Bir süredir Ulus Baker'in kitaplarını okumak istiyorum. Rüyamda bile insanlara Ulus Baker okuyup okumadıklarını sorup bu konuda sohbet ettiğimi görüyorum.
Üçlemenin ikinci filmi de izlenildi. 31 Ağustos günü bu film internette bir hayli karşıma çıkmıştı. Birkaç sene 31 Ağustos günü benim de aklıma bu film gelir artık. (Evet her 31 Ağustos'ta aklıma gelecek demek iddialı olurdu, o yüzden birkaç dedim.)…devamıÜçlemenin ikinci filmi de izlenildi. 31 Ağustos günü bu film internette bir hayli karşıma çıkmıştı. Birkaç sene 31 Ağustos günü benim de aklıma bu film gelir artık. (Evet her 31 Ağustos'ta aklıma gelecek demek iddialı olurdu, o yüzden birkaç dedim.)
Durgun bir film olmasına rağmen film öyle bir aktı ki, izlerken zaman nasıl geçti anlamadım bile.
Üçlemenin her filminde Anders Danielsen Lie var, üçlemenin son filmini izledikten sonra oynadığı diğer filmlere de bakacağım muhakkak.
Spoiler içeriyor
Sıkça karşıma çıkan Reprise'ı izlemek bugüne kısmetmiş. Üçleme olduğunu biliyordum ama üçlemenin birbirinden bağımsız hikâyelere ışık tuttuğunu yeni öğrendim.
Burada bu kadar az kişi tarafından izlenmiş bir film olacağını tahmin etmemiştim.
Bir zamanların çok izlenen dizisi Skam'ı birçoğunuz biliyorsunuzdur, ilk…devamıSıkça karşıma çıkan Reprise'ı izlemek bugüne kısmetmiş. Üçleme olduğunu biliyordum ama üçlemenin birbirinden bağımsız hikâyelere ışık tuttuğunu yeni öğrendim.
Burada bu kadar az kişi tarafından izlenmiş bir film olacağını tahmin etmemiştim.
Bir zamanların çok izlenen dizisi Skam'ı birçoğunuz biliyorsunuzdur, ilk izlediğim Norveççe yapım o olmuştu. Skam sonrası Norveççeye biraz ilgi duymuştum. Reprise'ı bitirir bitirmez kısacık Norveççe notlarımı açtım baktım. Konuşmalar içinden bazı kelimeleri seçebilmek beni bir hayli memnun ve mutlu hissettirdi.
Philip, Erik, Geir, Morten, Lars arkadaş grubunda neredeyse son anlara kadar Geir ve Morten'in hangisi olduğuna dair kafam karıştı. Bu arkadaş grubunun tanıtılması üstünkörü mü oldu yoksa ben mi oraları kaçırdım tam anlayamadım.
Bir ara açıp tekrardan izlemek istediğim filmlerden biri oldu benim için. Adına yakışır şekilde bir kere daha izlenilmeyi hak ediyor.
Fangirllüğümü konuşturuyor gibi olacağım ama Erik karakterini canlandıran Espen Klouman Høiner bey yakışıklılığıyla beni büyüledi ahahaha. Gülümsemesi de bayağı bir hoştu, cidden.
Philip ve Erik'in dostluğunun karşı tarafa geçmediğine dair bir yorum okudum ve buna katiyen katılmıyorum. O arkadaş grubunda ikisinin en yakın arkadaş olduğu bence gayet belli oluyordu. Yeri geldiğinde konuştukları şey ile birbirlerine bakıp gülmeye başlamaları, Erik'in davet edildiği bir organizasyonda bu davete kim katılır diye konuşurlarken ikisinin Sten Egil Dahl nidaları. Ve şu küçük detayı da eklemeliyim ki Philip'in evinde fotoğrafların asılı olduğu o panoda arkadaş grubundan sadece Erik'in fotoğrafı vardı.😌
Erik ve Lillian'a dair daha fazla şey görmek isterdim. Erik yurtdışı dönüşünde düğünde bir araya gelip Philip'le konuşurlarken, Philip "İntihar etti" dediğinde nedense benim aklıma direkt Lillian geldi. Erik ve Lillian arasındaki ilişkiyi bir iki telefon görüşmesi ve birkaç muhabbette adı geçmesinden daha fazla görebilirdik ama böyle de iyiydi. Ayrılmalarından önce Lillian'ın yüzünü hiç göremememiz peki?
