Kaliteli, ilgi çekici...
13 bölüm boyunca sıkılmadan kendini izlettirdi. Verdiği mesajlar olsun konusu olsun son derece bana göre kaliteli. Konunun işleyişi tam olması gereken hızda. Yeni sezonunu heyecanla bekliyor olacağım.
"Kendimi perişan hissediyorum,
hasta gibiyim, sakat gibiyim, çünkü herkesten çok farklıyım, gitgide daha kötü, daha değersiz, daha gereksiz olduğumu gözyaşları içinde hissediyorum, ben ... "
Yalnızlığın insanı o sarıp boğan havasını, koskoca dünyada insanın kendine bir yer edinemeyişini nasıl 67…devamı"Kendimi perişan hissediyorum,
hasta gibiyim, sakat gibiyim, çünkü herkesten çok farklıyım, gitgide daha kötü, daha değersiz, daha gereksiz olduğumu gözyaşları içinde hissediyorum, ben ... "
Yalnızlığın insanı o sarıp boğan havasını, koskoca dünyada insanın kendine bir yer edinemeyişini nasıl 67 sayfada bu kadar güzel anlatabilir bir insan çok şaşırıyorum bazen gerçekten. Başroldeki karakterin ailesinden uzakta kendi başına kurmaya çalıştığı hayattan derin bir yalnızlığa yalnızlıktan kurtulmasına vesile olan şeyin ise sonunu getirmesini nedense içten içe tanıdık gözlerle okudum. Her zamanki Stefan Zweig kısacık sayfalara derin psikolojik tahliller yazarak okunması gereken bir eser vermiş.
Kesinlikle izlemeye değecek nadir televizyon işlerinden biri. Başka Türk dizisi olsa 200 bölüm sakız gibi uzatacakları meseleler bu dizide 3 bölümde ortaya çıkıyor. Dizinin temposu hiç düşmüyor. Oyunculuklar gayet iyi Demet'in en iyi performansı hatta bence. Engin Akyürek zaten diziye…devamıKesinlikle izlemeye değecek nadir televizyon işlerinden biri. Başka Türk dizisi olsa 200 bölüm sakız gibi uzatacakları meseleler bu dizide 3 bölümde ortaya çıkıyor. Dizinin temposu hiç düşmüyor. Oyunculuklar gayet iyi Demet'in en iyi performansı hatta bence. Engin Akyürek zaten diziye bağlayan ayrı bir sebep. Fırat Tanış her zamanki gibi hep formunda. Herkesin bir yerden birbirini tanıması da olmasaydı 10 10 olacaktı ama o kadar da olsun napalım yavaş yavaş düzelecek sektör bir gün umarım. Bir şans verilmesini kesinlikle hak eden reytinginin düşüklüğünün beni sinir krizine soktuğu dizi. O kadar boktan işler 10 reyting alırken üstelik.
"Bir kitapta yazmadığı sürece hiçbir şey bilmiyorum."
Filmde geçen ' Filozof krallar yetiştirdik.' cümlesi bize filmdeki ebeveynlerin hangi eğitim felsefesini benimsediğinin mesajını veriyor. Film Platon' un 'ya krallar filozof olmalı ya da filozoflar kral' sözüne bir selam çakıyor. Filmdeki ebeveynlerin…devamı"Bir kitapta yazmadığı sürece hiçbir şey bilmiyorum."
