(@) - Raf

Spoiler içeriyor Beklediğim an geldi. Sonunda Monte Cristo Kontu’nun Fransızların yaptığı uyarlamasını izledim. Bu filmle ilgili o kadar güzel şeyler duydum ki oturup 1500 sayfalık kitabını okudum. Kitap müthişti. Kitabın muhteşemliğini ifade edebilecek bir kelime dahi bulamıyorum. Hem duyduğum övgüler hem de…devamıBeklediğim an geldi. Sonunda Monte Cristo Kontu’nun Fransızların yaptığı uyarlamasını izledim. Bu filmle ilgili o kadar güzel şeyler duydum ki oturup 1500 sayfalık kitabını okudum. Kitap müthişti. Kitabın muhteşemliğini ifade edebilecek bir kelime dahi bulamıyorum. Hem duyduğum övgüler hem de başrolde Pierre Niney olması sebebiyle filme karşı beklentilerim yükselmişti. Film neredeyse 3 saat. Ve ben karşılaştırmaları sadece kitabıyla yapabilirim. Diğer film uyarlamalarını hiç izlemedim çünkü. Açıkçası filmi çok beğendiğimi söyleyemem. Prodüksiyon kalitesi ve çekimleri çok çok iyi. Oyuncular da iyi. Hatta bir müziğini çok beğendim. Gülay Hacer Toruk diye Türk bir şarkıcının söylediği “Dorul” isimli bir şarkıya bayıldım. Ama hikayeyi çok değiştirmişler ve birçok karakteri çıkarmışlar. Hatta bir sürü olaya değinmemişler bile. Edmond kitaptaki Edmond değil...Monte Cristo Kontu filme uyarlanamaz arkadaşlar. Bütün ayrıntılarıyla birlikte bir dizi olması gerekiyor. 1500 sayfa 3 saat de olsa bir filme sığmıyor. İşin ilginç yanı bir uyarlaması daha çıkacak. Bakalım 🤔 Biraz hayal kırıklığına uğradığımı söylemem gerekiyor. Spolu alanda uzun uzun içimi dökeyim**** Hikayenin başında Edmond 19 değil 22 yaşında. Firavun gemisinin ikinci kaptanı ama Morcerf ailesiyle birlikte büyümüş. Morcerf ailesi dediğim de Mercedes ve Fernand’ın ailesi 😮 Mercedes ve Fernand burada Katalan falan değiller. Soylu bir ailenin çocuklarılar ve Edmond’un annesi Fernand’a dadılık yapmış. Çocuklar da Morcerf hanesinde birlikte büyümüş. Tabi yine Edmond ve Mercedes birbirlerine tutkuyla aşıklar. Ve Fernand da kuzenine,Mercedes’e aşık. Bu filmde Edmond farklı şekilde suçlanıyor. Tabi yine masum. Gemiyle yolculuk yaparlarken yanan bir gemi görüyorlar ve Edmond,Kaptan Danglars’a karşı gelerek -Danglars burada muhasebeci değil,kaptan!- yanan gemiden bir kadın kurtarıyor. Napolyon ajanı olan bu kadın Angele,bir mektup taşımakta. Mektup bir şekilde Edmond’un kamarasından çıkıyor ve Edmond böyle suçlanmış oluyor. Tabi yine Danglars’ın olayda parmağı var ve kendisini yine Savcı Villefort’a götürüyorlar. Tesadüfe bakın,Angele Savcı Bey’in kız kardeşi. Yani burada Napolyoncu olan kişi Savcının babası değil. Sonradan yaratılan bir karakter olan Angele. Edmond hapiste 14 yıl kalıyor ve burada Faria ile tanışıyor yine. Fakat burada eksik sahneler olduğunu düşünüyorum. Birkaç saniyeliğine de olsa Faria’nın Edmond’u eğittiği sahneler olmalıydı. Bildiğiniz gibi,Edmond