Erik, Philip'in uzunca bir süreden sonra yazdığı şeyleri okumak için ona gitmişti ya, oradan ayrıldıktan sonra yolda Svein'ı görmesi ve bir yumrukta kendini yerde bulması. Svein gene de nazik bir şekilde yere bıraktı... ondan sonra köpek saldırısının (pek emin değilim, düşürmesi mi demeliydim?) başına gelmesi. Bu tür olaylardan sonra sevdiğimiz bir yazarı göreceksek ve o yazar kitabımıza olumlu ve bizi geliştirici yorumlar yapacaksa bu günün artılarının daha fazla olduğu anlamına gelir mi acaba?
Philip'in Sten Egil Dahl ile fotoğrafını çekmeye çalışan ama lensin önündeki kapağı çıkarmayı unutan Erik yüzünden simsiyah bir kare yakalamaları. Hayatta çok istenilen bir şeyin olmaması diyelim mi buna.
Spoiler içeriyor
Ben sit-com yapımlar izlemekten çok keyif alan biriyim. The Good Place, izlediğim sit-comlar arasından kendini rahatlıkla en üst noktalara taşıdı.
(Yorumumda spoilerlar mevcut o yüzden diziyi izlemeyen insanların okumamasını öneriyorum.)
Brooklyn 99'dan tanıdığımız iki karakter bu dizide de rol alıyorlar.…devamıBen sit-com yapımlar izlemekten çok keyif alan biriyim. The Good Place, izlediğim sit-comlar arasından kendini rahatlıkla en üst noktalara taşıdı.
(Yorumumda spoilerlar mevcut o yüzden diziyi izlemeyen insanların okumamasını öneriyorum.)
Brooklyn 99'dan tanıdığımız iki karakter bu dizide de rol alıyorlar. Shawn ve Derek.
Jeremy Bearimy zaman çizgisi, Chidi'nin de gördüğü Zaman Bıçağı, muhasebe departmanının yanında yer alan Janet deposu, dünyaya giriş çıkışın bir kumandayla sağlanması.
İlmek ilmek özenle işlenen bu yapıma RESMEN BAYILDIMMM.
Her karakteri sevdim. 2.deneydeki Brent, tabii ki bu sevdiklerim listesinde yer almıyor ama son 20 saniyede bir gelişme göstermeye çalıştı Yargıç'ın da dediği gibi.
Michael ve Janet en sevdiğim karakterler oldu. Bu ikilinin dostluğunu izlemek de çok keyifliydi. Michael'ı dünyaya uğurlarken onun için endişelenen ve gözleri dolan Janet. İlk bölümlerdeki ve bir sürü sıfırlama sonundaki Janet. Michael ve Janet
Eleanor, Chidi, Tahani ve Jason sayesinde adım adım değişmeye, bu dörtlüyle empati yapmaya ve bilmedikleri o duyguları hissetmeye başladılar.
Michael'ın İyi Yer'den Janet çalması beni çok güldüren kısımlardan biriydi.
Michael Kötü Yer çalışanı olmasına rağmen Kötü Yer'deki iblislerden en başından beri ayrı bir yerdeydi bence. Michael'ın konuşması ve tavırları hiçbir Kötü Yer çalışanı gibi değildi. Shawn'a laf söyleyebilmek için söylediği o sözler bile çok masumdu. Michael'ın odasında Doug Forcett'in bir fotoğrafı vardı hatırlıyorsanız son bölümde o Doug fotoğrafı kaldırılıp yerine Eleanor, Chidi, Tahani ve Jason'ın fotoğrafı konmuş, ah şu detay yok mu şu detay💜
Bir bölümde Michael'ın Michael olmadığından şüpheleniyordu, hani Vicky'nin Michael kostümü giyip orada olduğundan. O bölümde Michael'a giysisini çıkarıp gerçek formunu göstermesini istemişlerdi, oradaki Michael'a üzülmemek elde değil... son bölümde insan olarak dünyaya geldiğinde ne kadar mutluydu ama.
