Çooooookkk güzel ve ilginç bi animeydi. Çok güzel karakterleri vardı. Tenma, Grimmer, zavallı aşık Suk, Anna, nefret ve sevgi arasında bırakan Lunge ve Johan... Dizinin sonunu çoğu kişi beğenmemiş ama güzel bitti bence. Animenin baştan beri devam ettirdiği dinamik ile…devamıÇooooookkk güzel ve ilginç bi animeydi. Çok güzel karakterleri vardı. Tenma, Grimmer, zavallı aşık Suk, Anna, nefret ve sevgi arasında bırakan Lunge ve Johan...
Dizinin sonunu çoğu kişi beğenmemiş ama güzel bitti bence. Animenin baştan beri devam ettirdiği dinamik ile güzel bağlamışlar.
Tenma ve Grimmer birlikte daha uzun süre seyretmek isterdim :'(
Konusu güzeldi ama iyi işlenmemiş sıktı beni. Dr James olmasa son iki bölüme kadar sabredemezdim 👎🏻 4 ve 5.bölüm güzeldi. 7 ve 8.bölümdeki bazı sahneler midemi çok fena yaptı 🤢
Eğlenceli bi filmdi, beklediğim gibi işime yarayacak ya da aklımda yer edecek herhangi bir şey olmadı. Zaman geçirmek için izlenecek bir film olduğu fragmandan anlaşılıyor zaten 🤷🏻 dolayısıyla bir şey beklemeden izleyince güzel Sierra'ya sinir oldum, veronica'yı sevdim. Sunflower şarkısı…devamıEğlenceli bi filmdi, beklediğim gibi işime yarayacak ya da aklımda yer edecek herhangi bir şey olmadı. Zaman geçirmek için izlenecek bir film olduğu fragmandan anlaşılıyor zaten 🤷🏻 dolayısıyla bir şey beklemeden izleyince güzel
Sierra'ya sinir oldum, veronica'yı sevdim. Sunflower şarkısı da güzeldi
Spoiler içeriyor
Sonunda bitirdim bu diziyi 😬😬😬 İlk bölümdeki tanışma hikayesi çok tatlıydı, diğer romantik sahneler de güzeldi. Esas kız olgun bi karakter olduğu için romantik sahneler de daha naif ilerledi. Ama bu sahnelerin dışında güzel olan, izlettiren bir şey var mıydı,…devamıSonunda bitirdim bu diziyi 😬😬😬
İlk bölümdeki tanışma hikayesi çok tatlıydı, diğer romantik sahneler de güzeldi. Esas kız olgun bi karakter olduğu için romantik sahneler de daha naif ilerledi. Ama bu sahnelerin dışında güzel olan, izlettiren bir şey var mıydı, emin değilim.
İlk olarak; esas erkek sürekli esas kıza herhangi bi konuda ısrar ediyor. Gerçekten bıktırdı bu. Mesela 15.bölümde zaten iki defa reddedilmiş olmasına rağmen üçüncü kez esas kızın odasına gidiyor ve barışmaya çalışıyor. İzlerken artık bi rahat bırak şu kadını diye bağırmak istedim. Çoookk sıktı 😬
Dizi on altı bölüm olmasına rağmen kendisini tekrar etti.
Diziye birkaç gün ara verince bi daha izlemek zor oldu. Bitsin diye zorladım kendimi. Dizide çok fazla gıcık karakter var ve uzun uzun düşünme, bakışma sahneleri var. Baya sıkıldım 😬
Ayrıca çoğu kişi hollywood ünlülerini tanımazken, siyasetçilerin yalnızca ismini bilirken bi siyasetçinin kızının mağazaya girdiğinde bütün gözleri üzerine çekmesi çok saçma bi olay.
İzlenir mi, bilemiyorum. İlk bölümden sonra büyük ümitler beslemiştim ama aradığımı bulamadım. 4/10'luk bi diziydi 🤷🏻 Dört puan da sekreter ve "franchaise" restoran CEOsu için
Spoiler içeriyor
Öykünün yarısında sonunu tahmin ettiğim ve ters köşe olduğum bir kitap. Çok etkileyiciydi. Yazarın betimlemeleri, benzetmeleri, metaforları muazzam. Akakiyeviç çok zavallı, eksik bir karakterdi. Hayatında büyük bir duygusal boşluk olan ve ezilmeye alışmış bir adamdı 😔 Okuyunca bir kez daha…devamıÖykünün yarısında sonunu tahmin ettiğim ve ters köşe olduğum bir kitap. Çok etkileyiciydi. Yazarın betimlemeleri, benzetmeleri, metaforları muazzam.
Akakiyeviç çok zavallı, eksik bir karakterdi. Hayatında büyük bir duygusal boşluk olan ve ezilmeye alışmış bir adamdı 😔 Okuyunca bir kez daha insanoğlu ne kadar acımasız diye geçirdim içimden. Alay ettiğimiz, kale almadığımız insanların insan olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Kitapta biraz da "ye kürküm ye" mantığı var. Her ne kadar dış görünüşü önemsemediğimizi iddia etsek de içten gelen bi istek bu, engel olmak imkansız.
Gogol öyküsünde acı gerçekleri acımasızca yüzümüze vurarak silkinmemize sebep oluyor, çok da iyi yapıyor 💫
İlk 2-3 bölüm karakterleri tanımakla geçiyor ve zorluyor ama zorlarken bile izlettirmeyi başarıyor, içine çekiyor, sürüklüyor konuyla. Sanki birkaç yerde mantık hatası varmış gibi geldi ama konu üzerinde çok durulmadığı için çok göze batmadı. Dizide neredeyse herkesin başrol olması, boş…devamıİlk 2-3 bölüm karakterleri tanımakla geçiyor ve zorluyor ama zorlarken bile izlettirmeyi başarıyor, içine çekiyor, sürüklüyor konuyla.
Sanki birkaç yerde mantık hatası varmış gibi geldi ama konu üzerinde çok durulmadığı için çok göze batmadı.
Dizide neredeyse herkesin başrol olması,
boş karakterler olmaması çok hoşuma gitti. Köşede duran polis memurunun bile olayda önemli bi rolü var 😄
Herhangi bir esinlenme var mı bilmiyorum ama diziyi izlerken aklıma Einstein'ın belirsizlik ilkesi geldi.
Onun dışında bilim insanlarından hareketle insan doğası, insan olmanın getirdiği özellikler işlenmiş, hırsları ve fedakarlıkları hissettiren bir yapım olmuş.
Temaları tamamen farklı olsa da you gibi bazı şeyleri suratıma çarpan, hayatın gerçekleriyle yüzleştiren bir dizi oldu.
Üçüncü sezona kadar karakterleri unutmamak dileğiyle, hoşçakalın 🤣🙆🏻
3.sezon yorumu:
İlk iki sezonu çok iyiydi, son sezon uzatmak için yapılmış gibi bir hava vardı. Ve en hoşlanmadığım şey bütün sezon sırları biriktirip, hiçbir şey anlatmayıp finale iki üç bölüm kala bütün her şeyi açıklamaları.
Oyunculuklar gerçekten çok iyi, anne-oğul ya da Martha ve jonasın sarılma sahnelerinde karakterlerin duyduğu özlem izleyiciye tamamen geçiyor.
Daha iyi bitebilirdi, ama sevilmeyecek dizi değil
Neredeyse her gün duyduğumuz olayları, bazen tanıdığımız bazen de şahit olduğumuz yani illaki bir yerden aşina olduğumuz karakterler ile işleyip yavaş ama sürekleyici bir film ortaya çıkarmışlar. Filmde müzikten ziyade dış ortam seslerinin kullanılması filmin içine girmenizi sağlıyor. Başrol oyuncu…devamıNeredeyse her gün duyduğumuz olayları, bazen tanıdığımız bazen de şahit olduğumuz yani illaki bir yerden aşina olduğumuz karakterler ile işleyip yavaş ama sürekleyici bir film ortaya çıkarmışlar.