burada Faria sayesinde 5-6 dil öğreniyor,felsefe,matematik ve tarih vs de. Hapisten firar edip Monte Cristo’da servetle karşılaştığı anı da zayıf buldum ben. Paraya şaşkınlıkla elini sürdüğünü falan görmüyoruz hiç. Şunu da eklemem lazım ki burada Kont’un dehasını,kültürünü ve dövüş konusundaki yeteneklerini de göremiyoruz. Burada Kont’un sanki sadece oyunculuk,kılık değiştirme konusunda çok iyi olduğunu görüyoruz gibi bir şey. Ve bir de öfkesiyle hüznünü. Pierre Niney’in Edmond’u bence kitaptakine göre oldukça hüzünlüydü. Oysa kitapta Edmond hüznünü ancak son sayfalarda gösterebiliyordu. Neyse,devam edelim. Bizim Bayan Hermine Danglars’ı burada Victoria Danglars yapmışlar. Yine Victoria ve Savcı Bey aynı şekilde gizlice bir çocuk sahibi oluyorlar. Ama bu sefer çocuk Bertuccio’nun eline geçmiyor. Bertuccio karakteri yok bile. Hatta yeri gelmişken söyleyeyim Morrel ailesine bu filmde yer verilmemiş. Savcının ilk eşinden kızı Valentine de yok. Haliyle Maximillian ile Valentine’in aşkı yok. Villefort ailesindeki entrika ve zehirlenmeler yok. Franz yok. Franz gibi Albert’ın diğer genç arkadaşları (gazeteci olandan falan bahsediyorum) yok. Arap Ali yok. O olaylı haydut grubu yok. Edmond’un girdiği birkaç kılık yok. Yok oğlu yok. Burada o bebek Angele’in eline geçiyor ve çocuğu bir yere kadar o büyütüyor. Çocuğun adı da Benedetto falan konulmuyor. Andrea konuluyor. Angele Edmond kendi yüzünden hapse girdi diye çok üzgün ve onu kurtarmak için çok çabalamış. Ölmeden önce çocuğu Edmond’un yanına veriyor. Edmond bu filmde Ali Paşa’nın kızı Hayde ve Andrea ile bir intikam grubu gibi. Bir üçlü gibiler. Hepsinin düşmanları ortak. Birlikte intikam almak için kolları sıvıyorlar. Edmond Andrea’yı Prens Cavalcanti olarak sunmak için hazırlıyor vs Tabi yine intikam alma planları kitaptan çok farklı işliyor. Bayağı anlattım,herkes nasıl bir sonla karşılaştı onu anlatmayayım madem 😂 çünkü o da farklı oldu 😂😂 Hikayenin çemberini daraltmışlar. Yani anlayabiliyorum. Bu kadar büyük bir kadro ancak bir dizi için ayarlanabilir sanırım. Süre sıkıntısı da var. Dediğim gibi 1500 sayfa bir filme aktarılamaz. Ve yine dediğim gibi burada kitaptaki Edmond yok. Son sahnede Fernand ile bir düellosu var. Orada bile şaşırdım yıkılmasına. Kitaptaki Edmond aşırı güçlü çünkü. Dil yeteneklerini bile göremiyoruz. Hatta sahip olduğu evler,arabalar vs dahi sosyetenin gözlerini kamaştırmalıydı ama öyle sadece bir sahne gördük. Bu arada son olarak şunu da eklemek istiyorum, Eugenie burada sanırım eşcinsel olarak yansıtılmış. Kitabı okurken ben de acaba öyle mi diye bir düşünmüştüm ama bu konuda fazla ayrıntı yoktu. Pierre Niney ve performansı hayal kırıklığından yıkılmama engel oluyor ama yine de üzgünüm işte...hayalimizdeki Monte Cristo Kontu uyarlaması ne zaman yapılacak acaba?

