Nur (@ilklnc.nur)

Veeee 12 kitaplık 'Rizzoli & Isles' serisinin son kitabını da bitirmiş bulunmaktayım. Öncelikle biraz Tess ablamızdan bahsedeyim. Tam bir fanı olarak, keskin ve muhteşem bir kaleme sahip olduğunu söylesem taraflı bir yargı mı olur bilemiyorum ama bence kalemi muazzam. Kültleşmiş…devamıVeeee 12 kitaplık 'Rizzoli & Isles' serisinin son kitabını da bitirmiş bulunmaktayım. Öncelikle biraz Tess ablamızdan bahsedeyim. Tam bir fanı olarak, keskin ve muhteşem bir kaleme sahip olduğunu söylesem taraflı bir yargı mı olur bilemiyorum ama bence kalemi muazzam. Kültleşmiş yazarlardan olan Stephen King ya da Agatha Christie ile karşılaştırmam mümkün değil. Çünkü Gerritsen'ın kendine has bir tarzı var. Kendisi zaten bir doktor ve tıbbi gerilim üzerinden polisiye romanları yazıyor. Bu seride ise dedektif, kurban ve suçlu evreninin dışında teknik ayrıntılara, adli bilgilere de yer veriyor. (Seri sayesinde bir otopside neler yapılır ezberledim, uzaktan eğitimle tıp mezunu gibi hissediyorum jdjdskdlnd) Her kitabında cinayetlere sembolik anlamlar yüklemesi, farklılığı ve mekanların olaya göre anlam kazanması dikkat çekici. Sanırım kitaplarını sıradanlıktan çıkaran da bu özellikleri. Serinin her kitabında farklı cinayetleri ele alsa da dedektif ve adli tıp uzmanı değişmiyor böylece özel hayatlarına da ayrıntılı olarak yer veriliyor. Sırayla okumak zorunda değilsiniz ama aralarda eski olaylardan ya da karakterlerden bahsedildiğinde kopukluklar yaşamanız sizi kitaptan uzaklaştırabilir. Ki zaten seriyi anlamlı kılan da Rizzoli ve Isles karakterleri. Dizisi de mevcut. (ama bilirsiniz ki kitap her zaman daha iyidir jxjsksls) Benim önerim bu seriyi karman çorman okumamanız. Karakterlerin hayatına ortadan girmek sıkıcı olabilir. Bir filmin başını izlemeden ortasından dalmak gibi.. Sıradan cinayetleri konu almadığı için her kitapta yeni bir evrene adım atıyorsunuz. Örneğin, bir kitapta hıristiyanlıkta aziz-azize ve şehitlerle ilgili bilgi edinirken; diğer bir kitapta kedigillerle ilgili şaşırtıcı şeyler öğrenebiliyorsunuz. (Kedilere asla güven olmaz ndnsmsl) ya da arkeolojik bilgiler, mumyalama tekniklerine aşina oluyorsunuz. Daha da önemlisi katili tahmin etmek oldukça güç, böylece heyecanı sonuna kadar sürdürmeyi başarıyor. Diğer kitapları da aynı ölçüde sürükleyici fakat ben okurken gözlerim Jane ve Maurayı arıyor. 'Bir sırrım var' ile ilgili spesifik bir şey yazmayacağım, burada amacım seriyi ve yazarın zekasını övmekti xjdmsldlbd

