Japon edebiyatında Dazai'den okuduğum ilk kitaptı. Açıkçası nasıl yorum yapacağım üzerine düşünmem gerekti çünkü çok derindi. Kitabın bastırılmış duyguları ortaya çıkartıp karamsar ruh haline çektiğini çok duymuştum. Ve evet, haklılarmış. Şu konuda en başında uyarma ihtiyacı hissediyorum; Hayatının kötü bir…devamıJapon edebiyatında Dazai'den okuduğum ilk kitaptı. Açıkçası nasıl yorum yapacağım üzerine düşünmem gerekti çünkü çok derindi. Kitabın bastırılmış duyguları ortaya çıkartıp karamsar ruh haline çektiğini çok duymuştum. Ve evet, haklılarmış.
Şu konuda en başında uyarma ihtiyacı hissediyorum; Hayatının kötü bir döneminden geçen, karamsar, depresyonda veya intihara meyilli kişilerin okumasını tavsiye etmiyorum. Bu kitap sağlam psikolojiyle okunur, aksi sizi yıpratıp daha kötü yapabilir.
Beni ruhsal olarak yoran, karamsar ruh halinde tutup özellikle bitirdikten sonra etkisinde kalıp üstünde düşündüğüm bir kitap oldu. Bitirdikten sonra bir süre yaşam enerjimin çekildiğini hissettim. Ama buna rağmen okuduğum için pişman değilim, bazı kitaplar böyle güzel ve özel değil mi zaten?
Tramvatik bir yaşam öyküsü. Depresyon, tükenmişlik, belirsizlik, intihar girişimleri ve çok daha fazlası. Dazai'nin intihar etmeden önce bu kitabı yazdığını düşünürsek pekte şaşırtıcı değil zaten otobiyografik roman türünde bir kitaptı.
Mutlaka kendinizden bir şeyler bulacağınızı düşünüyorum. İlk kez bu tarz kitap okuyanlar için fazla karamsar gelebilir lakin intihar edilmeden önce bu kitabın yazılmış olması içerdeki yıpranmış ruhu daha çok anlamanızı sağlıyor çünkü kitabın baş karakteri olan Yozo, yazar Dazai'nin iç karakteri.
Okuduktan sonra "Ben az önce ne okudum?" diye bir geçirdim içimden.
Topluma ait hissetmeyip sürekli kalıplaşmış maskelerle gezen ama aynı zamanda denediği herşeyi eline yüzüne bulaştıran biri mi?Yoksa tramvatik ruh haliyle sürekli intihara teşebbüs edip bunu başaramayan, çaresizlikle kuşanmış bir insan mı? Belki de hepsi veya daha fazlası.
İnsanlıktan da pay çıkarttırıyordu.
Sahi ya ne kadar çok maske var değil mi? Memnun etme çabası, kendini yeterli görmeme, bir yere ait olmaya çalışmak, avutarak mutlu olmaya çalışmak, yaşamaya çalışmak diye daha topluma enjekte olmuş, bu kitaptan çıkardığım bir sürü şey sayabilirim.
Ama bunların yanında kitabın başlarında geçen şu cümleyi unutamıyorum.
"Ben utanç dolu bir hayat yaşadım."
İlk başta anlamamıştım ama şu an daha iyi anlıyorum. Bir yerde de bu hayatı Yozo, kendisi seçmişti. Evet, belki bazılarınıza düşünme biçimim zıt düşebilir ama bu hayatı o inşa etti hatta o da bunun farkında. Belki fazla karamsarlığıyla, belki de fazla düşünmesiyle belirsizlik kuyusuna kendisini itenlerden biri de oydu. Bir kere o kuyuya düşünce de o karanlıkta boğuldu ve istese de çıkamaz hale geldi.
Aslında verilen mesaj basit, hayatınızın iplerini kendi elinizde tutun. O ipleri ne toplumun eline verip sosyal baskı yaşayın, ne de bağımlı olarak kendinizi toksiklikle tüketin. Aslında evet, hayatınızın kalemi daima sizin elinizde olmalı. Senaristte sizsiniz, yönetmende. Hayatınızın başrolü de sizsiniz. Bunun farkındalığıyla yaşamak gerek.
Konuşulacaklar çok ama bu kadarı yeterli, düşünebilene ne mutlu zaten.
#Buraya da kitaptan birkaç alıntı bırakıyorum#
"Ben, hala ölmeyi becerememiş, utanmaz, aptal bir hayaletten, bir cesetten başka bir şey değildim."
"Görünürde her zaman gülüyor olsam da içeride çaresiz bir mücadeleyle debeleniyordum."
"Gerçek korkak, mutluluktan bile korkar..."
"Acı çekenler başkalarının acı çektiğini hissederler."
"Bir ben miyim aykırı, bu dünyadaki?"
"+Daha fazlasını toplum kabul etmez.
-Toplum dediğin şey sen değil misin?"