Filmde geçen ' Filozof krallar yetiştirdik.' cümlesi bize filmdeki ebeveynlerin hangi eğitim felsefesini benimsediğinin mesajını veriyor. Film Platon' un 'ya krallar filozof olmalı ya da filozoflar kral' sözüne bir selam çakıyor. Filmdeki ebeveynlerin Platon' un eğitim anlayışını son derece benimseyip uyguladığını görmekteyiz. Platona göre eğitime çok küçük yaştan itibaren kız erkek ayrımı yapılmadan eşit bir şekilde başlanmalıdır. Platon bilgiye zaten doğuştan sahip olduğumuzu ve bunu ortaya çıkarmamız gerektiğini düşünüyor. Filmde Noam Chomsky günü kutlanıyor. Chomsky' nin fikirlerine baktığımızda o da Platon ' a paralel olarak dil öğrenme yapısının her insanda zaten doğuştan var olduğunu ortaya koymuştur. Filme bakınca bu düşüncelerin yansımasını şu şekilde görüyoruz. Filmdeki öğretmen rolündeki baba, 6 çocuğunu da yaşları, cinsiyetleri fark etmeksizin aynı şekilde bir eğitime tabi tutuyor. Platon' un hayatına baktığımızda adının bile geniş göğüslü anlamına geldiğini hocası Sokrates ile tanışmadan önce edebiyatla ilgilendiğini ve sonrasında kendi kurduğu okullarda diyalektik yani karşılıklı konuşma veya monolog şeklinde bilgileri öğrencilerine aktardığını, bedeni dinç tutmak için spora önem verdiğini ve tüm bunları uyumlamak amacıyla da müzikten yardım aldığını görüyoruz. Filmde de çocuklar sabah kalkıp güne sporla başlıyor, babalarının seçtiği kitapları okuyor ve akşam beraber müzik aleti çalıyor. İdealizm ve realizmin etkilerini görüyoruz. Öğretilecek bilgiyi seçen baba ( çocukların okuyacağı kitapları o seçiyor), baba süreci takip edip notlar alıyor ( hangi sayfaya geldiklerini soruyor ve okumak için belli sürelere sahipler) bilgileri kitaptan alıyorlar yani somut ve nesnel bilgilerin öğretimi ön plandadır.Psikolojik ve sosyolojik olarak bakarsak babanın bunlara pek de önem vermediğini görüyoruz. 8 yaşındaki çocuğuna insan hakları bildirgesini öğretmiş ve yorumlamasını istiyor ama bizler çocukların belli bilişsel gelişim basamaklarına sahip olduklarını ve 8 yaşında bir çocuğun soyut işlemler dönemine daha girmediğini biliyoruz. Zaten dikkatli bakarsak daha küçük yaşa sahip olanlar ailedeki büyüklerinin cümlelerini ve hareketlerini taklit ediyor aslında. Psikososyal gelişimde açısından da tamamen eksik olduklarını düşünüyorum. Örneğin Erikson' un bahsettiği yakınlık karşısında yalnızlık evresini büyük çocukta ele alalım. Bu dönemde insanlar aile kurar, statü kazanır ve cinsellik yaşar. Fakat büyük çocuk karşı cinsle yaşadığı ilk fiziksel teması bile bilimsel duygudan yoksun açıklıyor ve daha ilk defa gördüğü kıza evlenme teklif ediyor. Gerçek hayatta neyi ne zaman yapması gerektiği hakkında fikri yok. Zaten filmin kırılma noktalarından olan şu sözü babasına söylüyor, 'Kitaplarda yazanlar dışında hiçbir şeyi bilmiyorum.' Sosyolojik olarak çatışmacı kurama yakın olduklarını söyleyebiliriz. Toplumla yaşamayı reddediyor ve toplumun çıkarları için birbirlerini sömürdüklerini düşünüyorlar. Bunları açıkladıktan sonra şu soru aklımıza geliyor evet çocuklar liseye giden birinden çok daha fazla şey biliyor ( kuzenleriyle karşılaştıkları sahne bunun altını çiziyor) ama önemli olan sadece somut bilgiyi bilip bunda uzmanlaşmak mıdır? Toplumdan tamamen kopamayacağımız ortadayken tamamen ona anarşik şekilde karşı çıkmak çocuklara hırsızlık yaptırmak mı doğru yoldur? Hastalandığında kızını hastaneye götürmek zorundaysan demek ki eninde sonunda birilerine ihtiyaç duymak zorunda kalınıyor. Ayrıca çocuklara seçme hakkı verilmemesi kendi savunduğu görüşlere bana göre tamamen ters. Çocuklardan Rellian' ın film boyunca böyle bir hayattan memnun olmadığını görüyoruz. Yani acaba çocuklara baştan sorulsaydı onlar bu hayatı seçerler miydi ki?
"Anne babanın sorumluluğu çocuklarını eğitmek ama bazen de çocuklar onları eğitmeye mecbur kalıyor."
Yönetmenin diğer filmini de izlemiş olarak açık ara bu film çok sağlam bir iş diyebilirim. İran'da yasaklansa bile festivallerde yoğun ilgi gördü. Film günümüz İran yaşam şartlarına…devamı"Anne babanın sorumluluğu çocuklarını eğitmek ama bazen de çocuklar onları eğitmeye mecbur kalıyor."