Ve geleyim Shawn ve Michael konusuna.
Shawn'ın son bölümlere doğru Michael'a karşı gerçekten düşündüğü şeyleri gördük. Son bölümde Shawn'ı iyi görmek ise bizleri bir hayli şaşırttı bence.
İblislerin arasından Glenn de Michael gibiydi farkında mısınız? Yani anlatmak istediğim diğer iblisler gibi kötülük dolu olmadığı.
Shawn ona da Michael'a davrandığı gibi davranıyordu. Herkesin "shut up Glenn" demesi... Glenn sen de bu muameleyi hak etmedin.
TREVOR KARAKTERİNİ NASIL UNUTURUM. Bence bir tık daha görebilseydik bu karakteri çok güzel olurdu.
Janet anlat anlat bitirilemeyecek karakterlerden biri. İyi Yer Janet'ı, Kötü Yer Janet'ı, muhasebe departmanında gördüğümüz Tarafsız Janet ve Disko Janet olmak üzere farklı versiyonları mevcut. Evrendeki her şeyi bilen robot olmayan, kız olmayan -not a girl, Jason- bu varlıkların daha önce yukarıda bahsettiğim gibi Muhasebe departmanı yanında bir depoları var. Janet'ların hepsi bir boşluğa sahipler, kötü Janet boşlukları bir miktar güldüğüm yerlerden biri. Bilye hâline getirilebiliyor ve sıfırlanabiliyorlar. Bilye hâline getirebilmeleri beni bir miktar üzdü. Jason'ın son bölümde, gitme vaktinin geldiğini söylemesi ve gitmesinin üzerinden 1000 Jeremy Bearimy geçmesinin ardından Janet'ı görünce tanıması ve "başka Janet'lar da geliyordu ama sen olmadığını anlıyordum" demesi beni şu emoji 🥺 gibi yaptı. Jason'ın İyi Yere bir keşiş olarak geldiğinin söylenmesi ve Jason'ın son bölümde 1000 Jeremy Bearimy boyunca zamanın çabuk geçtiğini söylemesi, bu süre zarfında Janet'ı ve evreni sessizce düşündüğünü söylemesi, bu artık bir yalan değil Jason, mission completed. Bortlessss veya Folessss!
Bir de Janet'ın ürettiği Derek var. Ona Janet'ın gelişmemiş hâli desek hiç de yanlış olmaz. Son bölümde ulaştığı seviye peki ahahahah. Janet'ın sıfırlandığında öldürüldüğünü söyleyen ekran yansıtılıyordu, Derek'te ise bu durum: "Attention! i have been Dereked! Attention! Murder has been me!"
Derek de neşe katan karakterlerden biriydi kesinlikle.
Gri takım elbise giymiş Jason Mendoza💘
Jason'ı sürekli hiçbir şeyden anlamayan, kafasına bir şey dank etmeyen o karakter olarak görüyoruz. Jason bazı bazı yerinde tespitleriyle herkesi şaşırtıyordu. Jason'ın babasını ve yakın arkadaşı Pillboi'yu gördükten sonra Jason'ın neden böyle olduğunu sorgulamaları kesilmişti farkındaysanız. Jason saf biriydi, etrafına pozitif enerji yayan -tabii bazen olayları anlamamasıyla etrafındakileri sinirden küpe bindiren- ama bazen diğer karakterlerin zalimliğine uğradığı oldu. O diğer insanlar hakkında kötü şeyler söylemezken onun hakkında bu tarz şeyler söylenmesi ve onu kırmaları.. üzücüydü bir nebze.
Son olarak bir alıntı bırakıp yorumumu noktalayacağım.
"Okyanusta bir dalga hayal et. Görebiliyorsun, boyunu ölçebiliyorsun, içinden geçen güneş ışığının kırılma şekline bakıyorsun ve işte orada, bir dalga olduğunu açıkça görebiliyorsun. Sonra kıyıya vuruyor ve yok oluyor. Oysa su hâlâ mevcut. Dalga, suyun farklı bir varoluş şekli, kısa bir süreliğine de olsa. Dalga okyanusa geri döner. Geldiği yere. Olması gereken yere."
