Bilmem kaçıncıdır seyredişim... Gözlerim âdetâ yağmur bulutları, bardaktan boşanırcasına yağan... Kalbim sanki camdan bir parça, çabucak kırılan... Sen rahat uyu canım Ata'm! Evlâtların seni hiç unutmadı ve unutmayacak...
İkinci Dünya Harbi, bilindiği üzere asker/sivil birçok insanın yaşamını yitirmesine yol açan büyük bir savaş, yıkım ve felâkettir. Böylesine büyük bir savaş hakkında da doğallıkla çokça film, dizi, belgesel vb. çekilmiştir; ancak bana göre hem film/dizi/belgesel türlerine ait ögeleri, özellikleri…devamıİkinci Dünya Harbi, bilindiği üzere asker/sivil birçok insanın yaşamını yitirmesine yol açan büyük bir savaş, yıkım ve felâkettir. Böylesine büyük bir savaş hakkında da doğallıkla çokça film, dizi, belgesel vb. çekilmiştir; ancak bana göre hem film/dizi/belgesel türlerine ait ögeleri, özellikleri bünyesinde ihtiva etmesi hem de kalitesi hasebiyle Band of Brothers farklı bir noktada yer alıyor.
Dizi, Amerikan 101. Hava İndirme’nin Easy Bölüğü’nün, İkinci Dünya Harbi’nin Batı Avrupa Ayağı’nda başlarından geçen meselelerin derlenip toparlanmış bir anlatımıdır. Bu anlatım, 101. Hava İndirme Easy Bölüğü askerlerinin kimisinin aktarımlarıyla da desteklenir.
Dizi, İkinci Dünya Harbi’nin dönemi itibarıyla barındırdığı o muazzam askeri teknolojinin yarattığı tahribatı ve bu tahribata eşlik eden doğa koşullarının ve insan doğasının o şiddet, korku güdülerinin nirvanaya ulaşmış boyutlarının askerlerin psikolojileri üzerinde yarattığı o korkunç harabiyeti hakikaten gerçekçi bir şekilde ortaya koyuyor. Sadece bununla da sınırlı değil dizi, savaşın siviller üzerinde tekvin ettiği o korku, acı, kahroluş, vb. hâllerini de gayet doyurucu şekilde ortaya koyuyor. Dolayısıyla genel olarak bulunan HBO yapımlarındaki o dark havayı bu dizide de yakalamanız mümkün hâle geliyor.
Dizinin benim de gayet müspet bulduğum bir ayrıksı veçhesi var: savaşın aksiyonel/psikolojik taraflarını dengeli biçimde sunması; zira maalesef günümüzde birçok muadili yapımda bu dengenin pek kurulamadığına tanıklık etmekteyiz.
Bu diziden çıkarsadığım bazı hususlar peydah oldu. Sözgelimi bir lider nasıl olmalıdır sorusuna cevabı bu dizi itibarıyla mantıkî kararlarıyla, harikulâde idareciliği ve taktisyenliğiyle Binbaşı Richard Winters veriyor. Yahut görev adamı nasıl olmalıdır sorusuna ise bu dizide cevap olarak felsefesiyle ve bu felsefesi ışığında aldığı eylem tarzıyla Ronald Speirs, fedakârlıklarıyla ve takım arkadaşlarına olan bağlılıklarıyla Carwood Lipton, Floyd Talbert ve Buck Compton veriyorlar. (Ronald Speirs’ın felsefesi, bizzat kendisinin ifadeleriyle: “İyesi olman gereken tek umut, zaten öldüğün realitesini kabullenmendir. Bu kabullenme durumunu ne kadar erken başarırsan o denli bir askerin aksiyon alması gerektiği gibi aksiyon alırsın. Merhamet etmeksizin,
acımaksızın, pişmanlık duymaksızın…”)
Bu güzide diziyi es geçmemelisiniz.
Spoiler içeriyor
Banka Önünde Olay, yaşanmış bir soygun olayının mizahi ve yergisel bir canlandırmasını teşkil eden bir kısa film. İlgili kısa filmin başlangıcında ortaya konan, “26 Haziran 2006’da tanık olunan gerçek bir olayın yeniden inşası” ifadesi, filmle alâkalı iki mühim hususun altını…devamıBanka Önünde Olay, yaşanmış bir soygun olayının mizahi ve yergisel bir canlandırmasını teşkil eden bir kısa film.
