Spoiler içeriyor
Yine bir gerçek öykü uyarlaması yine bir dram...yine bana hüsran bana yine hasret var...Gerçi film komedisi ağır olan dram-komedi türündeydi ama yine de hüzünlenmemek elde değildi. Film kısaca zengin, ekstrem sporları seven ve bu sevda sonunda bir kaza sonucu boynundan…devamıYine bir gerçek öykü uyarlaması yine bir dram...yine bana hüsran bana yine hasret var...Gerçi film komedisi ağır olan dram-komedi türündeydi ama yine de hüzünlenmemek elde değildi.
Film kısaca zengin, ekstrem sporları seven ve bu sevda sonunda bir kaza sonucu boynundan altı felç kalan Philippe ile Fransa'nın kenar mahallerinden gelen ve eski bir mahkum olan Driss'in hikayesini konu alıyor. Driss, Philippe'nin hasta bakıcısı olunca ikili arasında hem komik hem de duygusal bir arkadaşlık başlıyor. Klasik bir konu klasik bir şekilde işlenmişti ancak ben bu zıt karakterlerin birbirine iyi gelmesine, değiştirip geliştirmesine her seferinde hayran kalıyorum. Film ortalama olmasına rağmen bayıldım. Buna rağmen filmin festivallerde çok fazla ödüle aday olmasına pek bir anlam veremedim. O kadar da abartılacak gibi değildi. Keyifli vakit geçirmenizi sağlıyor ve yüreğinize dokunuyor ama medyada sanki biraz abartılı bir ilgi görmüş gibi geldi bana.
Film boyunca Philippe'nin 'elit' sanatsal zevklerinin Driss'i, Driss'in deli dolu enerjik tavırlarının Philippe'yi nasıl etkilediğini nasıl değiştirdiğini görüyoruz. Philippe, bir yerde "Sanat, birinin ayrılırken arkada bıraktığı tek şeydir." diyor. Ancak aslında bir insanın hayatına dokunmanın da arkamızda bıraktığımız çok güzel bir iz olduğunu anlıyoruz filmde. Her iki karakterde birbirlerinde unutamayacakları izler bırakıyorlar. Böylece Philippe'nin onca kalifiye, tecrübeli hasta bakıcı arasından Driss'i neden seçtiğini daha iyi anlıyoruz. Driss, Philippe'nin sadece fiziksel bakımıyla ilgilenen bir hasta bakıcının ötesine geçiyor. Philippe'nin sosyal yaşamıyla, duygularıyla ve ailesiyle de ilgileniyor. Onunla arkadaş oluyor. Böyle tatlı tatlı anlatınca her şey güllük gülistanlık gibi duruyor ancak tam olarak öyle değil. Driss karakteri bana -özellikle başlarda- çok itici geldi. Kaba, yılışık, uygunsuz şakalar yapan ve resmen tacizci bir karakter. Tabii bu özelliklerinin büyük bir kısmı yetiştiği çevreden kaynaklanıyor. Filmde de zaten ara ara karakteri daha net anlayabilmemiz için ailesinin yaşadığı evden ve mahallesinden kesitler görüyoruz. Bu sahneleri gördükçe ve karakterin derinliği arttıkça Driss'e karşı hissettiğim olumsuz duygularda bir azalma olmadı değil.
Driss'in ailesinin olduğu sahnelerle, Philippe ve Driss arasındaki sınıf farklılığı gösterilmek istenmiş. Bence bu sahneler arasında sınıfsal farklılığını en iyi ifade eden sahne banyo sahnesiydi. Filmin başında Driss'in kendi evinde banyo yaptığı sahnede küçük ve kalabalık bir evde mahremiyetin olmaması ve kardeşleri suyu açınca Driss'in suyunun gitmesi resmen yoksulluğun tablosuydu. Philippe'nin evini ve Driss'e ayrılan odayı gezdiği sahnede ise en çok kendine özel bir banyosu olmasına sevindiğini ve en çok banyoda gözlerinin takıldığını fark ediyoruz. Mahremiyetin bile sınıfsal olduğunu anlamamızı sağlıyor bu ufak dokunuş. Bu sınıf farklılığı ikili arasındaki ilişkiyi asla değiştirmiyor. Velhasıl kelam, harika bir dostluk hikayesi. Herkese tavsiye ediyorum efenim.