Daha önce hiçbir yerde ne gördüm ne de duydum bu filmi, bugün iyi ki karşıma düşmüş de tanışmışım.
Ölü Ozanlar Derneği'ni hepimiz biliyoruz ama Mona Lisa Gülüşü pek de karşımıza çıkan bir film değil. O zaman sizleri bu filmi izlemeye…devamıDaha önce hiçbir yerde ne gördüm ne de duydum bu filmi, bugün iyi ki karşıma düşmüş de tanışmışım.
Ölü Ozanlar Derneği'ni hepimiz biliyoruz ama Mona Lisa Gülüşü pek de karşımıza çıkan bir film değil. O zaman sizleri bu filmi izlemeye de davet edelim efenim.
Ölü Ozanlar Derneği "çakması" denilen yorumlar okudum ve bu söylemlere katılmıyorum.
Filmin sıkıcı olduğundan dem vuranlar da vardı, bunu da reddediyorum.
Bana güzel vakit geçirtti ve beğenimi kazandı.
Filmin bir yerinde Istanbul Not Constantinople adlı şarkı çaldı.
-Eğitimin kapısını çalan kim?
+Bütün kadınlar adına ben!
-Ne istiyorsun?
+Çok çalışarak ruhumu geliştirmek ve hayatımı bilime adamak!
-O halde hoş geldin, senin izinden giden kadınlar buraya girebilir. Yeni ders yılının resmen başladığını ilan ediyorum.
Tommy rolünde Topher Grace beyi görünce bir mutlu oldum anlatamam, Eric Forman olarak kalbimi kazanmıştı. Bu beyefendiyi izlemeyi özlemişim. Açıp That '70s Show'u yeniden izleyesim geldi. Çoğusu Steven Hyde derken biz Eric Forman'cıydık ahahaha!
Bu rolünü de sevdim sevmesine ama bir yerde cümleleriyle hayal kırıklığına uğrattı beni, spoiler olmasın diye söylemeyeceğim.
Joan ve Tommy çiftini beğendim. Ama dediğim gibi Tommy'den o lafları duymak...
Connie ve Charlie, bebeklerim benim çok şirinlerdi💘
Betty'nin hem Katherine'e hem de arkadaşlarına davranış şekli ve konuşmaları hiç hoşuma gitmese de yaşadıklarına üzüldüm.
Son günlerde bir şey fark ettim. Metal-core dinlemeye o kadar alışmışım ki karşıma bir şarkı çıkıyor dinlemeye başlıyorum ve "sakinmiş bu ya." derken buluyorum kendimi. Coldrain gibi sevdiğim müzik gruplarının altında Türkçe yorumlar aramaya başlıyorum, etrafımda hiç dinleyen yok ve…devamıSon günlerde bir şey fark ettim. Metal-core dinlemeye o kadar alışmışım ki karşıma bir şarkı çıkıyor dinlemeye başlıyorum ve "sakinmiş bu ya." derken buluyorum kendimi. Coldrain gibi sevdiğim müzik gruplarının altında Türkçe yorumlar aramaya başlıyorum, etrafımda hiç dinleyen yok ve internette de pek karşılaşamıyorum. Sizlere bu genre'dan birkaç şarkı önermek istiyorum.
Crystal Lake - up and downs
Coldrain - the revelation
Coldrain - inside of me
The plot in you - time changes everything
Bad Omens - enough, enough now (bu şarkı beni çok üzüyor...)
Bad Omens - exit wounds
Imminence - saturated soul
Bad Omens'ın gerçekten her şarkısını öneresim var seçemiyorum şarkı🥲
Spoiler içeriyor
Angela'nın Külleri'ndeki yaşananlar hatrımda sıcağı sıcağınayken üstüne Bin Muhteşem Güneş'i de okudum. İki kitapta da duygu yoğunluğu bayağı yüksek bir seviyede.