İlgili kısa filmin başlangıcında ortaya konan, “26 Haziran 2006’da tanık olunan gerçek bir olayın yeniden inşası” ifadesi, filmle alâkalı iki mühim hususun altını çizer: ilki, yaşanmış gerçek olay; ikincisi, yeniden inşâ. Bu iki husus esasen filmin yapılandırılmış realite olduğunu ortaya koyar; dolayısıyla izleyici, yaratımsal realiteye davet edilir. Bu yaratımsal realitede olan bitenler, Moliere’in güldürülerini anımsatacak türdendir. Bankayı soymaya tevessül ve teşebbüs eden iki soyguncunun tecrübesizlikleri ve onların bu tecrübesizlik durumundan ileri gelen bazı tuhaf ve moronik davranışları, soygun eylemini görmelerine rağmen durumu polise bildirmeyen iki kişi ve bu iki kişiden birinin diğerine “ciddi ciddi ateş ediyorlar” demesine karşılık diğerinin “bize değil” şeklindeki cevabı, bu iki kişiden birinin telefonuna çekim yapmak için başvurması, olup bitenden haberi olmayan yahut olup da vurdumduymaz bir tavır takınan başkaca insanların mevcudiyeti vb. incelemenin başında belirtilen mizahın ve yergiselliğin tezahürleridir.
Ruben Östlund’un filmi tek plânda çekmesinin, “gerçeğin yeniden inşâsı”na farklı ve baştan çıkarıcı bir deneyim kattığını ifade etmeliyim.
Bu kısa film; mizahıyla, eleştirel veçhesiyle ve tek plân çekimiyle hakikaten farklı bir noktada konumlandırılmayı hak ediyor.
Harikulâde 80’lerin hard rock’ının akislerinin tebarüz ettiği intro müziği ve yanısıra diğer muazzam ostleri, bitmek tükenmek bilmeyen aksiyonuyla gönüllerde taht kurmuş muazzam animasyon serisi. Genel bir değerlendirme yapma mucibince: üslûp olarak kesinlikle bir çizgi film anlatısı ve tarzından âzâde olup…devamıHarikulâde 80’lerin hard rock’ının akislerinin tebarüz ettiği intro müziği ve yanısıra diğer muazzam ostleri, bitmek tükenmek bilmeyen aksiyonuyla gönüllerde taht kurmuş muazzam animasyon serisi.
Genel bir değerlendirme yapma mucibince: üslûp olarak kesinlikle bir çizgi film anlatısı ve tarzından âzâde olup daha ziyade bir film anlatısını haiz. Çizimler güzel. Müziklerin kullanımı gayet yerli yerinde. Mobilizasyon son derece iyi. Mizah konusunda tanrı modu alabildiğine açık. Kötü karakter bolluğu, spektrumu seyir zevkini yukarılara çıkartan, anlatıya derinlik katan cinsten. Peter Parker’ın Peter hâli ve Spidey hâli iyi yansıtılmış.
Sizlere son olarak şunu söylemek isterim: Tobey Maguire’li, Andrew Garfield’lı ve Tom Holland’lı Spiderman filmleri, Spider Man The Animated Series’ın ancak getir götürünü yapar. Disney Plus’ta şuan itibarıyla ilk sezonu yer almakta. Şans vermelisiniz.
Spoiler içeriyor
Muazzam oyuncu kadrosu, (Sean Connery, Ed Harris, Nicolas Cage, John Spencer, William Forsythe, David Morse, vb.) enfes senaryosu, harikulâde ostleri ve sağlam temelli aksiyonu, gerilimiyle hakikaten muadillerinin ve türdeşlerinin arasında sivrilmiş efsanevi bir film. Konusu: ABD adına çeşitli gizli operasyonlarda…devamıMuazzam oyuncu kadrosu, (Sean Connery, Ed Harris, Nicolas Cage, John Spencer, William Forsythe, David Morse, vb.) enfes senaryosu, harikulâde ostleri ve sağlam temelli aksiyonu, gerilimiyle hakikaten muadillerinin ve türdeşlerinin arasında sivrilmiş efsanevi bir film.
