Bir film vardı hani çocuk kıza bir şeyler anlatıyor hastaydım bilmem ne annem ölmüştü falan kız diyor ne saçmalıyon sen ne uyduruyorsun falan sonra çocuk silah çıkarıyordu o film neydi
Aldığı ödüllerin tek sebebi anlatmak istediği yeni Türkiye. Benim yapmayacağım saçmasapan hatalar yapılmış. Karmaşık kurgusu da bana zorlama geldi. Senaryo vasatı aşmaz.
Spoiler içeriyor
*Arkadaşımın incelemesini yazmak istedim.* Anlatı içinde anlatı, hikaye içinde hikaye, çerçeve içinde çerçeve… Kendi kurmacalığına dikkat çeken referanslarla yoğrulmuş Burning’in en kestirme özeti bu belki de. Sakin sakin gelişen, olağanüstü güzellikteki finalinde bile sırlarını ele vermeyen müthiş etkileyici bir gerilim;…devamı*Arkadaşımın incelemesini yazmak istedim.*
Anlatı içinde anlatı, hikaye içinde hikaye, çerçeve içinde çerçeve… Kendi kurmacalığına dikkat çeken referanslarla yoğrulmuş Burning’in en kestirme özeti bu belki de. Sakin sakin gelişen, olağanüstü güzellikteki finalinde bile sırlarını ele vermeyen müthiş etkileyici bir gerilim; "Burning" katıksız bir başyapıt.
Filmde bir süre sonra olayların belirsizliğiyle birlikte sorular sormaya başlıyoruz; izlediklerimiz gerçekten olmakta mıdır? Çekingen ve yalnız bir gencin hastalıklı hayal gücünün hezeyanları mıdır? Ya da yazarlığa öykünen bir genç adamın hayalleri midir? Büyük bir sükûnetle filmin boğucu ortamını inşa eden yönetmen Chang-dong Lee, hiçbir soruyu açıkça cevaplamıyor. Sorulacak her soruyu her seyircinin ancak kendine göre cevaplayacağı bir film bu. Yönetmenin izleyiciye verdiği tek ipucu, filmin başında Hae-mi’nin bir mandalinayı soyup dilimlediği pandomim gösterisi; gerçekten de hiçbir zaman ortaya çıkmayan bir kedinin yokluğu, kızın gizemli yok oluşu, Ben’in yaktığı seranın bulunamayışı, bahçede kazıldığı söylenen bir kuyunun var olmayışı gibi sayısız ayrıntıyla Burning, varlık değil yokluk temeli üzerine oturtulmuş bir film.
Ayriyeten Burning, yazarın paranoyasına; bir hikayeyi defalarca kurma, bozma, yıkma iktidarına ve sorumluluğuna dair de bir film. Hayal gücünden doğduğu apaçık ortada olan bir kurulumdayız artık filmin son anlarında. Bu öyküde ilk kez Jong-su dışında bir karakterin telefonu çalıyor. İzlediğimiz filmin final sahnesi, yönetmenin finali olduğu gibi Jong-su’nun romanının da finali. Kalemindeki geçmişe, sınıfa, ülkeye, yapayalnızlığa dair öfkenin canlanıp dile geldiği, nefretin bir kompozisyona, sanata evrildiği, yanan şeyin bir sera değil bir Porsche olduğu acı bir final...
@gibigibiyimgi