ilklnc.nur 3 years ago

Kaynak

Darren Aronofsky

60 Gönderi

Bir koku alıyorum bi dakika, aaa buram buram Aronofsky kokuyormuş 🤌🏿 evet evet, siyah kuğu, bir rüya için ağıt ve mother! filmlerinden bildiğiniz Aronofsky. Öncelikle belirtmeliyim ki, Darren Aronofsky'nin tarzını, üslubunu beğenmeyler dükkanın önünü kapatmasın. Çünkü yine kendi kaleminde bir…devamıBir koku alıyorum bi dakika, aaa buram buram Aronofsky kokuyormuş 🤌🏿 evet evet, siyah kuğu, bir rüya için ağıt ve mother! filmlerinden bildiğiniz Aronofsky. Öncelikle belirtmeliyim ki, Darren Aronofsky'nin tarzını, üslubunu beğenmeyler dükkanın önünü kapatmasın. Çünkü yine kendi kaleminde bir işe imzasını atmış. Bu adamı anlamak için kalemini, tarzını bilmek gerekir. Basit ve sade konuları öyle zekice, değişik ve bol metaforlu bir yolla anlatıyor ki hayran kalıyorsunuz (en azından ben kalıyorum). Darren abim olur o yüzden övüyorum djdjjdlsls Film yine çalkantılı ve kafa karıştırıcı. Üzerine oturup düşündürüyor, kafa patlattırıyor. Farklı kültür ve inanışları birbirine harmanlayıp önümüze bir buçuk saatlik bir eser bırakıyor. Zaten dini konuları elden geçirip hiç çekinmeden kendi yorumunu katmayı çok sever kendileri. Amaaa bu filmi çekerken baya talihsizlikler yaşamış ve 6 yıllık bir süreç olduğundan mütevellit bağlamaya çalıştığı konular bu sefer azıcık gevşek kalmış. Yine de bu filmi kötü yapmıyor. Hatta birçok konuyu, kültürü alıp cesurca harmanlaması bile geçer not alır. Peki film diyip duruyoruz, konusu ne bu filmin? "Sonsuz yaşam?" Ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi ya da ölümsüzlüğü farklı inançlardan hatta dinden ve bilimden bakmamızı sağlıyor. Şimdi bir düşünün, ölümsüzlüğü konu almak istiyorsunuz ve bunu yaparken maya öğretilerine, ölümden sonra huzurlu bir yaşam olduğuna inanan bir kadın ve ölümün sadece bir hastalık olduğunu, tedavisini bulabileceğine inanan bir adam koyuyorsunuz. 3 farklı zamanı da kattık mı, alın size Aronofsky. (Basit bir olay örgüsü kurayım, ordan yola devam ederim demiyor Aronofsky). Çook farklı bir yol izliyor. İşte, nasıl anlattığını görmek için de açıp izlemeniz gerekiyor. Türüne baktığınızda bilim kurgu ve romantik yazdığını görürsünüz ama izledikten sonra afallayabilirsiniz. O klasik Hollywood romantiklerinden ya da bildiğiniz bilim kurgulardan değil. ("Mother!" ve "Enemy" düşmanlarına tavsiye edilmez) Oyuncular ve oyunculuklara gelirsek, Hugh Jackman muhteşem bir seçim olmuş. Bu 6 yıllık süreçte Brad Pitt düşünülmüş hatta olmuş ama olmamış (oralar karışık). İyi ki de olmamış. Neden bilmiyorum ama bu rol için Brad Pitt gözümde canlanmıyor maalesef. Rachel'ın oyunculuğu ise muazzam. Biraz daha konuşsa inanırdım. Her duyguyu insana geçirmeyi de başaramazsın be kadın. Bir de soundtrack yine muazzam olmuş. >>>>> SPOİLER <<<<< Filmi çözümlemesi oldukça zor. Aslında zordan ziyade her teoriye uyum sağlayabilirken, sağlamayabilir de. Normalde bize ipuçları bırakıp bu bu, şu şu diyen yönetmenimiz bu sefer bizi bizimle bıraktı. Bu yüzden yüzlerce teori çıkabilir. Ben kendi kafamda oturan senaryoyu aktarayım birazcık. 1500lerde geçen hikaye İzzy'nin yazdığı kısımlar olduğunda hem fikirsek, 2500lü yıllarda geçen olaylar da kocasının yazdığı kitabın son bölümü. Bu durumda 2000ler günümüz ve esas zaman oluyor. Hatta şuradan anlayabiliriz; adamı hastanede yaşlı bir adama bakarken görüyoruz ve gözleri yüzüğe kitleniyor. Benim çıkarımıma göre ölümsüzlüğü bulamamış, yaşlanmış ve artık o da ölüm döşeğinde. Yani bir nevi kendi geleceğini görüyor. Tabi bu zaman içinde de karısının inandığı öğretileri benimsiyor. Hatta karısının anlattığı hikayeden dolayı bir tohumu alıp İzzy'nin mezarına gömüyor. Bu da karısının görüşlerine inanmaya başladığını gösterir. Bundan ayrı olarak, 2500lerde geçen zaman; adamın ölümsüzlüğü bulmasıyla birlikte karısına karısının inançlarıyla ulaşma olarak adlandırabiliriz. Ama bana kitabın ilk ve son kısmı diye ikiye ayırmak ve esas zamanı ortaya çıkarmak daha makul geliyor. Dediğim gibi kimse net bir şey söyleyemez ya da bu doğru diyemez çünkü Aronofsky'nin asıl amacı da buymuş (keşke olmasaymış). Normalde evet böyle bize bırakılan ya da kafa patlatmalı yapımları severim ama bu sefer bir şeyler kendimce eksik kaldı. Buna rağmen sen muhteşem bir detaysın Aronofsky. Yerin hep ayrı kalacak. Ayrıca bir sürü yeni bilgi de kazandırıyorsun bizlere daha ne olsun be adam. Xibalba'da görüşmek üzere..

