Aşırı anlamsızlıktan doğan aşırı anlamlı bir film. Filmi izlerken kendinizi görebilir, delice hareketler sergileyebilir, kendinizi pespaye hissedebilir ve varoluşsal sancılar çekebilirsiniz.
Ahlat Ağacı; Çok durağan bir film olmakla birlikte bazı replikleri insanı durdurup bi beş dakika düşündüren cinstendi. Hayatın gerçeklerinden 3 saatlik bir kesit izledim diyebilirim. 9/10 Yarın da bir Zekir Dumurkubuz filmi izleyeceğim. Kendine kendime, bir gün Nuri Bilge Ceylan…devamıAhlat Ağacı;
Çok durağan bir film olmakla birlikte bazı replikleri insanı durdurup bi beş dakika düşündüren cinstendi.
Hayatın gerçeklerinden 3 saatlik bir kesit izledim diyebilirim.
9/10
Yarın da bir Zekir Dumurkubuz filmi izleyeceğim.
Kendine kendime, bir gün Nuri Bilge Ceylan bir gün Zeki Dumurkubuz filmi izleyeceğim diye bir karar aldım.
Pencere açık; yaşadığım ev, iktidarın sürekli göğsünü gere gere övdüğü duble yolun dibinde. -Müthiş yol! Allah devletimize zeval vermesin!- Arabalar vızır vızır birbirini solluyor, her birinin sesinden hangi marka olduklarını tahmin edebiliyorum. Her birinin geçiş sesi farklı, her birinin geçiş…devamıPencere açık; yaşadığım ev, iktidarın sürekli göğsünü gere gere övdüğü duble yolun dibinde. -Müthiş yol! Allah devletimize zeval vermesin!-
Arabalar vızır vızır birbirini solluyor, her birinin sesinden hangi marka olduklarını tahmin edebiliyorum.
Her birinin geçiş sesi farklı, her birinin geçiş hızı farklı, her birinin varmak istediği yer farklı. Peki ben bu evde, sandalyenin üzerinde bağdaş kurmayı başararak nereye varmak istiyorum? Hiç.
İşte böyle bir evde, böyle bir odada, pencerenin kıvrımında, duble yolun dibinde varoluş üzerine düşünceler üretiyorum. Tam da varlığımı unutmuşken, Tutunamayanlar kitabıyla var olan bir şeyin yok olması ihtimaline kafa yormaya başlıyorum.
Düşünüyorum, yarın sabah uyanıp ne yapmalıyım? Vızzzz... Ford Focus bu. Her gün bu odada kitap okumaya çalışarak, film izleyerek nereye varabilirim? Vınnnnnn... Mercedes C180 bu. Tutunamayanlar kitabıyla ilgili düşüncelerimi nasıl dile getirebilirim? Tizzzzz... Bu bir araba değil, zihnimdeki tizliğin, sisliğin, belirsizliğin sesi (Bu doğru işte)
Böylesi uzun uzun müthiş gevezeliklerle süslenmiş bir kitaba böylesi gevezece bir giriş yapmak istedim. Sayın okuyucular beni maruz görün, muhtemelen Tutunamayanlar kitabının okuyucuları maruz görecektir.
Oğuz Atay'ın dediği gibi: "Tanrı, Tutunamayanlardan rahmetini esirgemesin!"
Kitaptan birazcık bahsedecek olursam;
Bu kitap herkesi ilk sayfalarda kucaklayan bir kitap demeyi isterdim fakat öyle değil. Bu kitabı haketmen için ilk 200 sayfayla mücadele vermelisin, tabii ki bu mücadeleyi kendi kafanın içindeki: "Off, kitapta ne var ki böyle? Yarım bıraksam mı ya? Herkes bu kitapta ne görmüş olabilir ki?.." gibi düşüncelerle de vermelisin.
200 sayfa eşiğini geçtiğimiz zaman ne mi olacak?
Bazı hisleri kelimelere dökmekte becerikli değilimdir, bu hisleri, siz kitabı okurken pardon siz kitabı yaşarken, Turgut Özben'in yerine geçerken, Selim Işıkla konuşurken fazlasıyla yaşayacaksınız, yaşamakla kalmayıp yaşarken ölmenin nasıl bir his olduğunu anlayacaksınız. En sonunda da öleceksiniz.
Kitap hakkında uzun uzun yazmak en kolayı ama mesele azdan çok anlamak. Zaten birçok incelemede uzun uzun bahsedilmiş kitaptan, ne gerek var değil mi?
Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum çünkü nereden başlayacağımı bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki nereden başlarsam başlayayım bu kitabı anlatmaya, elimde kalır, zihnimde kalır, kalbimde kalır. Bu kitabı kelimelerle anlatamam, bu kitabı cümlelerle anlatamam. Bu kitabı anlatabilmem için bu kitaptaki…devamıNereden başlamam gerektiğini bilmiyorum çünkü nereden başlayacağımı bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki nereden başlarsam başlayayım bu kitabı anlatmaya, elimde kalır, zihnimde kalır, kalbimde kalır. Bu kitabı kelimelerle anlatamam, bu kitabı cümlelerle anlatamam. Bu kitabı anlatabilmem için bu kitaptaki yaşanılan şeyleri yaşıyor olmam lazım.
Ama hepimiz biliyoruz veya bileceğiz ki bu kitapta anlatılan her şey bizden, sizden, ondan. Bunu yaşadık, bunu yaşıyoruz, bunu yaşayacağız. Seneler değişir ama yaşanılanlar hiçbir zaman değişmez. Savaşlar olur insanlar ölür, savaşlar olur fakirler ölür, savaşlar olur zenginler yaşar.
Size bir itirafta bulunmam gerekirse bu kadar güzel, bu kadar sürükleyici, bu kadar etkileyici bir kitap okuyacağım aklımın ucundan geçmezdi. Evet,kitabın başı vasatın üstü bir kitapmış gibi bir his uyandırdı bende. Şimdi diyebilirsiniz ki "Senin içi vasatın üstü kitaplar hangileri?"…devamıSize bir itirafta bulunmam gerekirse bu kadar güzel, bu kadar sürükleyici, bu kadar etkileyici bir kitap okuyacağım aklımın ucundan geçmezdi.
Evet,kitabın başı vasatın üstü bir kitapmış gibi bir his uyandırdı bende. Şimdi diyebilirsiniz ki "Senin içi vasatın üstü kitaplar hangileri?" Cevap veriyorum: İnce Memed, Ağrıdağı Efsanesi, Bin Muhteşem Güneş, Leyla'nın Evi gibi kitaplar. Her neyse konumuz bazı kitaplara çamur atmak değil, bu kitabın övücülüğünü yapmak....
Ben bu kitabın okuma sürecini biraz alkol içme sürecine benzetiyorum. Alkol içmeye başlarken ilk yudum size dünyanın en kötü içeceğiymiş gibi bir his uyandırıyor, ikinci yudumu aldığınızda "aa evet çok da fena değilmiş diyorsunuz, üçüncü yudumda ise "Abi çok güzel ya." dersiniz, dördüncüye geldiğinizde ise aslında dördüncü değilde 847382. yudumu içtiğinizi fark edersiniz. Tabii hemen fark etmeniz teknik olarak mümkün değil. O kadar sarhoş olursunuz ve o kadar etkisinde kalırsınız ki ancak sabah olduğunda farkına varırsınız. Benzetmemi saçma bulacağınıza eminim. Sarhoşluğuma verirsiniz artık. Hayır, alkol içmedim, Doğu'nun Limanları kitabını okudum :)
Başım dönüyor. Paradoksal bir girdabın içindeyim. Ve ben, kara deliği anımsatan bu ucu bucağı belirsiz girdabın içinde sağa sola savrulan veya dönen bir 'şey' gibi hissediyorum kendimi. Şeyin şeyşizliği benimkisi. Adlandıramıyorum. Bu girdabın içinden çıkmaya çalıştıkça daha da dibe savuruluyorum,…devamıBaşım dönüyor. Paradoksal bir girdabın içindeyim. Ve ben, kara deliği anımsatan bu ucu bucağı belirsiz girdabın içinde sağa sola savrulan veya dönen bir 'şey' gibi hissediyorum kendimi. Şeyin şeyşizliği benimkisi. Adlandıramıyorum. Bu girdabın içinden çıkmaya çalıştıkça daha da dibe savuruluyorum, bu kara delikten kurtulmaya meylettikçe daha da kayboluyorum. Kısır bir döngüdeyim, kısır bir döngü... Aslında arıyorum, Diyojen'in elinde fener güpegündüz adam aradığı gibi ben de elimde kalem güpegündüz zihnimi sağaltmaya yarayacak bir şey arıyorum. Fakat İkimizin de çabası beyhude. Ne Diyojen adam buldu ne de ben zihnimi sağaltmaya yarayacak bir kıvılcım...
Halil Vural
Merhaba arkadaşlar, bu kitap, son zamanlarda okuduğum en iyi felsefik kitaptı diyebilirim. Şimdi bana deseniz ki son zamanlarda kaç felsefik kitap okudun? "Bir" derim. Ha ha ne kadar komik ve espritüel bir insanım değil mi? Neyse ciddi bir iş yapıyorum…devamıMerhaba arkadaşlar, bu kitap, son zamanlarda okuduğum en iyi felsefik kitaptı diyebilirim. Şimdi bana deseniz ki son zamanlarda kaç felsefik kitap okudun? "Bir" derim. Ha ha ne kadar komik ve espritüel bir insanım değil mi? Neyse ciddi bir iş yapıyorum ve inceleme yazmak ciddi bir iş ister.