Yönetmenin diğer filmini de izlemiş olarak açık ara bu film çok sağlam bir iş diyebilirim. İran'da yasaklansa bile festivallerde yoğun ilgi gördü. Film günümüz İran yaşam şartlarına birer ayna tutuyor. Film boyunca kadına söz hakkı verilmeyen ataerkil bir toplumda büyüyen Leyla'nın kardeşlerine daha iyi bir hayat verebilmek için yeri geldiğinde onları kendilerinden bile korumak için çırpındığını görüyoruz. Kendi egosu için ailesini hiçe sayan bir baba, hiçe sayılan aileyi kurtarmaya çalışan bir kız çocuğu. Bana göre filmle, biz Türk izleyicilerin diğer izleyicilerden daha derin bir bağa sahip olması bizim aslında onlardan pek de farklı durumda olmayışımızla alakalı. Özellikle ülkelerindeki ekonomiyi eleştirdikleri sahnenin birebir bizle aynı olması o kadar insanın zoruna gidiyor ki. Orada geçen söz de çok anlamlı, "değil tweet bomba bile atsa böyle olmamalıydı." Çok yerinde bir cümleydi.
Son derece gerçek bir hikaye, son derece gerçek oyunculuklar. Kesinlikle izlenmeli.
"Tuttuğu altın olan adam ölmüş. Ekmeği suyu hep altın olmuş."
Lütfi Akad' ın göç üçlemesinin ilk filmi olan "Gelin" anadolu insanının kafa yapısını gerçekçi bir dille yansıtarak eleştiriyor.
Film boyunca cehalet yüzünden ne kadar fazla kurban verdiğimizin farkına daha iyi…devamı"Tuttuğu altın olan adam ölmüş. Ekmeği suyu hep altın olmuş."
Lütfi Akad' ın göç üçlemesinin ilk filmi olan "Gelin" anadolu insanının kafa yapısını gerçekçi bir dille yansıtarak eleştiriyor.
Film boyunca cehalet yüzünden ne kadar fazla kurban verdiğimizin farkına daha iyi varıyoruz. Para uğruna gözü dönmüş cahil insanların tıp yerine dinden medet umması yüzünden göz göre göre yitirilip giden bir can üstünden film istediği mesajı net şekilde veriyor. Filmin sonunda yaşanılan değişimse umudumuzu bu toplumdan tamamen kesmememiz için ufak da olsa bir ümit veriyor.
"Ayrılıyorum.
Böylece çocuklar kötülük, kıskançlık, ilgisizlik ve gaddarlığın hüküm sürdüğü bir yerde büyümüş olmayacaklar.''
Gerçekçi, huzursuz edici. İnsanın kötülüğünü gelecek nesillere de aktarmak için neleri araç olarak kullanabileceğini, masumluğun simgelerinden biri olan çocukların yetiştiriliş biçimleri yüzünden nasıl saf kötülüğü simgeleyebileceğini,…devamı"Ayrılıyorum.
Böylece çocuklar kötülük, kıskançlık, ilgisizlik ve gaddarlığın hüküm sürdüğü bir yerde büyümüş olmayacaklar.''
Gerçekçi, huzursuz edici. İnsanın kötülüğünü gelecek nesillere de aktarmak için neleri araç olarak kullanabileceğini, masumluğun simgelerinden biri olan çocukların yetiştiriliş biçimleri yüzünden nasıl saf kötülüğü simgeleyebileceğini, hayatın gerçekleriyle huzurunuzu kaçıran film.
Şunu açıklasana bana: " Bütün o aşk ve mutluluk lafları nasıl oldu da sadece acı ve hayalkırıklığı getirdi bize."
Cannes ' da jüri ödülü kazanan bir Rus dramı. Bir çiftin iki dklık zevki için hayatı mahvolan bir çocuğun dramına şahit…devamıŞunu açıklasana bana: " Bütün o aşk ve mutluluk lafları nasıl oldu da sadece acı ve hayalkırıklığı getirdi bize."
Cannes ' da jüri ödülü kazanan bir Rus dramı. Bir çiftin iki dklık zevki için hayatı mahvolan bir çocuğun dramına şahit oluyoruz. Film günümüzdeki birçok aile yapısına ayna görevi görüyor. Bazı sahneler bana göre gereksiz uzatılmış olsa da belki de duyguyu aktarmak için gereklilerdi. Adının hakkını veren bir yapım. Kürtaj karşıtlarına izletilmeli.