missrainbow 5 months ago

Yılbaşı/noel filmleri sezonunu erken açtım. Modum iyi olmadığında izliyorsam hele favori Noel filmlerim bana çok iyi geliyor. Noel filmlerini sevenler için favorilerim listesi yaptım. Daha doğrusu bu listeyi “favorilerim” ve “çerezlikler” olarak ayıralım. Favorilerimi defalarca izlemişimdir. Bence sizler de çoğunu…devamıYılbaşı/noel filmleri sezonunu erken açtım. Modum iyi olmadığında izliyorsam hele favori Noel filmlerim bana çok iyi geliyor. Noel filmlerini sevenler için favorilerim listesi yaptım. Daha doğrusu bu listeyi “favorilerim” ve “çerezlikler” olarak ayıralım. Favorilerimi defalarca izlemişimdir. Bence sizler de çoğunu biliyorsunuzdur ama arada kaçırdıklarınız varsa ve Noel filmleri seviyorsanız bakmanızı öneririm. Bu arada listede bir sıralama vs yok. Ve kolaylık olsun diye bir raf da hazırladım. Profilimden ulaşabilirsiniz. Hadi başlayalım; Favorilerim 1)Last Holiday:listedeki en çok izlediğim film sanırım. Kaç kez izledim sayamam. Bu yıl tekrar izlerim kesin. Beni çok mutlu eden bir film. 2)Holiday:Jude Law’sız Noel olmaz. 3)Elf:Aşırı eğlenceli. Dünkü yazıma da bakabilirsiniz. 4)Grinch:How The Grinch Stole Christmas: Bir klasik. Jim Carrey filmi zaten iyice yukarı taşımış. 5)Rise of The Guardians:Rüya perisi Sandy’i o kadar çok seviyorum ki... 6)The Holdovers:Bu herkese hitap eder mi bilmem ama ben izlediğimde çok duygulanmıştım. 7)The Polar Express:Küçükken 2-3 kez izledim. Benim de yeniden izleme vaktim gelmiş aslında. Listenin bu kısmındaki filmler tamamen Noel filmleri sayılmaz. Ama Noel vaktine de değinen filmler. 8)Tokyo Godfathers:Çok kaliteli. Listedeki tek anime. 9)Silver Skates:Film Noel’e yakın bir zamanda geçiyor. Bu ayrıntıya takılmayın ve önerime kulak verip izleyin. 10)Bridget Jones’s Diary:Üniversite dönemimde her şubat tatilinde eve döndüğümde mutlaka ailece izlerdik. Gurur ve Önyargı sevenler hala Bridget Jones izlemediyse baksın. (Serinin devamını da izleyin tabi😂 çok eğlenceli) 11)Three Wishes For Cinderella:Norveç versiyonundan bahsediyorum. Burada bir hile var,bu bir Noel filmi değil 😂 ama karlar içinde çekilmiş bir film. Bu yüzden beni o moda sokuyor. Masal gibi. Prensimizi Türk bir genç oynuyor üstelik. Sona doğru yaklaşıyoruz. Buradan sonraki filmler de çerezlik olanlar; 12)A Boy Called Christmas:Aslında belki de çerezlik olmak için fazla iyi. Ama benim favorilerimin yeri bende başka. Onlar çok kez izlediğim filmler. Ama bu da güzel. Çok güzel bir masal. 13)Last Christmas:Duygusal ve şaşırtıcı. 14)Love Hard:Cinsiyet kalıpları çok güzel yıkılıyor. Bu durum çok hoşuma gitmişti. 15)The Noel Diary:Müzikleri çok güzeldi. Müzikal gibi şeylerden hoşlananlar bir şans verebilir. 16)A Christmas Prince serisi:Annemle izlemiştik. Aslında çok klişe ve çok özel bir yanı yok ama nedense ikimiz de çok beğenmiştik. Özellikle ilk filmi bir ayrı güzel sanki. Listenin sonuna geldik. Sanki unuttuklarım var gibi hissediyorum 🙄 Sizin de önerileriniz varsa lütfen yazın. İyi Noel/Yılbaşı filmlerine asla hayır demem 🎄