ilklnc.nur 3 years ago

Düşman

Denis Villeneuve

59 Gönderi

Bakın bu film, sinemanın bir sanat olduğunun somut kanıtıdır. Herkesin anlamasını beklememeniz gereken bir filmdir aynı zamanda. Bana göre, herkes için farklı bir yorumlamaya açık olan ama asla anlamsız olmayan, süresi yerinde, heyecanı dozunda, az diyaloğa rağmen son dakikaya kadar…devamıBakın bu film, sinemanın bir sanat olduğunun somut kanıtıdır. Herkesin anlamasını beklememeniz gereken bir filmdir aynı zamanda. Bana göre, herkes için farklı bir yorumlamaya açık olan ama asla anlamsız olmayan, süresi yerinde, heyecanı dozunda, az diyaloğa rağmen son dakikaya kadar sıkmayan ve "acaba mı" dedirten harikulade bir film. Biraz yönetmenden bahsetmek isterim çünkü film bitince "lan bu film kiminmiş" hayranlığı yaşıyorsunuz (en azından ben yaşadım). Birkaç filmi zaten listemde duran ama asla öncelik vermediğim Denis abinin bir de kısa filmi olan Next Floor'u (11 dakikacık) keşfettim. Onu da izledim ve Platform filminin buradan esinlenildiğini düşünüyorum. 11 dakikada güzel mesajlar.. Abimizi tebrik ediyorum. Oyuncular ve oyunculuklar... tabiki de başrolü tebrik etmezsek büyük ayıp olur. Sarah Gadon'ın oynaması da cezbetmiyor değil ama niye bu güzelim kadını sönük rollerde oynatıyorsunuz? Kitaptan uyarlama bir yapım fakat sadece fikir olarak alınmış o yüzden çok da bağdaşmadığı söyleniyor. Filme bakacak olursak spoiler vermeden yazmak istiyorum ama imkansız gibi bir şey. Üzerine farklı fikirlerin ve yorumların çıkacağı bariz. Sinema babalarımızı örnek almış desek yeridir. Kullanılan sarı tema ortamı o kadar iyi lanse etmiş ki söylenecek söz yok. Bir de Bazı seyircileri hiç anlamıyorum. Metafor seviyorsunuz ama gözünüze sokulunca öff diyorsunuz. Anlamayınca da e incelemesini inceleyeceksem neden filmi izliyorum diyorsunuz. Karar verin kardeşim. Bu yönetmenler size daha ne yapsın? >>>> Kendi fikrimce spoiler<<<<< (((Her şeyden önce belirtmek isterim ki, adamımız psikolojik olarak sıkıntılı. Kendisine tıpatıp benzeyen birini görünce verdiği tepkiler ve tripler gayet normal. Ne bekliyorsunuz? Aa ikizim diyip boynuna atlamasını mı? Hani adamın ruh sağlığı sıkıntılı ya fark etmediyseniz diye not düşmek istedim))))) Bu filmi biraz daha bilinç dışı ele almak bence daha mantıklı olacak. Adam ya da Anthony tek bir karakter bunda hem fikiriz sanırım ama ana karakterin hangisi olduğu bence açıklığa kavuşmuyor ve güzel kısmı da bu gibi. Adamımız yaşadığı hayattan, baskıdan, dayatmalardan, birine bağlanma korkusundan, düzgün bir evlilik düşüncesinden o kadar sıkılmış ve korkuyor ki kişilik bölünmesi yaşıyor. Hatta karakterimiz biraz özgüvensiz. Aldatıyor ama aldatılma korkusu da yaşıyor. Peki biz bunu 'Split' filmindeki gibi gerçekten görüyor muyuz yoksa yaşanan şeyleri sadece adamın kafasında olan düşünceler şeklinde mi görüyoruz? Bence bu bir rüya hali gibi tanımlanabilir. Anthony karakterine sahip olan kişiyi artık kafasında bitirdiği için ve Helen'in de "kalmanı istiyorum" demesinden sonra kafasındaki senaryoda Anthony kaza yapıyor ve ölüyor. Bu tamamen adamın kafasında kurduğu bir olay ve biz bunu adamın bilinç altındaki şekliyle izliyoruz. Artık o karısını aldatan, oyunculuk hayalleri olan adamı düşüncelerinde ölümle bitiriyor. Ek olarak yorumum ise şöyle; Anthony aslında bir tarih öğretmeni ama yarı zamanlı hayali olan oyunculuğu da icra ediyor ve karısını aldatan bir tip. Fakat karısının hamile kalmasıyla birlikte oyunculuğu bırakıyor ve bağlanmak, sadık olmak zorunda kaldığı bir evliliği var. Bu durum Anthonyi psikolojik olarak sıkmış olmalı ki kafasında Adam'ı yani karısının aslında olmasını istediği kişiyi yaratıyor. Ve filmin sonunda da karısının olmasını istediği kişiyle yola devam ediyor. (Baskıyı burdan bile gözümüze sokulmadan yansıttığını anlayabiliriz) Film bittikten sonra örümcek olayı pek kafama yatmamıştı ama incelemelerden sonra hayatındaki kadın baskısına bir atıf olduğunu öğrendim. Buna rağmen ilk başlarda filmde aşırı olarak kadınların (annesi ve karısı) baskı yaptığı düşüncesi kafama yatmamıştı fakat bazı yorumlar okudum ve fikrim değişti. Hatta yeni bir bakış açısı kazandım. Yönetmenin bu baskıyı gözümüze sokarcasına yapmak yerine ince detaylar vererek yaptığını düşünmeye başladım. Bunlarla birleşince çarpıcı bir sonla bitiyor. Farklı yorumlar olabilir ki yoruma açık olması amaçlanmış bence. Film evet kafa karıştırıcı ve düşündükçe kayboluyor, işin içinden çıkamıyor gibi oluyorsunuz ama bu bir filmi kötü yapmaz hatta sanatı güzel bir şekilde kullandığını gösterir. Bunları da okuyup hala çöp bir film diyebiliyorsanız ya da az da olsa hala bir şeyler anlamıyorsanız (o kadar açıklamaya rağmen) o sizin her şeye bahane bulmanızdan ya da filme oluşan ön yargınızdandır. Kendi içinde çelişkili yorumlar yapanların da daha dikkatli eleştirilerde bulunması dileğiyle..