Aynı şekilde iki kitap da uzun zaman aralıklarını bizlere sunuyor. Neyse amacım iki kitabı karşılaştırmak falan değil sadece üzerimde…devamıAngela'nın Külleri'ndeki yaşananlar hatrımda sıcağı sıcağınayken üstüne Bin Muhteşem Güneş'i de okudum. İki kitapta da duygu yoğunluğu bayağı yüksek bir seviyede.
Aynı şekilde iki kitap da uzun zaman aralıklarını bizlere sunuyor. Neyse amacım iki kitabı karşılaştırmak falan değil sadece üzerimde etkilerinin benzer olduğunu söylemeye çalışıyorum.
Meryem ve Leyla'nın hikâyesinde ben de onlarla birlikte öfke dolup, göz yaşı akıttım.
Şu ana kadar okuduğum kitaplarda nefreti bu kadar uç noktada hissettiğim bir karakter olmamıştı, Raşit karakteri bunu sağladı.
Kitap boyunca beni mutlu eden nadir de olsa o anlar hep Leyla'nın hikâyesinde Tarık'la küçüklükten bu yana yaşadıklarıydı. Küçükkenki o tatlı didişmeleri, biraz büyümeye başladıklarındaki birbirlerine hissettiklerini açık sözlülükle dışarı vurumları. Aradan geçen yıllar Leyla ve Tarık'ı o kadar yıprattı ki, yetişkin hâllerini okurken flashback olarak küçüklük anıları oynadı durdu kafamda.
Bu hikâyedeki renkli sayfalar benim için bu ikilinin aşkıydı diyebilirim.
Meryem, Meryem'im. Nana ile geçen güzel günlerin farkına varamayışı sonraki yıllarda yüzündeki tebessümü sildi. Ta ki Leyla ile bağ kuruncaya kadar. İlk arkadaşı -Molla Feyzullah da pekala dertleşebildiği biriydi tabii ki ama Leyla'ya ilk arkadaşı demem bir sorun olmaz diye düşünüyorum- bir nevi kızı gibi oldu Leyla ona.
Hayatları karanlığa gömülü iki kadının birbirleri sayesinde hayatlarındaki ışığı bulmaları diyebiliriz, Bin Muhteşem Güneş'e.
Etkisi uzun süre kalacaklardan biri oldu benim için.
Ben Didem Madak'ın Samson ve Dalila şiiri ile, şiir dünyasına açılan kapıyı araladım.
İlk aldığım şiir kitabı da Didem Madak'ın Grapon Kağıtları idi. Şiir ile ilgili ilkleri Didem Madak ile atmış oldum.
Grapon Kağıtları ve Ah'lar Ağacı sonrası veda kitabı…devamıBen Didem Madak'ın Samson ve Dalila şiiri ile, şiir dünyasına açılan kapıyı araladım.
İlk aldığım şiir kitabı da Didem Madak'ın Grapon Kağıtları idi. Şiir ile ilgili ilkleri Didem Madak ile atmış oldum.
Grapon Kağıtları ve Ah'lar Ağacı sonrası veda kitabı oluyor Pulbiber Mahallesi.
Pulbiber Mahallesi, Grapon Kağıtları ve Ah'lar Ağacı'ndan daha farklı bir auraya sahip. Diğer iki kitabı okumuş biriyseniz bunun farkına varıyorsunuz.
Pulbiber Mahallesi bir ara okumaya başlayıp nedenini anlayamadığım bir şekilde yarım bıraktığım bir kitap olmuştu. Geçenlerde tekrardan aldım kitabı elime başladım en baştan, daha önce fark etmediğim güzelliklerin altını çize çize okumaya devam ettim. Ben altını çizdiğim şiir kitaplarını kafama estikçe açar altını çizdiğim yerleri okurum, ama açıp en başından okumam gerekiyormuş demek ki. Farkına varamadığım şeyler yeniden okumakla gün yüzüne çıkıyormuş.
Bazılarınız şiir kitaplarını çok güzel yorumluyorsunuz hatta sadece şiir kitabı demem yanlış olur, tek bir kategori değil genel olarak kitapları çok güzel yorumlayanlarınız var, gıpta ediyorum. Ben o tarz yorumlarda bulunamıyorum pek.
Kitabın sonunda Müjde Bilir'in o yazısını okumak gözlerimi doldurdu.