missrainbow 5 months ago

Elf

Jon Favreau

3 Gönderi

Spoiler içeriyor Ben yine yılbaşı/noel filmleri sezonunu erkenden açtım. Malum,yılın en sevdiğim dönemleri. Belki bana yeni umutlar aşıladığı belki de hayaller kurdurduğu için. Elf filmi “En İyi Noel Filmleri” listelerinin hepsinde vardır sanırım. Fakat ben buna rağmen bu filmi ilk kez geçen…devamıBen yine yılbaşı/noel filmleri sezonunu erkenden açtım. Malum,yılın en sevdiğim dönemleri. Belki bana yeni umutlar aşıladığı belki de hayaller kurdurduğu için. Elf filmi “En İyi Noel Filmleri” listelerinin hepsinde vardır sanırım. Fakat ben buna rağmen bu filmi ilk kez geçen yıl izlemiştim. Cumartesi günü de tekrar izledim. Sanırım her yıl Elf’i izlemek benim için bir gelenek haline gelecek. Hem çok güldürüyor eğlendiriyor hem de duygulandırıyor. Hadi şimdi filmden bahsedeyim; Noel baba hediyelerini dağıttığı bir Noel gecesi bir yetimhaneye gider. Kendi için bırakılan bisküvileri yerken hediye çuvalına oradaki bir bebek girer. Çuvaldaki bebeği Noel baba Kuzey Kutbu’na döndüğünde fark ederler. Bu insan bebeğe “Buddy” adı verilir ve oyuncak yapma görevine kendini adayıp evlenmeyi unutmuş bir Elf’in gözetimine verilir. Üvey elf babasıyla büyüyen Buddy çevresindekilerden çok farklı olup Elf yeteneklerine sahip olmasa da kendisinin bir Elf olduğuna inanır. Fakat 30 yaşına geldiğinde sonunda gerçekleri öğrenir. Bir insan olduğunu ve babasının New York’ta Empire State binasında çalıştığını öğrenir. Babasıyla buluşmak isteyen Buddy uzun bir yolculuğu geride bırakarak New York’a gider. Uzun süredir yaramazlar listesinde olan babası evlenmiş ve bir çocuğu daha olmuştur. Babasının Buddy’nin varlığından haberi yoktur. Buddy bir anda hayatlarına girer ve insan dünyasını tanımaya,aşkın ne olduğunu öğrenmeye başlar. Fakat onu en çok üzen şey belki de artık insanların Noel Baba’ya inanmamasıdır. Noel ruhunun yitip gitmesiyle Noel tehlikeye girer. Noel’i kurtarmak için hep birlikte kolları sıvarlar. Sizi bilemem ama ben Elf’i çok seviyorum ya. Buddy’nin çocuk kalmış yanı hem çok şirin hem de çok komik. Kendini beceriksiz hissederek büyüyor ama sonunda içindeki cevheri keşfediyor. Will Ferrell’ı zaten çok severim. Ama Elf en sevdiğim filmi olabilir. (Yedek Polisler de olabilir gerçi djdjdjdk) Gülmek ve haftaya güzel bir şekilde başlamak istiyorsanız bu akşam abur cuburlarınızı hazırlayıp Elf’i izlemenizi öneririm 🎄

missrainbow 5 months ago

Miso Çorbasında

Ryu Murakami

2 Gönderi

Spoiler içeriyor 20 yaşındaki Kenji,Kabukiço bölgesinde (yani genelevlerin vs olduğu bölge) eğlenmek ve cinsel birliktelikler yaşamak için gelen yabancı turistlere çevirmenlik ve rehberlik yapan bir gençtir. Kenji’ye birgün Frank adında Amerikalı bir turist ulaşır. Japonya’ya iş için geldiğini söyleyen Frank,Kenji’den kendisine birkaç…devamı