ilklnc.nur 3 years ago

Upload

N/A

45 Gönderi

Eğer bu dizi bir şarkı olsaydı "Uptown funk" olurdu. Dizimiz after life konusunu baz alıyor ama biraz daha dijital bir after life. Mükemmel miydi? Bazı yönlerden ele alırsak, evet. Diğer sezonu bekliyor muyum? Merakla ve sabırsızlıkla. Kötü yönleri nelerdi? Minik…devamıEğer bu dizi bir şarkı olsaydı "Uptown funk" olurdu. Dizimiz after life konusunu baz alıyor ama biraz daha dijital bir after life. Mükemmel miydi? Bazı yönlerden ele alırsak, evet. Diğer sezonu bekliyor muyum? Merakla ve sabırsızlıkla. Kötü yönleri nelerdi? Minik mantık hataları olması ama hangi yapımda mantık hatası yok ki.. hiçbir şey kusursuz değildir arkadaşlar. Edebiyatı bırakıp diziye dönecek olursak. -->>> Konusu izlediğimiz diğer dizilerden biraz farklı. 2033 yılında geçiyor ve gerçek bir teknoloji çağı. Kurguladıkları yılı çok beğendim. Özellikle Nathan'ın araba kullandığı sahne bir oyun videosu izliyormuşum hissi verdi bana (oyun videolarını izlemem). Bir düşünün 12 yıl sonra şahsi aracınızı direksiyonla değil de oyun konsoluyla sürebiliyorsunuz ya da istediğimiz yemeğin çıktısını alabileceğimiz yazıcılar var ama yağ kartuşunu değiştirmeyi unutmamanız lazım shdhdjdj İşte böyle hayatınızı daha pratik hale getiren bir çağı ekrana yansıtmışlar. Konu olarak sahip olamadığımız teknolojiyi ele alsa da kapitalizm göndermeleri gayet gerçekçi. Aynı zamanda çağın olumsuz yönlerini, teknoloji ve bilimi de bize sorgulatıyor. Asıl olay ve dizinin şekillendiği konu ise insanların öldükten sonra kendini sanal bir dünyaya yükleyebilmesi. Tabi paranız varsa cennet gibi bir yere yükleniyorsunuz. Paranız yoksa ara sokaklarda kalan firmaların uyduruk sanal dünyalarına yükleniyorsunuz ya da şu an ki gibi sadece ölüyorsunuz ve inandığınız ahiret hayatını tercih etmiş oluyorsunuz(varsa). Sanal dünya olayını o kadar iyi yapmışlar ki kendimi Sims oynuyorum sandım ve öyle bir işte çalışmak isterdim. Bunun eğlencesini sadece gerçek sims bağımlıları anlar :D Dizide ise 'en lüks' diye tabir ettikleri sanal cennet bence aşırı sıkıcıydı (açık büfe hariç hdjdjd). İnsanların partilemek için gideceği bir mekan yok. Bu nasıl cennet kardeşim?? Ingred'in pirinç sahnesi çok komikti, yıl olmuş 2033 o iş pirinçle halledilmez be abla. Pazarlamacıların kafamızda abartılı olarak çizdiği imajla bulduğumuzun aynı olmadığına, öldüğünde bile sadece parası olanın borusunun öttüğüne, 2033 yılında bile sınıf ayrımlarının olduğuna, kapitalizme ve daha minik minik birçok şeye gönderme var. E bunları da güzel bir konuyla harmanlayıp süreyi kısa tutunca, içine gizem ve küçük aksiyonlar da koyunca keyifli bir dizi ortaya çıkmış. Sonuç olarak ölümden sonraki yaşamı hem vefat edenlerin hem de geride kalanların gözünden zeki ve espirili bir şekilde izledik. The good place ve Black mirror "san junipero" bölümünün harmanlanmasıyla kendine özel bir yer hak eden dizidir Upload. Diziyi izlemeyecekseniz bile (ki izlenmeli) Youtube'a girip "upload uptown funk" sahnesine birkaç dakika ayırmanızı tavsiye ediyorum, çok doğallar jdjdjej Uzun zamandır izlenecekler listemdeydi ve daha yeni izledim bu sebepten kendime çok kızgınım. Ağlayarak Simste kendime bir Nathan karakteri yaratmaya gidiyorum.... 2.sezon görüşürüz💫