Konusu: ABD adına çeşitli gizli operasyonlarda komutası altında seksen iki deniz kuvvetleri personelini yitiren ve bu kayıplar için devletin madalya, tazminat vermemesi ve askerî cenaze töreni dahi düzenlememesi karşısında kariyeri başarılarla dolu bir zamanların kahramanı General Francis Xavier Hummell, teftiş bahanesiyle son derece ölümcül ‘vx gazı füzeleri’ni ihtiva eden askeri silâh deposundan emri altındaki deniz piyadeleriyle bu füzeleri, kimseye zarar ziyan vermeksizin çalar. Hummell, bu faaliyetinin yanısıra Alcatraz hapishanesinde seksene yakın rehine de tutmaktadır. Hummell, komutası altında vefat eden her asker adına yüklü miktarda tazminat talep eder. Talebi, devlet tarafından ifa edilmediği takdirde de San Francisco’yu yerle bir etmekle tehdit eder. Bu durumlar karşısında devlet, navy seal komandolarından oluşan özel bir tim hazırlar. Bu time, FBI’nın biyokimya uzmanı Stanley Goodspeed’i (Nicolas Cage) ve J.Edgar Hoover’ın dosyalarını çalarak çeşitli devlet sırlarına vâkıf olması hasebiyle otuz yıl haksız şekilde hapiste tutulan ve vakti zamanında Alcatraz’dan kaçmış olması nedeniyle hapishaneyi avcunun içi gibi bilen İngiliz ajanı John Patrick Mason’ı (Sean Connery) dahil eder…
Nurefşan oyuncuların seçimiyle, aksiyonun dozajıyla, etkileyici müzikleriyle film, gerçekten ayrı bir noktada. Sean Connery ile Nicolas Cage uyumu tadına doyulmaz. Filmde geçen bazı diyaloglar unutulmaz. Sözgelimi: “-Are you sure you are ready for this? -I will do my best. -Your best… Losers always whine about their best. Winners go home and fuck the prom queen. - Carla was the prom queen.” Yahut “The tree of liberty must be refreshed from time to time with the blood of patriots and tyrants.” “Patriotism is a virtue of the vicious” gibi. Filmin başlangıcı ve bitişi gerçekten tatmin edici. (Hep derler ya iyi bir başlangıç ve iyi bir bitiriş mühimdir diye.) Deniz piyadelerinin silâh deposuna operasyon yaptıkları sahne, seal komandolarının duşlarda tuzağa düşürüldükleri sahne (sonrasında gelen hüzün), yeraltındaki çatışma sahnesi, mexican standoff sahnesi ve Stanley’nin Mason’ı bir deniz piyadesinden kurtardığı sahne de hakikaten çok iyi.
Bu film, bazı veçheler itibarıyla kimilerince eleştirilebilir. Sözgelimi: karakterlerin psikolojik taraflarının yansıtılmaması ve onların salt yapmaları gerekeni yapmalarına odaklanılması yönünden; ancak bu noktada filme egemen olan tema silsilesi behemahal dimağlarca hatırlanmalıdır. Dolayısıyla ilgili filmi, saf aksiyon filmi izleme misyonuyla seyre koyulmalısınız.
Son olarak, bu filmi izlemenizi gönül rahatlığıyla sizlere salık veriyor ve
sizlere sevgilerimi sunuyorum.
“…Söz ver bana, beni bekleyeceksin. Zira tüm aşkımı senin için muhafaza ediyor olacağım. Ve yakında evimde olacağım. Söz ver bana, beni bekleyeceksin, Senin de hissiyatının aynı doğrultuda olduğunu bilmeye ihtiyacım var...” Beverly Craven - Promise Me
Brazil, Sam Lowry adlı karakterin başından geçen olaylar üzerinden bürokrasi, totaliter tahakkümcü iktidar yapısı, tüketim toplumu, çevre sorunu kritiği yapan ve bunu yaparken de kara mizaha, absürtlüğe ve fantazyaya başvuran harikulâde bir film. Brazil’de kesif ve yılgınlaştırıcı bürokrasi ve diktasyon…devamıBrazil, Sam Lowry adlı karakterin başından geçen olaylar üzerinden bürokrasi, totaliter tahakkümcü iktidar yapısı, tüketim toplumu, çevre sorunu kritiği yapan ve bunu yaparken de kara mizaha, absürtlüğe ve fantazyaya başvuran harikulâde bir film.
Brazil’de kesif ve yılgınlaştırıcı bürokrasi ve diktasyon temelli bir devlet sistematiği karşısındaki bireylerin ahvâli değerlendiriliyor.