missrainbow 5 months ago

Nemlizade

Onur Gökçek

4 Gönderi

Spoiler içeriyor Diziyi bitireli birkaç gün oldu ama paylaşım yapmayı unutmuşum ben 😂 Amatörce diyebileceğimiz bir tarzda çekilen ve kısa bölümlerden oluşan bir YouTube dizisi. Kamera Onur,Serkan,Tuğba,Kerim ve Ahmet isimli gençlerimizi an be an takip ederek hayatlarını anlatıyor. Malum,olaysız bir günleri yok…devamıDiziyi bitireli birkaç gün oldu ama paylaşım yapmayı unutmuşum ben 😂 Amatörce diyebileceğimiz bir tarzda çekilen ve kısa bölümlerden oluşan bir YouTube dizisi. Kamera Onur,Serkan,Tuğba,Kerim ve Ahmet isimli gençlerimizi an be an takip ederek hayatlarını anlatıyor. Malum,olaysız bir günleri yok bu gençlerin. Onur grubun lideri gibidir ve Tuğba ile birliktedir. Serkan yaşlıları dolandırır. Kerim mahallenin emlakçısıdır. Bazı dönemler bipolarmışçasına duygu durumunda iniş çıkışlar yaşar. Ahmet ise grubun en küçüğü ve en zayıf halkasıdır. Onur’un öğrencisidir. Ayrı ayrı işler de çevirselerde bu gençler hep ortak bir dümen için bir araya gelirler. Çok beklentim olmadan açtığım ama beğendiğim bir dizi oldu. Birkaç sahnesi Instagram keşfetime düştü ve ondan sonra araştırıp Youtube’da yayınlandığını öğrendim. Çok kahkaha attırmadı,gülümseyerek izledim ben. Ama tarzı hoşuma gitti. Gibi’ye benziyor diyebiliriz. Bölümler kısa ama ben uzun zamana yayarak izledim. Onur Gökçek’in stand-uplarına falan bakıyordum. Fakat Nemlizade’den haberim yoktu. Kerim’in hemen hemen her bölüm başına bir felaket geliyor 😂 vuruluyor,harakiri yapıyor vs bir de izlerseniz eğer Kerim’e dikkatli bakın. Bir sezon derbeder,sonra jilet gibi. Duygu durumu da değişiyor 😂😂 bu döngü böyle devam ediyor. Erkeklerle arasında tuhaf bir cinsel tansiyon da var. Her bölüm bıçaklanan birisi mutlaka oluyor. Ama illaki Kerim’e bir şey oluyor dediğim gibi shsjsjs Kerim dışında Ahmet’in -diğerlerine kıyasla- zayıf karakteri ve hatta sadece ses tonu dahi herhalde beni en çok güldüren şeyler oldu. BYA Adem ve Ali Rıza gibi karakterler de çok güzel renk katmışlar. Hatta son sezonun yıldızı bence Ali Rıza. Ali Rıza’yı daha çok görmeliyiz. Bir de Tuğba geri dönecek mi acaba? Böyle dizilere daha çok ihtiyacımız var. Şans ve fırsat verilse kim bilir kendi genç yazarlarımızdan neler çıkar diyorum bazen. Kendi imkanları ile neler çekmişler açıp bakın Nemlizade’ye 👍

