İki delinin birbirlerini severek iyileştirdiklerini konu edinmiş bir filmdi. İzlerken çok sıkıldığımı hissettiğim ama aynı zamanda merakımdan bırakamadığım ama bu kadar övgüyü de hak ettiğini düşünmediğim bir filmdi. İzledikten sonra "bu muymuş?" dedirtti. Evet oyuncu kadrosu çok iyi, konusu da…devamıİki delinin birbirlerini severek iyileştirdiklerini konu edinmiş bir filmdi. İzlerken çok sıkıldığımı hissettiğim ama aynı zamanda merakımdan bırakamadığım ama bu kadar övgüyü de hak ettiğini düşünmediğim bir filmdi. İzledikten sonra "bu muymuş?" dedirtti. Evet oyuncu kadrosu çok iyi, konusu da güzel ama herhangi bir romantik Hollywood filminden ayrılan aman aman özellikleri de yoktu. Sürekli oradan buradan duyunca insan farklı şeyler bekliyor. Tabii film kötü de değil ama çerezlik bence, beklentimin çok altında kaldı.
Ne anlatıyor derseniz;Tiffany ve Pat, hayatlarında son derece dramatik olaylar yaşayan iki insan. Yollarını bulmaya çalışıyorlar. Pat'in ruhsal hastalığı var ve ilaçlarla yaşamını idame ettirmeye çalışıyor. Tiffany ise ölen kocasının acısını yaşıyor. Bu iki karakterin, yaşadıkları olayların sonucunda aşama aşama gelişimlerini görüyoruz.
Filmin ismi ne anlama geliyor peki; "Silver Lining" ifadesi hayatta her kötü durumda iyi yanları olabileceğini ifade eder bizdeki her hayırda bir şer her şerde bir hayır vardır sözüne cuk oturur. "Paybook" ifadesi ise taktik kitabı, strateji kitabı tarzında genelde amerikalıların kullandığı ifadedir. bir konu hakkında detaylı ifadelerin ve kazanım için gerekenleri ifade eder.
Bundan sonrası Spoiler İçerir, sadece filmi izleyenler okumalı.....
.
.
.
.
.
.
.
Filmin ana karakteri Pat Solatano aslında bipolar bozukluğa sahip biri, ancak hayatındaki o kırılma noktasına gelene kadar bu hiç ortaya çıkmamış. Bir şekilde kendini dizginlemeyi başarmış. Taa ki karısı Nikki'yi tarih öğretmeniyle basana kadar. Filmin ilk başlarında sorunlu olan tek kişi pat gibi görünüyor. Ancak daha sonra onun etrafındaki herkesin birbirinden sorunlu olduğunu fark ediyoruz. Sürekli hastaneden kaçıp kaçıp yanına gelen arkadaşı, batıl inançları holiganlığı ve okbsi olan babası, sürekli kendini öven narsist abisi, işi ve evliliği yüzünden kendi içinde bunalımlar yaşayan arkadaşı ve tabii ki kocasını kaybettikten sonra iyice zıvanadan çıkan Tiffany. Ortama bakınca normal olan tek kişi Pat'in gariban annesi, kadıncağız bunların arasında nasıl yaşayabiliyor diye düşünmeden edemiyorsun.
gelelim tiffany'e. Kocasının ölümünden sonra gördüğü her erkek ve kadınla seks yapan hatta bu yüzden işten atılan bu ablamıza dıştan bakınca onu hiç anlamıyor, şöyle yargılıyorsunuz : "be kadın insaf, hiç mi kocanın yasını tutmazsın, tam bir or*spu..." ama onun da hikayesini öğrenince işin rengi değişiyor işte. Kocası vefat etmeden önce tiffany'le çocuk yapmak, bir aile kurmak istiyormuş. ama tiffany kendi deyimiyle "kendine zor bakan biri" olarak bunun sorumluluğunu alamamış, üstelik son zamanlarda nedense hiç cinsel isteği de yokmuş. kocası da belki motivasyon olur, iyi gelir diye ona victoria's secret'tan iç çamaşırı takımı hediye etmek istemiş. Mağazaya gitmiş ama dönüş yolunda araba çarpmış ve vefat etmiş. Bu olaydan sonra muhtemelen tiffany seks yapmaktan çekindiği için kendini çok suçladı, çok vicdan azabı çekti ve bir nevi bunu telafi etmek uğruna sürekli birileriyle sevişmeye başladı. Etrafındaki insanlar da onun bu durumundan bir güzel faydalandılar. tek bir kişi hariç, pat. tanıştıklarının daha ilk günü tiffany onu da sekse davet etti. Tiffany'e daha ilk gördüğü an etkilenmesine rağmen Pat hala psikolojik sorunlardan muzdarip, eski eşine saplantılı olduğu için bunu kabul etmedi. Hatta Tiffany'i çekici bulmanın yanlış bir şey olduğunu düşündü. Çünkü hala Nikki'yi sevdiğini, ona bağlı olması gerektiğini zannediyordu, bunun bir saplantı olduğunu anlayamıyordu. taa ki filmin sonuna kadar.