ilklnc.nur 4 years ago

The Handmaid's Tale

Bruce Miller

44 Gönderi

Distopya distopya olalı böyle güzel bir konu görmemiştir. Gördüyse de bu kadar derinden anlatılmamıştır. Konu, oyunculuklar, ortam mükemmel. Ayrıca alt metin de tokat gibi. Anlayacağınız bu yapım şahane oğlu şahane. Aldığı tüm ödülleri hak eden muazzam bir dizi. Baş roldeki…devamıDistopya distopya olalı böyle güzel bir konu görmemiştir. Gördüyse de bu kadar derinden anlatılmamıştır. Konu, oyunculuklar, ortam mükemmel. Ayrıca alt metin de tokat gibi. Anlayacağınız bu yapım şahane oğlu şahane. Aldığı tüm ödülleri hak eden muazzam bir dizi. Baş roldeki ablayı oscara falan boğun bişeyler yapın lütfen, oynamamış yaşamış bee. Kitaptan uyarlama bir yapım kendisi fakat kitabını okumadım. Okusaydım dizi yine güzel gelir miydi? Bence evet (istisna) çünkü insani duygularınızı alıp kafanıza kafanıza vuruyor. Erkeklerin egemen olduğu geri kafalı, dindar (sözde) bir toplumu düşünün... Şimdi içinizden sövmeye başlayabilirsiniz.....Sövmeniz bittiyse devam ediyorum. Ülkenizde çocuklar doğmuyor, doğum oranları neredeyse sıfırı bulmuş, belirli bir toplumun izleri silinmek üzere.. Eee bu ülkenin yeni bir politikaya ihtiyacı var. Muhafazakar kesim olaya el atıyor, başa geçiyor ve yavaş yavaş işler çığırından çıkıyor. Hatta dizide bununla ilgili muhteşem bir söz var. --->> " Hiçbir şey bir anda değişmez: derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz." Bu toplumda, doğurganlığı olan kadınlar toplanarak çocuğu olmayan yüksek mertebeli ailelerin yanına çocuk sahibi olmak için tabiri caizse cinsel köle olarak gönderiliyor. (Tecavüzü resmileştiriyorlar). Bir de bunu dini törenle yapıyorlar şaka gibi.. Bu devlet büyüklerimizin eşleri de susuyor ve düzene boyun eğiyor. Yani hem cinslerine yapılan tecavüze sessiz kalıp izliyorlar. İzlemek mecazi anlamda değil bu arada ciddi ciddi izliyorlar çünkü ritüel bu şekilde işliyor. Böyle bir dönemde geçiyor işte dizi, cahil bir toplumun cahilce çözümüyle. Kadınlardan o kadar çok korkuyorlar ki bahaneyle kadınların tüm hakları ellerinden alınmış. Kitap okumaları bile yasaaaakk. Bak yine dellendim. Daha önce duygularıma bu kadar derinden dokunan bir dizi olmamıştı. Bu da gösteriyor ki harcanan emeğe şapka çıkartılır. O yavaş ve durağan akan sahneler sizi empati kurmaya itiyor ve orada öyle bir kıvranıyorsunuz ki iliklerime kadar hissettim şahsen. Dizi hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki bi roman da burdan çıkar. Benim şu an yazdıklarım sadece fragmandı diyebiliriz. Çilekeş June üzerinden olayların anlatıldığı bu dünyayı izlerken 'lan bu hale gelir miyiz' diye düşünmeden edemedim. Beyinlerin gelişmesi gerekirken küçülen dünyaya tokat gibi dizidir kısaca. Dizinin kötü yanı olarak söyleyebilir miyiz bilmiyorum ama bölümler 60 dakikayı buluyor ve bazı olaylar aşırı durağan ilerliyor. Ama böylesine derin bir konu da pat küt gitmez yani. Sezon finaline gelirsek..Aman allahım yok böyle bi olay. Hani anlatılmaz yaşanır derler ya işte öyle bir şey. O uçak sahnesi tüylerinizi diken diken ediyor. Orada duygulanmayan insan değildir. Hele 4.sezon fragmanı off off diyorum sadece. Bir de son bölümlerin bazılarında Türk kadın yönetmen yer alıyor. Abi as bayrakları. Elden ele yayalım, izleyip izlettirelim. Kaçak göçek mutlaka bi yolunu bulun nfndkdk "Beklediğimiz kurtarıcı kendimizden başkası değil." !!!!! minik spoilerlı iç dökmeler !!!!! •Serena her şeye rağmen sen lanet bir kadınsın. Her bölümde annenin kulaklarını çınlattım. Saygılar. Ve o bebe senin değil kabullen artık be kızım. •Lydia hanım teyze öbür dünyada yatacak yerin yok. Böyle şirret biri daha gelmemiştir dünyaya. •Aklı başında gül gibi June'u delirttiniz ya tebrik ederim. Ama hepinizin hakkından geldi helal olsun. Özellikle son bölümde silahı çekip kendini riske atması.. gurur kaynağısın be kadın. •Luke çok iyisin hoşsun ama sana ısınamadım. Ölene kadar Nickçiyiz. •Son olarak Allah Kanada'ya dert zeval vermesin. Maşallah.

