Selamün Aleyküm ve Merhaba! Cuniçiro Tanizaki’nin kaleme aldığı Gölgeye Övgü, Japon kültürünün dokusunu ışık ve gölge zıtlığı üzerinden okuyucuya sunan zarif bir düşünce metni. Tanizaki, Uzak Doğu kültürünün Batı potasında erimeye başladığını farklı bir gözle değerlendiriyor. Kitap boyunca zarif ve…devamıSelamün Aleyküm ve Merhaba!
Cuniçiro Tanizaki’nin kaleme aldığı Gölgeye Övgü, Japon kültürünün dokusunu ışık ve gölge zıtlığı üzerinden okuyucuya sunan zarif bir düşünce metni. Tanizaki, Uzak Doğu kültürünün Batı potasında erimeye başladığını farklı bir gözle değerlendiriyor. Kitap boyunca zarif ve zaman zaman mübalağalı bir dille gölgenin estetik değeri üzerinden kültürel farklılıkları, kültürlenme ve kültürleşme süreçlerini gözler önüne seriyor. Bu yolculukta Japon kültürüne özgü pek çok motifi okuyucuya tanıtıyor. Özellikle Uzak Doğu kültürüne ilgi duyanların keyifle okuyacağı, kısa bölümleri sayesinde bir solukta bitirilebilecek nitelikli bir eser.
Batı'nın ışığı hakikat ve bilgelik olarak yüceltmesiyle, Tanizaki’nin gölgeyi bir estetik unsur olarak savunması arasında belirgin bir dünya görüşü farkı bulunuyor: Batı daha çok epistemolojik bir yaklaşım sunarken, Tanizaki duygusal ve sanatsal bir anlatıyı tercih ediyor.
Gölgeye ve ışığa dair bakış açısının kültürden kültüre değişebileceği bu kitabı okuyana dek aklıma gelmemişti. Ne yazık ki Batı düşüncesinin pek çok boyutunu olduğu gibi bunu da sorgulamadan kanıksamışım. Gölgeye Övgü, bu anlamda kendi kültürümü yeniden düşünmeme vesile oldu. Bizim kültürümüzde gölge ne tamamen dışlanan ne de başlı başına yüceltilen bir ögedir. Aksine, bir anlam taşıyıcısıdır.
Hacivat ve Karagöz oyunlarında gölge, toplum eleştirisinin bir aracıdır. Osmanlı mimarisinde tam anlamıyla aydınlık bir mekân tercih edilmez; gözü dinlendirecek ölçüde aydınlatma esastır. Işık dengesi mevsime, iklime ve mimari yapının işlevine göre değişir. Tasavvuf düşüncesinde ise dünya hayatı gölgeye benzetilir: Gerçek olan Allah’tır; diğer her şey “gölge” gibidir. Gölge içinde yaşanır ama hedef ışıkla bütünleşmektir. Bu da gösteriyor ki, kültürümüzde ışık ve gölge arasında dengeli ve derinlikli bir ilişki vardır.
Tanizaki’nin en çok düşündüren bölümlerinden biri, teknolojik aletlerin icat eden toplumun ruhunu yansıtmasıyla ilgili olan kısımdı. Düşününce, bazı teknolojik aletleri biz icat etseydik ortaya bambaşka, Batı tarzından çok uzak ürünler çıkardı. Zamanında teknolojiye yön veren bir milletken, her bir alete kendi motiflerimizi, anlam dünyamızı katmayı bilmişiz. Ayetlerin, duaların, tezhiplerin, minyatürlerin ve hat sanatının estetiğiyle işlevin birleştiği o dönemlerde, aletler yalnızca araç değil, kültürel hafızanın taşıyıcısıydı.
Bugün Batı zihniyetiyle icat edilmiş, bize soğuk ve uzak gelen nesnelerin arasında yaşıyoruz. Oysa içimizi ısıtan, bizim sıcakkanlılığımızı ve değerlerimizi yansıtan eşyalar üretmek, hâlâ mümkün. Gölgeye Övgü bana bu umudu verdi. Kitabı, teknoloji ve estetiğin yeniden kültürel anlamla buluşabileceği bir geleceğe duyulan özlemle kapattım.
Kısa ama düşündürücü; tartışmaya açık yönleriyle zihni meşgul eden bir kitap. Özellikle kültürel farklılıklarla ilgilenenlerin, hele de Japon kültürüne merak duyanların mutlaka okumasını tavsiye ederim. Keyifli okumalar!