Sofie'nin Dünyası kitabını okurken kafamda sorular o kadar hızlı uçuşuyordu ki "Ben kimim? Sen kimsin? Asıl sen kimsin ulan?" gibi soruların hiçbirine cevap verme fırsatı bulamıyordum, -neyse sıkıntı yok ne de olsa felsefe cevap vermekten çok, soru sormaktır-
Müthiş bir kurgunun üzerine serpiştirilmiş müthiş felsefik kavram ve şahıslar...
Peki bu kitapta hangi şahısların felsefesinden bahsediliyor?
Demokritos
Sokrates
Platon
Aristoteles
Descartes
Spinoza
Yoruldum, ve nicesi...
Kısacası felsefeye adım atacaksanız şöyle büyük bir adım atıp bu kitaba başlayın.
Felsefe demişken ürün yerleştirme reklamı yapayım; https://1000kitap.com/gonderi/167077252
Merhaba arkadaşlar, size bu kitabın konusundan bahsedeceğim desem de inanmayın çünkü hâli hazırda konusunu yazan birçok inceleme var zaten. Peki ben bu incelemeyi neden yazdım veya yazıyorum? Çünkü kitabın harika, müthiş, fevkalade, etkileyici olduğunu size bas bas yazmak istedim. "Bas…devamıMerhaba arkadaşlar, size bu kitabın konusundan bahsedeceğim desem de inanmayın çünkü hâli hazırda konusunu yazan birçok inceleme var zaten.
Peki ben bu incelemeyi neden yazdım veya yazıyorum?
Çünkü kitabın harika, müthiş, fevkalade, etkileyici olduğunu size bas bas yazmak istedim. "Bas bas yazmak diye bir cümle mi var?" diyebilirsiniz, teknik sorunlardan dolayı bas bas bağıramadığım için bas bas yazmayı düşündüm işte.
Kitap iki kısımdan oluşuyordu. Yazar ilk kısımda yaşadıklarıyla, aslında bir nevi psikolojimizi bozup ikinci kısımda ise Logoterapi yönetimiyle psikolojimizi düzeltmeye çalışmış. Her şeyi dağıtıp yeniden toparlamayı kendine uygun bulmuş galiba. Eh saygı duymaktan başka çare yok çünkü ortada bir başyapıt var.
Size İnsanın Anlam Arayışı'yla ilgili kitapta anladıklarımı yazabilirim aslında ama yazarsam o zaman da aramanıza gerek kalmaz anlamı. Bundan mütevelli yaşasın İnsanın Anlam Arayışı.
Aslında kendi açımdan o kadar değişik bir kitap okuma süreci yaşadım ki, bu kitabı çok mu sevdim, az mı sevdim ya da hiç mi sevmedim? İşte size bunu anlatabilmem güç ama gerçek olan şu ki ben bu kitaba son 100…devamıAslında kendi açımdan o kadar değişik bir kitap okuma süreci yaşadım ki, bu kitabı çok mu sevdim, az mı sevdim ya da hiç mi sevmedim? İşte size bunu anlatabilmem güç ama gerçek olan şu ki ben bu kitaba son 100 sayfası için 10 puan verdim.
Kitapta Türkiye'ye dair ne ararsanız var. Türkiye'de ne arayabiliriz peki? Neyse neyse sinirim bozuldu yine. Konuyu biliyorsunuzdur zaten tekrar etmeme gerek yok ama gece uyumak için kitap okumak istiyorsanız Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal gibi yazarların kitaplarını okumanız sizin yaranıza olur. Keza Vedat Türkali'nin kitapları biraz uyandıran cinsten. Evet, her şekilde uyandırıyor, herkesi uyandırıyor.... Sabah yedide uyandım kitabı bitirebilmek(uyanmak) için. Sizce bu yeterince gerçekçi uyandırma şekli olmadı mı?
Uysallar dizisinde buram buram kalite var, buram buram gerçek var, buram buram alt metin var ve buram buram sanat var. Hakan Günday'ı sevmeyelim de taşa mı dönelim? "Ben diyorum 'Avrupa'nın en büyük cezaevi', sen diyorsun 'Hayvanımı nerede otlatacağım?' Siz köylü…devamıUysallar dizisinde buram buram kalite var, buram buram gerçek var, buram buram alt metin var ve buram buram sanat var. Hakan Günday'ı sevmeyelim de taşa mı dönelim?
"Ben diyorum 'Avrupa'nın en büyük cezaevi', sen diyorsun 'Hayvanımı nerede otlatacağım?' Siz köylü olarak bize destek vereceksiniz, biz de sizi cezaevine sokacağız. Maaşlı, sigortalı işiniz olacak. Anlaşıldı mı? Sen de anladın mı çoban kardeşim?"
#Uysalllar