ilklnc.nur 4 years ago

Protesto

Mathieu Kassovitz

66 Gönderi

Size ön yargımı alt üst eden bir film ile geldim. Eski yapım olmasından ve ilk bakışta fragmanının beni çekmemesinden ötürü burun kıvıra kıvıra izleyip 1 saat 37.dakikada hayranlıkla kapattığım filmden bahsedeceğim. • Şiddet, protesto, pankart gibi görüntülere eşlik eden Bob…devamıSize ön yargımı alt üst eden bir film ile geldim. Eski yapım olmasından ve ilk bakışta fragmanının beni çekmemesinden ötürü burun kıvıra kıvıra izleyip 1 saat 37.dakikada hayranlıkla kapattığım filmden bahsedeceğim. • Şiddet, protesto, pankart gibi görüntülere eşlik eden Bob Marley'in Burning and Looting şarkısıyla başlıyor La Haine. Bir olay sonucu banliyö yaşamında gerilimli anlara şahit ediyor filmimiz bizi. Bu şahitliği ise birbirinden farklı karakterlere sahip 3 arkadaşın bir gününden yapıyoruz. Ama nasıl? • Öyle bir film olmuş ki tüm duyguları seyirciye saplamayı başarmış. Oyunculuklar o kadar şahane ki o üçlüyle takılıyor gibi hem heyecanlandım hem gerildim hem de güldüm. (Said bi sus be kardeşim ne boş yaptın dhdjdkd) • Oyunculuk demişken, benim "black swan" filminden bildiğim Vincent abimize ayrıca teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Sen neler yapıyorsun? Bu nasıl bir oyunculuk, seyirciyi (beni) nasılda bağladın ekrana. Şu adama oscar falan bir şeyler fırlatın pleasee. • Filmde oyuncuların kendi isimleriyle oynaması ayrı bir güzel geldi. Neden diye sormayın hoşuma gidiyor işte.. >>Dikkat minik spoilerlar içerebilir<< • 3 arkadaşımızın sanat galerisine girip ortalığı birbirine katması sonrasında eve dönmek için araba çalma sahneleri beni aşırı eğlendirdi. Karısının terk ettiği bir adama yakalanmaları sırasında geçen muhabbetler komik değildi de neydi sorarım size?? Araba çalıştıktan sonra kimsenin arabayı kullanamaması ve bir yandan terk edilen sarhoş abimizin "ben kullanırım" diye her lafa atlaması...İşte bunlar dram/suç türünde gerilimi hissettiren bir yapımda siyahın arasında beyaz gibi renk katmıştı. • Peki bir dostunuz polis tarafından darp edilseydi sizler Vinz gibi öfkenizi kontrol edemeyecek noktaya mı gelirdiniz? Yoksa Hubert gibi ipin ucu çoktan kaçmış banliyönüzden etliye sütlüye karışmadan gitmeyi mi düşünürdünüz? Said'i bu işe karıştırmıyorum o allaha emanet.. Neyse işte hem bu gibi şeyleri düşünürken film akıyor hem de mükemmel sona sizi hazırlıyor. >>Dikkat ağır spoiler içerir<< • Mükemmel son demişken, mutlu son sevmememden mütevellit çarpıcı sona hayran kaldım. Tam her şeyi sineye çekmeye hazır olan Vinz, emaneti Hubert'e teslim etmişken bir kolluk kuvvetinin güç gösterisi sırasında kazara patlayan silah benim gözümde filmi aldı baş köşeye koydu. Duruuuun daha bitmedi, o tüm olaylardan uzak kalmaya çalışan Hubert ise Vinz in az önce teslim ettiği silahı polise doğrultuyor ve poliste ona. Sonrası BAMM. • Filmde geçen bir kaç güzel cümleyi de buraya eklemeden geçemeyeceğim. "Kendimi galaksiler arasında kaybolmuş bir karınca gibi hissediyorum." "Herkes tartışmadan böyle kaçarsa ne olacak? Sonunda daha büyük bir kargaşa çıkacak." VEEE EN GÜZELİ "Önemli olan yere düşüş değil çarpıştır." • Aslında geldiğiniz noktaya kadar hiçbir şey yolunda değildi. Fakat "buraya kadar her şey yolunda" diyerek kendinizi kandırmadığınız günler dilerim..

ilklnc.nur 4 years ago

Anne!