Veda kitabından bazı alıntılarda bulunmak istiyorum.
"Pardon diyorum ayağıma bastığında dünya
Saçlarımın uçlarından başlıyor artık kırılma
Kelimelerin tadına bakıyorum
Zehrinden korktuğum acı kelimeler yutuyorum yanlışlıkla."
"Kelimelerin mezarlığında gece bekçisiydim
Dirilecekleri günü bekledim."
"Birden içimde sevinçli bir gezegen keşfetmiştim
Muhtemelen hayat vardı"
"Lavlarımın akmasından korkarak ağlamadım
Yüzümde oluşacak haritayı silemezdim bir daha"
"Sözleri tekrarlayarak yok eden çocuk gibiyim
Acı çekmeyi öğrendiğimde ismimi de öğrendim"
"Sözlerin arasındaki boşlukta
Acı çekmemeyi öğrendim."
Ve son olarak:
"Yarın karlar erirse
Yüzüm geçit verirse gülümserim birilerine"
The IT Crowd ile ilgili ilk gönderimi 5 Aralık 2019'da atmışım. Bir şey eklemek için gönderimi güncelliyorum.
Dizideki yangın sahnesini hatırlıyorsunuzdur, Bad Omens grubundan Noah ve Nick -sanırım- canlı yayındalarken mum alev alıyor ve bu sahneyi gördüğüm an The IT…devamıThe IT Crowd ile ilgili ilk gönderimi 5 Aralık 2019'da atmışım. Bir şey eklemek için gönderimi güncelliyorum.
Dizideki yangın sahnesini hatırlıyorsunuzdur, Bad Omens grubundan Noah ve Nick -sanırım- canlı yayındalarken mum alev alıyor ve bu sahneyi gördüğüm an The IT Crowd fire scene in real life dedim.
Nick'in we gotta fire demesi.
Noah: ah, it's hot.
Nick: yeah it's on fire, dude.
Noah'ın inanamazcasına "My candle just exploded it. My candle explodes" tekrarları ve şaşırmaları.
Bu videoyu her izlediğimde "Fire, exlacamation mark. Fire, exlacamation mark. Help me, exlacamation mark." sahnesi gözümde canlanıyor.
25 bölümü olan bu dizi kendine o kadar alıştırmıştı ki... keşke daha fazla bölümü olsaydı dedirtiyor. Moss mu Roy mu diye kendime sorduğumda cevap bulamadım ikisi de çok iyi karakterlerdi. Denholm komik bir karakterdi keşke seni daha fazla görseydik. Son bölümlere yakın “nerede bu Richmond?” diye yakındığım her seferde Richmond’lı sahneler karşıma çıktı mutluyum. Son bölüm de bittikten sonra bir boşluğa düştüm.
Spoiler içeriyor
BU SERİYİ ALIP PAMUKLARA SARASIM VAR, NE GÜZEL Bİ' ŞEYDİ YAHUUU🖤
Yare yare, off-u (evet o u olmadan olmaz bu lütfen) ve ramen kuu ikouze replikleri aklınızda yer ediniyor. Bir de aibou.
İzlemesi o kadar zevkli bir seriydi ki...
Teruhashi'nin…devamıBU SERİYİ ALIP PAMUKLARA SARASIM VAR, NE GÜZEL Bİ' ŞEYDİ YAHUUU🖤
Yare yare, off-u (evet o u olmadan olmaz bu lütfen) ve ramen kuu ikouze replikleri aklınızda yer ediniyor. Bir de aibou.
İzlemesi o kadar zevkli bir seriydi ki...
Teruhashi'nin abisi gibi rahatsız edici kısımlara rağmen. Ha bir de Saiki'nin babasının işinin ayakkabı yalama olarak gösterildiği o kısımlar harici.
Evet absürt mü absürt ama bu absürtlükle sizi içine çeken, izledikçe izleyesinizi getiren bir seriydi. Bu zamana kadar nasıl izlemedim dedirtti bana. Rewatch yapılası serilere aldım gitti.
