“3 gündür kimseyle konuşmamıştım. Bu durum hoşuma bile gitti. Bir süre sessiz kalmak iyi geldi. Kelimeler bazen tüm duygularımızı ifade etmeye yetmiyor. Çok sönük kalıyor.” Sanırım filmi açıklayabilecek en uygun alıntı benim için bu, zaman ve zamansızlık, gerçek ve anıların…devamı“3 gündür kimseyle konuşmamıştım. Bu durum hoşuma bile gitti. Bir süre sessiz kalmak iyi geldi. Kelimeler bazen tüm duygularımızı ifade etmeye yetmiyor. Çok sönük kalıyor.”
Sanırım filmi açıklayabilecek en uygun alıntı benim için bu, zaman ve zamansızlık, gerçek ve anıların iç içe mükemmel anlatımı.Sakinlik üzerine kurulmuş bir düzen, naif ve zarif bir anlatımla kullanılan metaforlar.
Tarkovski’nin çok uzun yıllar üzerinde düşünerek yazdığı filminin herhangi bir saniyesi öyle rastgele, üzerine düşünülmeden çekilmemiştir.
Hatta bu sahnelerin her birini anlamak Tarkovski değilseniz oldukça güçtür, şiirler ile derinleşen sahnelerse anlamadırabilmekten oldukça uzaktır.
Bana kalırsa i “felsefi” ya da “sembolik” herhangi bir “şey” barındırmıyor, barındırmamasının nedeni ise bana göre izlenimler sunuyor olması.
İsminden ibaret bir film de olabilir “ayna”, dünya ve biz baktığımızda, onda gördüklerimizle yetindiğimizden çok daha fazlasını görürüz.
Anılar, arkası sırlanmış bir camda bize yansıtılandır ya da değildir kim bilebilir ki? halka biçimli buğunun dünyanın en güzel tekniğiyle doğal yok oluşu, yağmurun yangınla beraber yanışı.
Anıların paralel tekilliği ve aynı zamanda çoğulluğu, bunun yanında anne ve baba ilişkisi bunlar yadsınamayacak imgeler.
Ya da en basitinden bir çocuğun bilinçaltındaki anılardan ziyade bir şey değildir bu film, ne kadar basit bir anlam değil mi oysa insanın yaşadıklarından ziyade anılarından başka neyi vardır ki şu dünyada?
Savaş bu anılarda oldukça önemli bir pay sahibi, siyah-beyaz gerçek savaş ve yıkım görüntülerinin de birer eleştiri olduğunu kabul edebiliriz fakat bana kalırsa asıl nedeni o anıların yer aldığı yıllığı, içine alan katmanı seyirciye hissettirmesi ve filmi bunun üzerine sarmalamasıdır filmdeki işlevi.
Bana kalırsa Tarkovski’yi eşsiz kılan ve filmlerine derinlik katan şey tam olarak yaptığı atıf çeşitliliğinin bir hayli fazla alandan besleniyor olması, sinemayı bir çok sanat alanının bileşimi olarak ele alıp hepsini birleştirebilecek yeteneği kullanabilmesidir, ki bununla birlikte filmlerine kendinizce anlam yüklemek anlamayı hayli zorlaştırıyor.
En sonunda filmin ormana doğru geri çekilmesi ise nedense bana hayatın onlar için devam ettiğini, bizim görmemiz gerekenleri gördüğümüzü anlamak için kendimize çekilmemiz gereken an gibi hissettirdi.
Şiirlerin tamamı Andrei Tarkovski’nin babası Arseny Tarkovski tarafından yazılıp seslendirilmiş. Kuşkusuz, çeviri anlam bütünlüğünü bozuyor fakat çeviriyi yapanların da kabiliyetine güvenmek gerekli. Görüntüsel şiir, sadece görüntülerini konuştuğu bir film bu diyaloglara uygun sahnelerden ziyade daha çok sahneler için kullanılmış şiirler dikkat çekiyor. ne hissediyorsanız öyle yaklaşın filme ya da sadece izleyin.
Yazımı yine bir Şiir’den beğendiğim bir kısmını ekleyerek bitirmek isterim;
“Bir şair, ruhu harekete geçirmek için yazar; putperestleri beslemek için değil.”
Bu sözler ele alınarak izlenmeli.