarımı ve yüzümü gösterebileceğim, altında saklandığım bir takım giyiyor gibi hissederim.”
Spoiler içeriyor
marazlı, vahşi, okuması korkunç ama aynı zamanda tahayyüle dahice destek sunan edebi cümleler, betimlemeler… o kadar hastalıklı bir kafadan çıkan, pisliğe bulanmış olan şiirsellik. rahatsız edici temasını romantize ederek içimizdeki suçluya sesleniyor belki de. problematik yönüyle okunmasını dahi doğru bulmayan,…devamımarazlı, vahşi, okuması korkunç ama aynı zamanda tahayyüle dahice destek sunan edebi cümleler, betimlemeler…
o kadar hastalıklı bir kafadan çıkan, pisliğe bulanmış olan şiirsellik.
rahatsız edici temasını romantize ederek içimizdeki suçluya sesleniyor belki de.
problematik yönüyle okunmasını dahi doğru bulmayan, okurken suçluluk duyan kimseleri anlayamıyorum.
sancılı da olsa hikaye anlatımına bıraktım kendimi çünkü pedofiliyi güzellemekten ziyade topluma ciddi bir uyarı niteliği taşıyan kılavuz niteliğinde buldum.
bu karakterler çok da uzağımızda olmasa gerek, hayatlarımıza içkin.
onların bilinçaltlarına, rezil olduğu kadar yakıcı tutkularına vakıf olmadan korunma veya tedavi yöntemleri geliştiremeyeceğiz.
kitabın baş karakteri üzerinden incelenebilecek olan “unreliable narrator”dedikleri tekniğe değinmeden yorumu bitiremeyeceğim.
sinematografide, edebiyatta etkili bir teknik olarak yer bulmuş kendi hayal dünyasında veya diğer bir deyişle delüzyonunda yaşamasından dolayı anlatıcılığına, detaylarına güvenilmez bir baş karakter ve onun eğdiği büzdüğü gerçeklik.
lola’nın henüz cinsel uyanışa dahi varmamışken kendisini tahrik etme yönünde davranışlar sergilediğini iddia eden ve hikayeyi karşılıklı bir aşk hikayesi olarak ileten humbert yüksek muhtemelle kendi hastalıklı zihninden dolayı masum davranışlara bile seksüel anlamlar atamıştır.
bu teknikten bahsedince genelde akla gelen ilk kitap gone girl iken benim aklıma lolita geliyor bu sebeple.
film uyarlamasına dayanamayıp yarım bırakmıştım çünkü hayatı karartılan bir kız çocuğunu kanlı canlı izlemek mafediyordu beni.
filme yapılan editlerden her zamanki gibi ana fikrin kaçırıldığını anlıyoruz.
uzun tutulmuş olduğunu düşünmemle 1,5xde izlediğim ve gerçek hayattaki bir davanın dolandırıcılıkla suçlanan sanığının hikayesini anlatarak sebep olduğu sempati ve kazançla akla bir sürü etik soru getirmesi eşliğinde bitirdiğim dizi. davanın kendisi, 25 yaşında robin hoodculuk yapmaya cüret eden genç…devamıuzun tutulmuş olduğunu düşünmemle 1,5xde izlediğim ve gerçek hayattaki bir davanın dolandırıcılıkla suçlanan sanığının hikayesini anlatarak sebep olduğu sempati ve kazançla akla bir sürü etik soru getirmesi eşliğinde bitirdiğim dizi.
davanın kendisi, 25 yaşında robin hoodculuk yapmaya cüret eden genç bir kadın, mesleğini obsesyon haline getirmiş- ailesini ikinci plana atmış olmasıyla ve abartılı mimikleriyle antipatimi kazanan ama doğrucu mahmutluğuyla da takdirimi kazanan bir gazetici ve sosyal sınıflar-göçmenlik gibi bir sürü güncel sorunsallar…
julia gardner oyunculuğunu bu diziye kadar hiç takdir etmemişim sanıyorum doğru düzgün.
almanyaya yerleşmiş olan türk ve rusların almanlar tarafından gördüğü muamele gibi ince detaylar da vardı değinmeye değer.
daha sonrasında belki biraz daha felsefi ve kimlik-imaj olguları üzerine analitik bir yorum getirebilirim ama gece yarısı dizinin son bölümünü bitirmiş olup bir tık sisli bir kafayla amca bu kadar yazabiliyorum sıcağı sıcağına.
hepimizin içinde biraz anna vardır.
İngiliz edebiyatına gotik, grotesk bir hava katan “mezarlık şairleri” üzerine -Edward Young -Robert Blair -Thomas Gray The graveyard poets, also known as the Churchyard Poets were a group of writers in England during the 18th century. Their writing was characterized…devamıİngiliz edebiyatına gotik, grotesk bir hava katan “mezarlık şairleri” üzerine
-Edward Young
-Robert Blair
-Thomas Gray
The graveyard poets, also known as the Churchyard Poets were a group of writers in England during the 18th century. Their writing was characterized by meditations on death and the afterlife.
Often, these poems used dark imagery and included graveyards, skulls, and more. Sometimes, they took the form of elegies or laments for a deceased person. Other times, they spoke more broadly about the impact of death on the world.
* onun sonsuzluğun asimptotu gibi ölüm grafiğinin limitlerini hep aştığını hayal ederdim, bir gün evinde ölü bulunana dek. * her bir köşesinde doğru miktarda çer çöp bulunan; odanın ortasında hareket etmeden bir heykel gibi durabileceğim, ne benim ne de yayıntılarımın…devamı* onun sonsuzluğun asimptotu gibi ölüm grafiğinin limitlerini hep aştığını hayal ederdim, bir gün evinde ölü bulunana dek.
* her bir köşesinde doğru miktarda çer çöp bulunan; odanın ortasında hareket etmeden bir heykel gibi durabileceğim, ne benim ne de yayıntılarımın üzeri toz tutacak bir dergi çekiminin içinde yaşamak istiyorum.
* yara yoksa şiddet var mıdır? acının doğasını artık hatırlayamıyorum.
* yılanlar ve uzun eğrelti otları arasındaki oyukların, vücudumu dünyadan saklayabileceğini hissediyordum.
yanık şeker