Seslendirmenin çok başarılı olduğu bir iş olmuş bence. Evet animelerde seslendirmeler zaten güzel oluyor ama bu animedeki seslendirmeler aşırı hoşuma gitti. İzlerken seslendirmelere de ayrı dikkat kesildim. Kaido'nun seiyuusu favorim diyebilirim.
Animedeki Kento Yamazaki göndermeleri ve live action'da Saiki'yi Kento'nun oynaması🤝 2x12'de One Ok Rock'tan da bahsettiler. İçindeki bir sürü anime göndermelerini saymıyorum bile. Saiki'nin abisi Kusuke bir bölümde Light'a benzetildi ama bunu söylemeden geçemem. Ve aynı şekilde son bölümlere yakın Saiki için de L göndermesi yapıldı.
2.sezona geçince "ne çok yılbaşı kutladılar, yaz tatili de gelip duruyor." diye düşündüm bir ara, şu yanardağ mevzusu aklımdan çıktı.
İlkte sezonlar bu kadar az mı, yetmez ki bu diye içerlendim ama böyle de harikaydı.
Zaman zaman Saiki ne zaman konuşuyor ne zaman düşünceleri devreye giriyor anlamadığım kısımlar oldu.
Kusuke benim çok sevdiğim karakterlerden biri oldu. Evet son bölümlerde Saiki'yi bir kez yenmek için yaptıklarını da gördük ama kardeşini seviyordu sadece onu hiçbir konuda yenemediğinden duyduğu kıskançlığı söndürmeye çalışıyordu. Mesela Saiki'nin doğum gününde yaptığı çok güzel bir hareketti bence, evet orada bile yok güçlerini test ettim bir dahakine yeneceğim seni tarzında konuşuyor ama bu Saiki'lerde durum böyle. Kusuo'nun da arkadaşlarını baş belası olarak görmesi ama başlarına bir şey gelmesin diye onları koruması gibi düşünün. Bu Saiki'lerde söyledikleri ve yaptıkları tutmuyo yani ahahajgxlahxkwş
Kusuke-Kusuo kardeşlerin annelerini çok sevmesi ama babalarına karşı öyle olmamaları... iyi adamdı ya neden böyle davrandılar bu adama hep.
Saiki'nin en öfke duyduğu arkadaşı Toritsuka'ydı fark ettiniz değil mi?
Evet horny bir karakter ama Saiki'nin öfkesini bu kadar hak etmedi bence ya amhxjwhd. Son sene aynı sınıfta olmalarına da sevindim.
Saiki'nin almak istediği bir şey olunca 100 yen adama dönüşmesi, biliyorsun bu işi Kusuo. Saiki insanlarla telepati yoluyla konuşuyordu ya Nendou'nun düşüncelerini okuyamadığı için onun zihnine gönderemiyordu sesini ve yanardağ işini hallettikten sonra arkadaşlarıyla konuştuğu zaman Nendou "Dostumun ilk defa konuştuğunu duyuyorum sanırım." demişti, üzüldüm burada. Nendou arkadaşları tarafından yapılan bazı şakaları ve kötü lafları hak eden biri de değildi aslında, bazen yüklenildi de bu karaktere. Ama annesi ve babasının yüzünün de aynı olması komikti.
Teruhashi'nin sevilmediği yönünde birçok yorum okudum, bir kısım da Aiura ile shipliyordu. Teruhashi x Saiki moment verildi bayağı yahu, Saiki'nin off-u dediği yerde ben de inanamadım ama dedirtti sonunda akhxkwhx. Ve bence güzel bir ikili olurlardı yani.
Kaido'nun şu Dark Reunion takıntısı, o kısımlarda arkada çalan şarkı. Bu hayal gücüyle eğlendirdi beni ya, özünde çok iyi ve saf biriydi. Peki bu Dark Reunion takıntısını üst sınıftaki senpai yüzünden kazanması. Yumehara'nın aşk mektubunu yanlış anlayıp yakın arkadaş olalım çağrısı alan koca yürekli Shun. Bu ikili de tatliş olurdu aslında. Ve erkeklerden en güzel giyineni de Kaido bence ahaha.
Evet karakterleri tek tek anlatmaya gelince çenem düşüyor ama bu kadar yeter.