Filmdeki iktidar mekanizması, baskı ve terör yaratımı, propaganda ve bunlara eşlik eden tüketim diktasyonu ile hareket ederek insanlar üzerinde tahakküm kurma çabası içindedir.
Filmde iktidarın toplumsal kontrol için başvurduğu metotlardan biri olan baskı ve terörü ve bunun ihdas ettiği neticeleri dile getirmek icap ederse, evvelâ insanların yanıbaşlarında realize olan bir terör olayını olağan karşılayacak kadar derin bir aymazlık ve duyarsızlık içine düştüklerini söyleyebiliriz. Baskı, terör ve şiddet öylesine normalize edilmiştir ki çocuklar, oyunlarında bu hususların canlandırmasını yapmaktadırlar.
Filmde devletin bir kontrol ve manipülasyon yöntemi olarak kullandığı propaganda üzerine bilhassa eğilmek gerekiyor. Sözgelimi “Be safe, be suspicious”, “Don’t suspect a friend, report him.”, “Loose talk is noose talk.”, “Happiness… We are all in this together.”, “Mind that Parcel. Eagle Eyes Can Save A Life.” , “Trust In Haste Regret A Leisure” ve “The Truth Shall Make You Free” vb. bu propaganda silsilesi, bireylerin düşünceleri ve eylemleri üzerinde iktidarın dominasyonunu sağlamak üzere formülize edilmiştir. İktidar, otobanlarda dahi propaganda posterlerini konuşlandırarak bireylerin akılları ve fiilleri üzerindeki hakimiyetinin tesisini kalıcı kılmaya çabalamıştır.
Filmde sistemin üçüncü bir kontrol metodu olan tüketim diktasyonu üzerine de birkaç kelâm edilmesi gerekir. Evvelâ “Consumers For Christ” propagandası ile bireyler, dini bir anlamı olan Noel için alışverişe yönlendirilir. Sistem, dini veçhesi olan bu günü bile tüketim şöleni hâline getirir. Bu husus dışında toplumda mütemadi bir alışveriş çılgınlığı ve estetik çılgınlığı durumu hâkimdir. Bu hususlar, derin bir bilinçsizliği ve benliğin yok oluşunu beraberinde getirir.
Mezkûr satırlarda bahsedilenlerin haricinde önemli bir meselenin daha üzerine eğilmek lüzumu mevzubahis. Devletin, hukuk ile münasebetinin kesilmesi. Öyle ki güvenlik güçleri tarafından yakalanan kişiler konuşamayacak, sesini çıkaramayacak vaziyete getirilir. Bu tablo, müdafaa hakkının olmadığının nişanesidir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin iktidar aygıtı tarafından hiçe sayıldığına, iktidar nazarında işkence metodunun “yapılması gereken” olarak görüldüğüne ve ifade hürriyetinin iktidar tarafından kaldırıldığına da ayrı bir parantez açılmalıdır.
Filmin metaforlar bağlamında son derece doyurucu olduğunun altının çizilmesi gerekir. Kameranın Bilgi Bakanlığı’nda çalışan bir görevliyi gösterdiği kısımda, görevlinin hemen arkasında bulunan “Loose Talk Is Noose Talk” söylemi düşünce ve ifade hürriyetinden azâdeliğin göstergesidir. Sam Lowry’nin rüyalarında gördüğü Jill’ın demir parmaklıklar içinde olması bir heyulâ olan bürokrasinin varlığına ve Sam’in kanatlarıyla onu kurtarması ise Yunan Mitolojisi’ndeki Ikarus’a göndermedir. Filmde sürekli izleyicinin karşısına çıkan borular, devletin tek güç olarak varlığına ve köhnemişliğe delalettir. Filmde hataen tutuklanan adamın evine polis tarafından baskın yapıldığı esnada polisin açtığı deliğin daha sonradan gelen devletin başka bir birimince tamiratının yapılamaması iktidar aygıtının da yanlış yapabildiğinin ifadesidir. Bilgi Bakanlığı’nın büyüklüğü ve onun karşısındaki bireyin küçüklüğü devletin, birey karşısındaki üstünlüğünü vurgular. Filmde gösterilen çeşitli birimlerdeki çalışanların kıyafetlerinin aynı oluşu, tektipleşmenin varlığını kanıtlar. Sam’in hayâl görmesi, rüya görmesi iktidarla farklı