❀Yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz, Aşkın acılığı dolmuş içime sarhoşum; Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz. ❀O zaman gömüldüm artık denizin şi'rine, İçim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan; Yardığım yeşil maviliğin derinlerine…devamı❀Yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum
Fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz,
Aşkın acılığı dolmuş içime sarhoşum;
Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz.
❀O zaman gömüldüm artık denizin şi'rine,
İçim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan;
Yardığım yeşil maviliğin derinlerine
Bazan bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran
Sonra birden mavilikleri kaplar meneviş
Işık çağıltısında, çılgın ve perde perde,
İçkilerden sert, bütün musikilerden geniş
Arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.
Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri
Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,
Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri.
İnsana sır olanı, gördüğüm demler oldu.
Güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir ayinde;
Sermiş pırıltısını uzun, mor pıhtılara.
Eski bir dram oynuyor gibiydi, enginlerde,
Ürperip uzaklaşan dalgalar, sıra sıra.
Yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları;
Beyaz öpüşler çıkar denizin gözlerine;
Uyanır, çın çın öter fosforlar, mavi, sarı;
Görülmedik usareler geçer döne döne.
❀ OFELYA
I
Yıldızların vurduğu karanlık, durgun suda
Beyaz Ofelya iri bir zambak gibi yüzer
Ağır ağır gider iri tüller altında.
Uzak ormanlardan avcı sesleri iner.
Mahzun Ofelya, beyaz tayf gibi yıllar yılı,
Gezer bu uzun karanlık nehrin üzerinde
Gene yıllar yılı onun tatlı çılgınlığı,
Şarkısını söyler akşam melteminde!
Rüzgar göğsünü öper de katmer katmer açar
Yavaşça sularda salınan o etekleri.
Söğütler omuzlarında titreşerek ağlar,
Eğilir hülyalı alnına saz demetleri.
Nilüferler dört yanına durmuş iç çekişir,
Uyuyan ağaçta sarsar bir yuva bazan.
İşte ordan hafif bir kanat sesi yükselir:
Esrarlı bir şarkı damlar altın yıldızlardan.
II
Ey solgun yüzlü Ofelya! Kar misali dilber!
Hırçın bir nehirde öldün, çiçeği burnunda.
Norveç'in heybetli dağlarından esen yeller,
Sana bahşetmişti sert hürriyetten usulca.
İşte bir rüzgâr, bükerken uzun saçlarını
Garip sesler yaratırdı hülyalı ruhunda
Nasıl dinlerdi kalbin o tabiat şarkısını
Gecelerin altında, ağaç uğultusunda...
Hırçın denizlerin sesi, sonsuz gürlemesi,
Kamçı vururdu o senin saf, tatlı gönlüne.
Mert ve şaşkın bir süvari, bir zavallı deli,
Geldi bir nisan sabahı, diz çöktü önüne.
Gök! Aşk! Hürriyet! Ne rüya, ey sefil çılgınlık,
Eriyip gidiverdin ateşteki kar gibi.
Engin hayallerin boğdu konuşmanı artık,
Köretti korkunç sonsuzluk mavi gözlerini.
III
Ve şair derki, gece yıldızların altında,
Gelip ararmışsın, kopardığın çiçekleri.
Bir de bakar ki beyaz Ofelya, yatmış suda,
Yüzüyor uzun tülleriyle, iri bir zambak gibi
❀ CEHENNEMDE BİR MEVSİM
Aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım, önüne bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların döküldüğü bir şölendi.
Bir akşamdı dizime oturttum Güzelliği-Terslik edecek oldu-İler tutar yerini bırakmadım ben de.
Bayrak açtım adalete karşı.
Aldım başımı kaçtım. Ey büyücüler, size ey bahtsızlık, ey nefret, hazinem size emanet.
Azmettim, söndürdüm içerimde insan ümidi adına ne varsa. Bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
Cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken mavzerlerin kabzalarını. Seslendim salgınlara, boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. Tanrı bildim musibeti. Gırtlağıma kadar battım çamurlara. Cürmün ayazında kurundum, Hop oturup hop kaldırdım çılgınlığı.
Bana baharın getirdiği bir iğrenç budala kahkahasıydı.
Derken az önce işte, birde baktım ki kıkırdamak üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.
Hayr'mış meğer o anahtarın adı-Anlaşıldı ben bir düşteymişim.
"Sen canavar kalacaksın..." falan filan ... atıp tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan. "Ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle bağışlanmaz günahın."
Ah, canıma yetti arttı-Kuzum şeytan, nolur daha bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda kalmış alçaklıklar varadursun, sen ki yazarda tasvir, öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları.