Muazzam bir filmdi MUAZZAMDI. O kadar beğendim ki gerçekten uzun zamandır izlediğim en iyi filmdi diyebilirim. Çok etkilendim bayıldım. Şimdi neden bayıldığımı açıklıyorum. Konusu orta çağ İtalya’sında geçiyor, kilisenin dogmatikliğini ve halka yaptığı zulmü açık bir şekilde işliyor. Ama aslında…devamıMuazzam bir filmdi MUAZZAMDI. O kadar beğendim ki gerçekten uzun zamandır izlediğim en iyi filmdi diyebilirim. Çok etkilendim bayıldım. Şimdi neden bayıldığımı açıklıyorum. Konusu orta çağ İtalya’sında geçiyor, kilisenin dogmatikliğini ve halka yaptığı zulmü açık bir şekilde işliyor. Ama aslında filmin üst konusu bi cinayetin çözümlenmesi. Siz cinayet çözülürken film boyunca o karanlık havayı hissediyorsunuz. Kilisenin halkın elinde ne var yoksa alıp siz karşılığını cennette çokça alacaksınız demesi, bir kuleden halk için ot fırlatması (yesinler diye), filmin sonlarına doğru engizisyon mahkemesinin de cinayeti çözmek için manastıra gelmesi ile gerçekten o dönemi çok iyi anlıyorsunuz. Benim en sevdiğim film Cinema Paradiso’dur onda da kilisenin sinemaya yaptığı baskıyı görürsünüz ama her şeye rağmen sanat güçlü kalmaya çalışır; burda da kilisenin bu sefer kitaplara HATTA VE HATTA bir insanın gülmesine karıştığını görüyoruz. Çünkü gülmek dediklerine göre korkunun karşısındaki en büyük tehlikedir. O kadar etkileyici ki aslında. Sadece hristiyanlık için değil birçok din tarikatında o karamsar havayı hissedersiniz; kimse çıkıp gülmek yasak demiyor ama kendilerini dine vermiş insan öfkesi denen bir şey var. Ve her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışan bir AŞK var, beni de en çok etkileyende budur zaten. İnsanların birçok duruma, baskıya, zulme karşı içindeki aşkın alevinin asla sönmesine izin vermemesi. İnsan duygularına ne kadar kilit vurmaya çalışsa da saklandığı yerden daha büyük sarmaşıklarla yeşerir. Bu film aslında dönemine çok damga vuran bir romandan esinlenme. Kitabın yazarı Umberto Eco. Ben yazarı tanıyordum fakat hiç okumamıştım. Filmi beğenen birçok insanda kitaba uyum sağlandığını fakat döneme eleştirilerin yeterince ince işlenmediği için kitabının okunması gerektiğini söylemiş. Kesinlikle kitabını okumayı düşünüyorum. Bu arada oyunculuklar mükemmeldi. Başrol oyuncusu Sean Connery’nin izlediğim ilk filmiydi. Bu ismi unutmayı düşünmüyorum. Kendisi zaten James Bond’u canlandıran ilk oyuncuymuş. Yönetmeni de unutmayı düşünmüyorum. Kısacası bu filmle alakalı detayları pek unutmayı DÜŞÜNMÜYORUM. Örneğin araştırdığım fakat hakkında çok bilgi bulamadığım bir konu var ki: rahipler birbiri ile öpüşüyorlar (selamlaşmak adına). Bulduğum bilgilere göre sanırım dudağa ne kadar yakın öpülürse o kadar değerlisin benim için demekmiş. Yinede ilginç geldi. İnsanın anlam arayışında yahudi esir kamplarında dayanamayıp ölen kişilere Müslüman dendiği yazıyordu. O bilgiden sonra yaşadığım ikinci büyük şok olabilir. Sonuç olarak bu filmi izleyin Cinema Paradiso’yu da izleyin.
Puanım 10/10
“Aşk bir hastalık olarak ortaya çıkmaz ama saplantı halini alırsa hastalığa dönüşür. Ahmet haşim der ki:mecnun kimse iyileşmek istemez, rüyaları düzensiz nefeslere ve nabzın hızlanmasına yol açar. Melankolik aşkı, kurbanlarının kurt gibi hareket ettiği bir hastalık olan Likantropi ile özdeşleştir. Aşığın dış görünüşü değişmeye başlar, kısa süre sonra gözleri görmez olur, dudakları büzüşür yüzü sivilce ve kabuklarla kaplanır. Yüzünde bir köpeğin ısırına benzeyen izler olur, ve günlerini mezarlıklarda gezinerek gecelerini ise bir kurt gibi geçirir.”
Film bitene kadar sıkıntıdan kendimi öldürmemek için zor durdum. Ben Hugh Grant’a aşığım tarzı, yüzü aşırı hoşuma gidiyor ama hatırladığım kadarıyla bu izlediğim ilk filmi. Zaten çok başarılı filmlerde oynamadığını biliyorum ama bu filmin imdb puanı da yüksek. Yani çok…devamıFilm bitene kadar sıkıntıdan kendimi öldürmemek için zor durdum. Ben Hugh Grant’a aşığım tarzı, yüzü aşırı hoşuma gidiyor ama hatırladığım kadarıyla bu izlediğim ilk filmi. Zaten çok başarılı filmlerde oynamadığını biliyorum ama bu filmin imdb puanı da yüksek. Yani çok ilginç bu kadar sıkıcı olması. Julia Roberts’in oyunculuğunu asla beğenmedim robot gibiydi resmen. Filmde sadece iki kere güldüm oda HAH diye bir gülmeydi yani komedi diye bişi yok. Dram zaten assssla yok. Film boyunca Anna Scott’un bipolarlığını izliyorsunuz. Gerçekten zaman kaybıydı boşuna izlemeyin 4/10
Phantom of the operayı sürekli dinliyordum ama filmini izlemeye bir türlü fırsat bulamamıştım sonunda izledim. Normalde açıp konusunu okursanız 2004 yapımlı filmden birazcık farklı. Bu arada filmdeki her diyalog müzikal şekilde o yüzden sevmiyorsanız bunalabilirsiniz. Birazcık konusundan bahsedeyim; Christine’in babası…devamıPhantom of the operayı sürekli dinliyordum ama filmini izlemeye bir türlü fırsat bulamamıştım sonunda izledim. Normalde açıp konusunu okursanız 2004 yapımlı filmden birazcık farklı. Bu arada filmdeki her diyalog müzikal şekilde o yüzden sevmiyorsanız bunalabilirsiniz. Birazcık konusundan bahsedeyim; Christine’in babası o küçükken ölüyor ve ölmeden önce kızına müzik meleğini ona yollayacağını söylüyor. Bu arada Christine’in babası ölmeden önce tanıdığı ve sevdiği bi çocukluk aşkı var. Yıllar sonra bir opera binasında dansçı olarak görev alırken opera binasını çocukluk aşkı satın alıyor. Orda çalışan herkesinde ağzında sakız olan bir efsaneye göre opera binası hayaletli. Aslında burda hikayeye göre Christine, operadaki hayalet tarafından opera dersi görüyor ve onu babasının gönderdiği müzik meleği sanıyor. Ama filmde çok burda durmamışlar daha çok hayaletin, Christine baş operacı olması için uğraştığını görüyoruz. Hayalet Christine’e aşık ve takıntılı bu yüzden sonsuza kadar onunla olmasını istiyor ve kızı çocukluk aşkıyla ayırmaya çalışıyor. Konusu spoiler vermeden bu şekilde. Filmin sonu okuduğum hikaye gibi bitmedi eğer öyle bitseydi daha dramatik olabilirdi. Ben yinede filmi çok beğendim zaten müziği o kadar iyi ki o bile yeterli oluyor izlemek için. Birazcık Notre Dame De Paris havası aldım diyebilirim. Film iki buçuk saat olduğu için bunalırım diye düşündüm ama zaman nasıl geçti hiç anlamadım. Hayalete üzüldüğüm için puan kırıcam 7/10
Filmi izleyeli çok oldu. Aylar önce Atatürk Kültür Merkezi’ndeki Yeşilcam sinemasının mükemmel atmosferinde izledim filmi. Beraber izlediğim arkadaşım benim kadar etkilenmedi. Şimdi tekrar filmin muazzam müziklerini dinlerken bu yorumu yazasım geldi. Mükemmel bir filmdi. Konusu çok etkileyiciydi. Oyunculukları çok iyiydi.…devamıFilmi izleyeli çok oldu. Aylar önce Atatürk Kültür Merkezi’ndeki Yeşilcam sinemasının mükemmel atmosferinde izledim filmi. Beraber izlediğim arkadaşım benim kadar etkilenmedi. Şimdi tekrar filmin muazzam müziklerini dinlerken bu yorumu yazasım geldi. Mükemmel bir filmdi. Konusu çok etkileyiciydi. Oyunculukları çok iyiydi. Sanırım insanların içinde tatmin etmeyen bir his bırakmış ama benim bırakmadı. Eğer filmin her müziğini dinlediğimde o his tekrar tekrar canlanıyorsa içimde demekki benim için yeterli etkileyiciliğe sahip olmuştur. Demem o ki izleyin izlettirin. Müziklerini de dinleyin dinlettirin :)
Merhaba arkadaşlar daha 2. Sezonda olmama ve aşırı aşırı beğendiğim game of thrones veya Fringe’e yorum yapmamama rağmen bu diziye yorum yapmadan geçemeyecektim. Genel olarak bir ergen dizisine ihtiyacım vardı kafamı yormayacak beni eğlendirecek dümdüz bir ergen dizisi. Fakat bu…devamıMerhaba arkadaşlar daha 2. Sezonda olmama ve aşırı aşırı beğendiğim game of thrones veya Fringe’e yorum yapmamama rağmen bu diziye yorum yapmadan geçemeyecektim. Genel olarak bir ergen dizisine ihtiyacım vardı kafamı yormayacak beni eğlendirecek dümdüz bir ergen dizisi. Fakat bu dizi beni şok etti. Herhangi bir bölümü açıyorsunuz ve saçma sapan liseli gençlerin kadınlar, cinsellik, para, ot muhabbetlerine şahit oluyorsunuz. Hatta bir noktada sizi cidden rahatsız ediyor. Çünkü gerçek manada birer pislik olabiliyorlar. Ama bu dizi çok farklı. Bölümün başında şahit olup tiksindiğiniz herhangi bir karaktere bölüm sonunda hüngür hüngür ağlayabiliyorsunuz. Ne kadar aptallar diye kendi kendinize söylenirken karakterin hayatındaki travmalar yüzünden sizde travma geçirebiliyorsunuz. Daha 2. Sezondayım şuana kadar ağlamadığım galiba çok az bölüm var. Gerçekten böyle bir dizi beklemiyordum. Kendime iyi mi yaptım kötü mü yaptım bilemedim. Kafam dağıldı mı dağıldı evet ama resmen hayat enerjimi çekti bu dizi. Her şey o kadar mükemmel yazılmış ki. Asla sıkılmıyorsunuz ama mutlu da olamıyorsunuz. Spoiler vermeden herhangi bir bölümü anlatayım bölüm aldatılmak ve şüpheyle başlıyor sıradan bir konu gibi arada komedi şakalar dönüyor ve birden durduk yere öyle bir şey oluyor ki sadece şaşkın şaşkın ekrana bakıyorsunuz. Ben bu diziye cassie karakterinin çok ünlü bir sahnesi sayesinde başladım. Cassie sahnede ağlayarak michelle’in çok güzel olduğunu söylüyordu kıskançlık vardı yani o sahne beni aşırı etkilemişti diziye başlarsanız da fark edersiniz duyguları size çok güzel geçiriyorlar cassie’nin o sahnesine dizide de denk geldiğimde sanki hayatın yükü üzerime çökmüş gibi bi 2-3 saat ağladım elclwpfeopdpwp Yani aslında ağlayacak çok probleminiz varsa bu diziyi izleyerekte göz yaşlarınızı dökebilirsiniz tavsiye ederim :)
Bu filmi sanırım 3 yıldır izlemeyi düşünüyorum ve bu 3 yıl içerisinde bir kere bile açıp konusunu okumamıştım sadece öneren kişinin film zevkine çok güveniyordum. Ayriyeten bir cümle beni bu filme ısındırmıştı “İkimizinde kedi olduğu bir hayatta görüşürüz.” Genel olarak…devamıBu filmi sanırım 3 yıldır izlemeyi düşünüyorum ve bu 3 yıl içerisinde bir kere bile açıp konusunu okumamıştım sadece öneren kişinin film zevkine çok güveniyordum. Ayriyeten bir cümle beni bu filme ısındırmıştı “İkimizinde kedi olduğu bir hayatta görüşürüz.” Genel olarak ağlamaya ve üzülmeye meyilli bir insan olduğum için tabiki filmden hemen etkilenip ağlamaya başladım ama film çok güzel olabilecek bir konuyu karmakarışık işlemiş. Gerçekten çok ama çok karışıktı bir şeyleri anlamak her geçen saniye zorlaşıyordu tabi filmin sonunda her şey yerli yerine oturuyor ama daha heyecanlı ve daha açık yapılabilirdi. Film bize bir merak unsuru sunmuyor sonlara doğru sunuyor ve zaten en sonunda da olan bitenin nedenini öğreniyorduk ama önemli olan bence bu merak unsurunu filmin başından itibaren vermesi. Mesela en başta başrolümüz rüyalar görüp duruyor rüya gerçek birbirine karışıyor tamam güzel konu inception gibi ama bunun bir konu olduğunu en sonda öğreniyoruz. Filmi yeterince gömdüysem şimdi övmeye başlayayım. Film beni neden etkiledi diye sorarsanız Penelope Cruz’un karakterinde kendi saflığımı görmem ve ona çok ısınmam diyebilirim. Kendimden bağımsız olarak bu filmde Penelope’a aşık oldum. Aynı şekil Tom Cruise’da bu filmde aşırı sempatikti yani ikisinin oyunculuklarını ve uyumlarını o kadar beğendim ki filmin gidişatı beğenmediğim tüm unsurlar kafamdan silindi sadece bu çifte odaklanmak bile beni mutlu etti diyebilirim.
Bugün Friends’i bitirdim. Sitcom izlemeye başlamadan önce göze almanız gereken bazı sorunlar var. Örneğin dizi bittiğinde içinizdeki o boşluğa katlanmak zorundasınız, hayatınızı uzun bir süre sorgulamak zorundasınız…ve böyle birkaç dert daha. İlk izlediğim sitcom How ı met your mother’dı. Bittiğinde…devamıBugün Friends’i bitirdim. Sitcom izlemeye başlamadan önce göze almanız gereken bazı sorunlar var. Örneğin dizi bittiğinde içinizdeki o boşluğa katlanmak zorundasınız, hayatınızı uzun bir süre sorgulamak zorundasınız…ve böyle birkaç dert daha. İlk izlediğim sitcom How ı met your mother’dı. Bittiğinde yine boşluğa düşmüş kendimi çok kötü hissetmiştim. Uzun bir süre ortamlarda HIMYM’ın Friends’ten daha iyi olduğunu savundum çünkü daha izlememiştim. Bugün son bölümünü izledim Friends’in. Kendime soruyorum acaba ben böyle güzel arkadaşlıklar edindim mi benim hayatıma böyle dostluklar girdi mi veya sıkıntı ben de mi insanların bu kadar güzel arkadaşlıkları sadece dizilerde mi oluyordu? Friends tam 10 sezondu, 10 seneydi, benim için belki 1-2 ayda bitmiş olabilir ama ben bu dostluğun 10 senesine şahit oldum. Sanki aralarından biriydim de hayatlarından aniden ayrılmak zorunda kaldım. İşte sitcom izlemenin de zorluğu budur :) Belli bir süre friendsin içimdeki yarattığı yarayı kapatmaya çalışmak zorundayım. Diziyi izlediğim sürede doğru düzgün ne film izleyebildim ne de başka dizi. Çünkü yatağa girdiğim anda Friends’in yeni bölümlerini merak ediyordum çünkü onlar benimde arkadaşlarımdı. Maalesef bugün bu dostluğa veda ettim. Bir süre kendimi yalnız hissedebilirim.
Herkesin kendini kötü hissettiğinde tekrar tekrar izlediği bir film vardır. Bende de call me by your name biraz da olsa gerçek yaşamdan kopmama yardımcı oluyor. Belki zaman, mekan, duygular, düşünceler beni bu filme bağlıyor. Kuzey İtalya’nın herhangi bir yerinde yaşanan…devamıHerkesin kendini kötü hissettiğinde tekrar tekrar izlediği bir film vardır. Bende de call me by your name biraz da olsa gerçek yaşamdan kopmama yardımcı oluyor. Belki zaman, mekan, duygular, düşünceler beni bu filme bağlıyor. Kuzey İtalya’nın herhangi bir yerinde yaşanan bu duygular beni kendi atmosferimden kurtarıyor. Elio’nun kendini arayışı, içindeki sevgiyi anlamlandırmaya çalışması ve sonra içinde sakladığı tüm arzuyu sunması; Oliver’ın ise onu kırmaktan korkarak sevmesi. Ama hepimiz biliyoruz ki aslında Oliver hiç aşık olmamıştı Elio’ya sadece bir yaz aşkıydı. Oysa Elio başından beri hayranlıkla izlediği Oliver’a çok aşıktı. Tüm film boyunca Elio’nun ne kadar kırılgan bir kalbi olduğunu fark ediyoruz. Oliver’a söylediği en ufak kırıcı bir sözü bile defterine yazmasından anlıyoruz bunu. Kuzey İtalya’daki o yaz esintisi, güneş, ağaçlar, deniz, eğlence ve daha birçok şey bizi cezbediyor. Elio ve Oliver’ın birbirlerine gösterdiği davranışlar, konuşmalar, her şey o kadar naif ki. Birbirlerini kırmaktan korkuyorlar. Birbirlerine önem veriyorlar. Filmdeki bir başka güzel şey ise Elio’nun ailesinin sevgiye duyduğu saygı. Oğulları için ne iyiyse onu düşünmeleri ve asla yargılamamaları. Bu film benim için birçok şey ifade ediyor. Umarım sizlerinde kötü zamanlarınızda yanınızda olacak sizi iyi hissettirecek filmleriniz vardır.
O kaybolan yılları hatırladı. Sanki tozlu bir pencereden bakar gibi, geçmiş görebildiği ama dokunamadığı bir şeydi. Ve gördüğü her şey bulanık ve belirsizdi.