bir usûlde mücadele olarak okunabilir. Filmdeki karakterlerden biri olan Müdür Bay Kurtzmann’ın mütemadi biçimde Sam’den yardım istemesi esas olarak devlet dairelerindeki alımların liyakate göre şekillenmediğinin ifadesidir. Benzer biçimde Sam’in Bilgi Bakanlığı’na annesinin dolayımıyla girmesi, torpilin geçer akçe olmasına, sistemin bozukluğuna işarettir. Sam’in, annesi ve bildikleriyle yemek yedikleri sahnede yemeklerin menüde gösterilenleri yansıtmayışı, kapitalizmin esasında salt cepleri umursadığının ve onları hedef aldığının göstergesidir. Ayrıca sahnenin devamında yemek yenildiği esnada restoranda bir patlamanın meydana gelmesi ve ölülerle yaralıların söz konusu olmasına rağmen garsonların behemahal masaların önüne paravan çekmeleri ve insanların hiçbir şey olmamış gibi yemeklerini yemeleri ve sohbetlerini devam ettirmeleri; yozlaşmışlığın ve aymazlığın nişanesidir. Filmde işçilerin hırpani ve pejmürde görüntü sergilemeleri, kapitalizmin emek gücünü hiçe saydığının göstergesidir. Sam’in rüyalarında çayır çimen görmesi, gerçekteki gri tablodan en azından rüya aleminde realiteden kaçma ihtiyacına işarettir; gerçekte ise tam bir çevre kıyımı ve iklim değişikliği peydah olmuştur. Filmde göz biçimindeki kameraların varlığı, panoptikonun mevcudiyetine delalettir.
İnanın bu film üzerine daha çok şey konuşulabilir ve konuşulmalı da. İlgili filmin birden fazla kez izlenmesi gerektiğini düşünüyorum; zira çok dolu bir eser.
Dizi, genel anlamda yeşilçamın havasını içine çekmiş ve suyunu içmiş. Orantısız bir melankoli ve çeşitli dersler çıkarma durumu, diziyi izlediğimiz süre zarfında süreğen bir şekilde söz konusu. Dizi, bana bazı şeyleri zorlamamayı bazen akışa bırakmak gerektiğini öğretti. Carpe diem felsefesinin…devamıDizi, genel anlamda yeşilçamın havasını içine çekmiş ve suyunu içmiş. Orantısız bir melankoli ve çeşitli dersler çıkarma durumu, diziyi izlediğimiz süre zarfında süreğen bir şekilde söz konusu.
Dizi, bana bazı şeyleri zorlamamayı bazen akışa bırakmak gerektiğini öğretti. Carpe diem felsefesinin önemini bu dizi sayesinde bir kez daha idrak etmiş oldum. Ne olursa olsun mazi ile yaşamamalı ve ona takılıp kalmamalı insan. Sağlıklı bir gelecek için bu oldukça mühim bir husus. Geçmişlerimizdeki hayal kırıklıklarımızı, hüzünlerimizi, yaşanmamışlıkları, yarım kalmışlıkları vb. geleceklerimize taşıyarak o cânım geleceği mahvetmemeliyiz. Ama elbette ki geçmişte yaşadıklarımızdan dersler çıkarmalıyız ki huzurlu ve mutlu bir gelecek inşa edebilelim.
Aşk nosyonunu yaşamın merkezine koymamak gerektiğini de bir kez daha anladım; zira aşk, bir yandan veriyorsa diğer yandan fazlasıyla almasını biliyor. Kabul edelim ki aşk, güzel bir duygu ama aynı zamanda bireyin bünyesinde derin tahribat yaratabilme potansiyelini haiz bir enstrüman da. Dolayısıyla dikkatli olmak gerekiyor.
Hayır demeyi de bilmek, bilmiyorsak da öğrenmek gerekiyor. Sırf başkaları üzülmesin, harap olmasın diye insanın kendini hiçe sayması çok acı verici bir şey zira. İnsan, ne olursa olsun kendisinden ödün vermemeli.
Birileri senden ötürü (senin herhangi bir eyleminden ileri gelmeksizin) üzülse bile bu durum için kendini paralama; zira sen, sırf o kişiye psikolojik anlamda bir zarar vermek için doğrudan kastla bir eylemde bulunmadın.
Son olarak dizide çalan müzikler gerçekten mükemmeller. Özellikle From The Beginning Until Now ve bir Elton John klasiği olan Sorry Seems To Be The Hardest Word’ün Lory Bianco imzalı yeniden yorumu.