Filmde müzikten ziyade dış ortam seslerinin kullanılması filmin içine girmenizi sağlıyor. Başrol oyuncu karakter ruhuna çok iyi girmiş, yürüyüşünden bile belli ediyor 👍🏻
Filmdeki konu klişe, ya da bilindik. Ancak bu klişeyi öyle bir gözler önüne seriyor ki durup düşünmemiz, arkadaş dediğimiz insanlara "arkadaş" diyebilmek için onları daha iyi tanımamız gerektiğini gösteriyor.
*Arada porşuda harcadılar :((
"Anlamsızlık duygusu, bir nevrozun belirtisi ve semptomu olmaktan çok, insan olmanın bir kanıtıdır." Sf-153 "Bir bireyin anlam arayışı başarılı olduktan sonra bu onu mutlu kılmakla kalmaz, ona, acıyla başa çıkabilecek bir yeti de kazandırır." Sf-151 Yazarımız Auschwitz toplama kampında esir…devamı"Anlamsızlık duygusu, bir nevrozun belirtisi ve semptomu olmaktan çok, insan olmanın bir kanıtıdır." Sf-153
"Bir bireyin anlam arayışı başarılı olduktan sonra bu onu mutlu kılmakla kalmaz, ona, acıyla başa çıkabilecek bir yeti de kazandırır." Sf-151
Yazarımız Auschwitz toplama kampında esir olarak kalmış, oradan sağ kurtulmuş ve logoterapinin kuruculuğunu üstlenmiş Avustralyalı psikiyatr Viktor Frankl.
Kitap ilk yüz sayfada yazarın toplama kampı anılarını anlatıyor. Daha sonraki elli sayfada ise logoterapi ve psikolojiye dair yazılar yer alıyor.
Kitabın yalnızca ilk bölümü olan toplama kampı anılarını okumayı planlamıştım. Ama bir şeyi yarım bırakmaktan hoşlanmadığım için kitabın ikinci bölümünden birkaç sayfa okudum ve sıkılarak bıraktım. Bugün kitabı bitirmek için geri döndüğümde neden bırakmışım diye kendime şaşırdım.
İkinci bölümde ve üçüncü bölümde bazı teknik meseleler de anlatılmakla birlikte bilgi boğulması olacağını düşünmüyorum. Yazar teknik mevzulara hayatın içinden örnekler vererek kolay anlaşılmasını sağlamış. Özellikle çelişik niyet konusu çok ilgimi çekti.
Kitabın üçüncü yani son bölümünde yazarın Üçüncü Dünya Logoterapi Konferansı'da verdiği sunuma dayanarak hazırlanmış bir yazı var. Kitabın yalnızca bu bölümü bile çok kıymetli. Yazarın Auschwitz kampında esir kaldığını söylemiştim, yazar bu son bölümde insanın anlam arayışından bahsediyor ve bu anlamı bulmanın ipuçlarını veriyor. Kampta karşılaştığı insanlardan örnekler veriyor, çekilen acıların insanların kendisini bulması için bir vesile olabileceğini söylüyor ki bu satırlar çok değerli.
"İnsan, sıradan bir şey, bir nesne değildir; nesneler birbirini belirler ama insan nihai anlamda kendini belirleyen bir varlıktır. Mevcut yetilerinin ve çevrenin sınırları dahilinde, olduğu kişi neyse, onu kendinden yaratmıştır. Örneğin toplama kamplarında, bu yaşayan laboratuvarlarda ve bu sınav alanında, yoldaşlarımızdan bazılarının domuz gibi, bazılarının da aziz gibi davrandıklarına tanık olduk. İnsanın içinde her iki potansiyel de vardır ve hangisinin gerçekleşeceği koşullara değil, kararlara bağlıdır." Sf-148
Özellikle içinde bulunduğumuz karantina
günlerinde okunmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Umut ve hayatın anlamını bulmanız için vesile olması temennisiyle, sağlıcakla kalın 🤗