Darren Aronofsky

93 Gönderi

Spoiler içeriyor "Hayatımda izlediğim en kötü film" Böyle bir yorum gördüm ahshdjdj. Yargılamıyorum, tamamen zevk meselesi. İlgilendiğin tür ile alakalı. Ama şöyle emek harcanmış, kafana vura vura anlamlı bir şekilde metafora boğdukları bir filmi de yerden yere vurmazsın bee kardeşim. Kabul, metaforları…devamı"Hayatımda izlediğim en kötü film" Böyle bir yorum gördüm ahshdjdj. Yargılamıyorum, tamamen zevk meselesi. İlgilendiğin tür ile alakalı. Ama şöyle emek harcanmış, kafana vura vura anlamlı bir şekilde metafora boğdukları bir filmi de yerden yere vurmazsın bee kardeşim. Kabul, metaforları anlamamış olabilirsin ama ona rağmen gayet heyecanlı bir filmdi. Off sıkıldım indireyim şu bilgisayarın kapağını demedim. (Geç anlamış olmama rağmen.) ▪︎ ▪︎ ▪︎ ▪︎ ▪︎ ▪︎ ▪︎ İtiraf ediyorum, filmin ortalarına kadar sıradan psikolojik gerilim filmi sandım. Kadın delirmiş herhalde falan dedim içimden. Taaa ki isimsiz beyefendi "ben yaratıcıyım, yaratmak zorundayım" diyene kadar. Bu sahneden sonra filmi durdurdum obs ye girdim ve kendime "kızım sen dinler tarihi dersinden nasıl AA ile geçtin" diye sitem ettim. Bunca 'ben buyum' diye bağıran sahneyi nasıl bu kadar geç anlarım yaa. Neyse işte benim jeton düşünce yap-boz gibi tamamladım sahneleri kafamda. Adam tanrı, kadın hz.meryem, bebek isa, ev dünya, ilk gelen kadın ve adam: adem ve havva. Utanmasam filmin sonunda anlayacakmışım hdjdjjejdjd Her karakter bir varlığı tasvir ederken çoğu sahne ise Yeni ahitte geçen olayları temsil ediyordu. Şöyle güzel bir din metaforunun bulunduğu film çek deseler benden 'sırlar dünyası' çıkar ahshdjd. O yüzden yönetmene ayakta bir alkış yolluyorum. Türünün hakkını vermiş. O yabancı kadın ve adamın eve gelip kafasına göre takılması beni çileden çıkardı, sen nasıl dayandın be meryem anaaa?? Hele o kaos sahneleri mükemmeldi. Seks ticaretinden, dini infazlara kadar evin içinde yaşanan tüm kaos sahneleri çok iyiydi. Yeni ahitin gelmesiyle yani adamın yazdığı eserle insanlar ona tekrar hayranlık duymaya başlıyor. Bebeğin bu kaos ortamında dünyaya gelmesi ise isa'nın doğumuna değinilmek istenmiş. Tüm sahneleri açıklamaya kalksam uzar gider. Birkaç şey daha söylemek isterim. Bazı yorumlarda "sıradan bir konusu var, olan şeyleri bize tekrar anlatmış ve önermesi yok" deniyor. Öncelikle 'her filmin bir önermesi olmak zorundadır' görüşüne katılmıyorum. Sinema bir sanat dalıdır ve farklı konulara ek olarak yaşanmış olayları ya da herkes tarafından bilinen şeyleri de sinema diliyle anlatmak çok doğaldır ve bunu yapmak ise usta işidir. Örneğin ; kilise duvarlarına veya tavanlarına resmedilen İsa'nın yaşamından kesitler bir sanat değil mi? Ya zaten bildiğimiz şeyleri resmetmişler ne saçma, görmeme ne gerek var mı diyoruz? Yönetmen Darren abimiz de bunu sinema türünde anlatmak istemiş ki önemli olan da anlatım tarzı. Bu yüzden bu filmden bir önerme çıkarımı yapmak yersiz olur. Ayrıca yönetmenin çektiği diğer filmlere göz atacak olursak yine bu tarz ahlak felsefesi, dini konular üzerinden film çektiğini ve az çok tarzını anlayabiliriz. Bu tarz ilginizi çekmiyorsa filmi yerden yere vurmak ve basit demek yanlış olur. Sonuç olarak anlatım tarzıyla hakkını veren bir film. Karakterlere isim verilmemesi bile akıllıca tasarlanmış bir olay bana göre. Filmin sonunda çalan End of the world şarkısı da çok manidar. Buram buram emek kokuyor. Son olarak elhamdülillah müslümanız ahsjrkf

ilklnc.nur 4 years ago

Torino Atı

Bela Tarr

24 Gönderi

Bir şeyler yazmazsam içimde kalıcak. Öncelikle listenizde ise hemen çıkartabilirsiniz. Sebebi, size hiçbir şey katmaması. Yani izlemezseniz muhteşem bir filmi kaçırmış olmazsınız. Bela Tarr son film kararı alıp 'dur ben izleyiciğe zevk almayacağı bir film yapayım' demiş gibi bir film...…devamıBir şeyler yazmazsam içimde kalıcak. Öncelikle listenizde ise hemen çıkartabilirsiniz. Sebebi, size hiçbir şey katmaması. Yani izlemezseniz muhteşem bir filmi kaçırmış olmazsınız. Bela Tarr son film kararı alıp 'dur ben izleyiciğe zevk almayacağı bir film yapayım' demiş gibi bir film... • Film Friedrich Nietzsche'nin at hikayesiyle başlıyor. Tarr, ata ne olduğunu merak konusu haline getirmiş olmalı ki Nietzche'den sonra ata ne olduğunu değişik bir yöntemle bize aktarmaya çalışıyor. • 21.dakikaya kadar tahammül ettiyseniz filmin ilk iki kelimesini duymuşsunuzdur, tebrikler. Heh burdan sonra diyalog görürüz, duyarız diye düşünüyorsanız heveslenmeyin derim.. • Filmde 6 güne bölünmüş bir rutini izliyoruz. Bela Tarr burada yaradılışın 6 günde gerçekleşmesi olayına atıfta bulunmuş fakat tam tersine çevirip yaşamın sonunu 6 günde tasvir etmiş. (En azından ben öyle anladım) • Filmin başında at vardı, kuyuda su, patates, ateş vardı. Filmin sonunda ise hepsi tükeniyor. "Tüket" anlayışıyla gelen dünyanın sonunu mu anlatmak istedi? Madem bunu anlatmak istedi neden aynı şeyleri tekrar tekrar göstererek anlattı? Kafamda deli sorular.. • Aslında güzel bir alt metin var ama bu kadar sıkıcı anlatılmamalıydı. • Nesnelere bir karakter yüklendiğini düşünüyorum. O yüzden bu kadar donuk bir film gelmiş olabilir bana. Örneğin kuyunun sinematik olarak simgelediği bir şeyler var. Tabi bunun gibi kullanılan nesnelerin ne anlama geldiğini bilmek gerekiyor ya da kuru bir ağacın betimlediği şeyleri. • Sanat Tarihi okumuş bir insan, adamın yataktan kalkarken ki görüntüsünün -ölü İsa- tablosundan bir betimleme olduğunu bilebilir ama sanat tarihi okumayan bunu bilmek zorunda mı orası da muamma. Yani kısaca demek istiyorum ki, o bize aynı gibi gelen sahnelerin aslında betimlediği bir şeyler vardı. Örneğin film boyu süren rüzgarın film sonunda dinmesi tanrının gittiğini imgeliyordu. Yani sonu. Ama keşke bu kadar araştırma yapmadan da bu filmi anlasaydım ve sıkılmasaydım.. Araştırdıkça anladım ki film baya felsefik... Felsefe, diyalogsuz ve uzun sahneler ilginizi çekiyorsa elbette izlenir.

ilklnc.nur 4 years ago

Saygı

Ercan Mehmet Erdem

64 Gönderi

Diziyle ilgili bir sürü kötü eleştiri var. Hatta bir yorumda "Müge Anlı'nın yan sanayisi" denmiş. Bu yorumu yapan birinden anlıyoruz ki diziyi çok yanlış izlemiş ve anlamış. Dizinin yarısında Müge Anlı gibi programlar eleştiriliyor. "Ekrandan adalet sağlamak kolay." gibi bir…devamıDiziyle ilgili bir sürü kötü eleştiri var. Hatta bir yorumda "Müge Anlı'nın yan sanayisi" denmiş. Bu yorumu yapan birinden anlıyoruz ki diziyi çok yanlış izlemiş ve anlamış. Dizinin yarısında Müge Anlı gibi programlar eleştiriliyor. "Ekrandan adalet sağlamak kolay." gibi bir cümle kullanılıyor ve burda gönderme var televizyon programlarına. Üstüne bu programlar için polisten gizlice bilgi sızdırıldığını bile ima ediyolar. Ve bence göndermeler muhteşem. Bu gibi programların sadece reyting için var olduğunda hemfikirim. Diziyi adam akıllı izlerseniz eğer "Müge Anlı" gibi programların hangi amaçla, halkı hangi amaçlar için manipüle ettiğini anlayabilirsiniz.. Diziye gerçek anlamda gelirsek, bence bu dizi kesinlikle olay örgüsü olsun mantıklı işler çıksın diye tasarlanmamış. Adamların burada yapmak istediği şey, günümüz toplumunun ne halde olduğu, insanların nasıl tepkiler verdiği. Oyuncuların verdiği enerjiye konuların ya da olayların mantıklı mı değil mi sorusuna takılmadan sadece size düşündürmesi, ülkenin halini anlamanız için yapılmış dizi tadında bir kamu spotu bana göre. Eğer yakalayabilirseniz bir sürü gönderme var. Lütfen bunu anlamak için izleyin 🙏🏿 izlemek için izlemeyin. Siyasi partilere üye olmanın hayatınıza katacağı torpilleri bile cesurca iğnelemişler. Devletin adaletini sağlayamadığı fikrini cesurca söylemişler. Sırf bu yüzden bile tebrik edilmeyi hak ediyor bence. Eğer bir dizi gözüyle bakarsak mantık hataları ve saçmalıklarla dolu. Toplumda işlenen cinayetlerin, sapıklıkların, mobbinglerin adalet karşısında yeterli ceza almadığını ve buna günümüz gençlerinin baş kaldırdığını iki gencin seri katile bürünmesiyle ifade etmişler. Sadece tartışmaya açık olan tarafı adalet için ölüme, işkenceye bunlarla mı karşılık verilmeli? Burası muamma. Ama bana göre burda da minik bir eleştiri var. Diziyle ilgili o kadar konuşulacak şey var ki yaz yaz bitmez. O yüzden izlemenizi tavsiye ediyorum. Kötü bir dizi olduğunu asla düşünmüyorum ve "biz ölelim, onlar mı yaşasın" repliğiyle veda ediyorum. Adalet oturduğunuz yerden, ekran karşısından ya da sosyal mecralardan, bi paylaşımla bir tweetle sağlanmaz. Verdiği mesaj ve göndermelerle kaliteli bir yapım. SAYGIlar.

ilklnc.nur 4 years ago

Deadly Class

Miles Orion Feldsott

39 Gönderi

Bitirmek ve bitirmemek arasındaki uçurumda gittim geldim. Nolur hemen bitmesin, ama meraktan çatlarım diyerek yine güzelim şeyi tüketmişim.. 2.sezonun gelmeyeceğini duyunca araştırdım, yayın hakları netflix abiye geçmiş yani bir umut var... Başlamadan önce liseli draması çekemem yaa, şöyle bi açayım…devamı