missrainbow 5 months ago

Sokağın Sonundaki Ev

Catriona Ward

2 Gönderi

Spoiler içeriyor Ted,30’lu yaşlarına gelmiş herkesten izole yaşayan bir adamdır. Kedisi Olivia ve evine ara sıra gelen kızı Lauren ile birlikte yaşamaktadır. Yıllar önce Ted’in yaşadığı yerin yakınlarındaki gölde küçük bir kız kaybolmuştur. Ve Ted de bu kaybın şüphelilerinden birisi olmuştur ama…devamıTed,30’lu yaşlarına gelmiş herkesten izole yaşayan bir adamdır. Kedisi Olivia ve evine ara sıra gelen kızı Lauren ile birlikte yaşamaktadır. Yıllar önce Ted’in yaşadığı yerin yakınlarındaki gölde küçük bir kız kaybolmuştur. Ve Ted de bu kaybın şüphelilerinden birisi olmuştur ama hiçbir kanıt bulunamayınca Ted’e yapılan suçlama kalkmıştır. Yıllar sonra karşı eve,kaybolan kızın ablası Dee gizlice yerleşir. Ve gerçekler ortaya çıkmaya başlar. Hikayeyi Ted,Olivia,Lauren ya da Dee gibi karakterlerin ağzından okuyoruz. Olayları kendi bakış açılarından anlatıyorlar. Olaylar 200 sayfadan sonra ortaya çıkmaya başlıyor ve bu arada açıkçası bu ilk 200 sayfa bana pek keyif vermedi. Kendimce “ne kadar basit,kitabın hiçbir çekiciliği yok” diyip bırakmayı dahi düşünmüştüm. Ama sonra devamında üst üste ters köşelerle karşılaşıyoruz. Şimdi spolu kısımda bundan bahsedeceğim zaten. Genel olarak kitaba hayran kaldım falan diyemem. 2022 BFA En İyi Korku Romanı ödülünü de nasıl almış anlayamadım. Ama sondaki ters köşe bombardımanı da takdir edilesi cinsten bence. Şaşırtıcıydı. Gerilim ve psikoloji romanları okumaya sevenler bakabilir. Ama büyük beklentileriniz olmasın. Spolu alana hoşgeldiniz**** Uzun bir ters köşe listesi hazırladım; Başlarda Ted’in bu suçlanmadan dolayı bir travma yaşadığını sanıyoruz. Onu masum sanıyoruz. Kızının annesi ile boşandığını ve onu bazen ziyarete geldiğini sanıyoruz. Hatta kızının şiddete meyilli olduğunu ve babasına zarar vermeye çalıştığını da. Ama Lauren kızı falan değil. Hatta çocuğun adı bu bile değil. Ted cani bir katil ve bu kız çocuğu da kaçırdığı son çocuk. Kızı evde çalışmayan,üzerine hava delikleri açılmış bir buzluğa kapıyor. Bu ilk ters köşe. Gelelim ikinci ters köşeye. Aslında Olivia diye bir kedi yokmuş. Adını bilmediğimiz bu çocuk,kilit altında yaşadığı korkunç travmalar sonucunda dissosiyatif kimlik bozukluğu yaşamaya başlıyor ve bir yanı da kendini kedi zannetmeye başlıyor. (Hatta Gece Vakti isminde bir kedi kimliği daha var) O hem çaresizce kurtulmaya çalışan Lauren hem de Ted’i koşulsuz seven kedi Olivia. Bu iki kimlik kendilerini tamamen başka kişiler sanıyor. Ama sonra ne olduğunun farkına varıp birleşerek ve ana benliğe dahil olarak kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Bu bölümlerde Ted’in geçmişine gidip annesiyle yaşadıklarını da okuyoruz. Ted’in annesinin babası yani büyükbabası da bir katilmiş annesinin söylediğine göre. Annesi Ted’e bu canilik senin kanında var tarzı bir şey söylüyor. Biz “e başlarda bizim katile sempati mi duymamızı istiyorlardı o zaman” derken üçüncü bir şaşırtmayla karşılaşıyoruz. Üçüncü ters köşe; Meğer hem Olivia hem de Lauren yokmuş. Bu kimlik bozukluğunu yaşayan Ted’in ta kendisiymiş. Şimdi dördüncü ters köşe geliyor. Dee Ted ile yüzleşirken öğreniyoruz ki Dee’nin ailesiyle göle gittiği gün kardeşi aslında kendi ihmalkarlığı yüzünden yaralanıyor ve sonra da gözünü kardeşinin yaralı bedeninden ayırdığı anda bir araba çocuğu alıp gidiyor... HAYDAAA derken bir şoka daha hazır mısınız? Beşinci ters köşe; Ted meğer annesi tarafından istismara uğruyormuş. Meğer o eski buzluğa kapatılan Tedmiş. O bu kadar acıyı kaldıramayınca kafasında başka kişiler yaratmış. Son ters köşe; Asıl katil Ted’in annesi. O küçük kızı ve hatta bir sürü çocuğu kaçırmış ve öldürmüş...Ted masum. Annesinin dediği gibi cani birisi değil. Bu kadar acıya maruz kalınca acıyı dahi hissedemez olmuş. (Hatta kadın intihar edip çocuğundan kendisini ormana gömmesini dahi istemiş !) Korkunç. Finalde Ted artık acıyı hissedebilmeye başlıyor. Annesinin yaptığını bildiği ama hayatta kalmak için bilmeden derinlere ittiği gerçekleri polise açıklıyor. Arkadaş ediniyor. Bütün kişiliklerinin farkına varış kucaklayarak iyileşme belirtileri göstermeye başlıyor. Bayağı şaşırtmacalı ha?

missrainbow 5 months ago

Buck Amca

John Hughes

1 Gönderi

Tam bir pazar sabahı filmiydi. Geçen pazar değil,bir önceki pazar da Twins izlemiştim. İkisi de 80’lerin sonlarında geçen filmler. Ve ikisini de çok beğenerek izledim. Benim gibi nostaljik şeyleri seviyorsanız bahsettiğim iki film tam size göre. Ben pazar günlerinden nefret…devamı

missrainbow 5 months ago

My Personal Weatherman

Shinju Funabiki

3 Gönderi

Spoiler içeriyor “Herkes yağmurdan nefret eder. Nemli ve çok rahatsız edici.” Ama muhtemelen yağmurlu günlerden en çok ana karakterimiz Yoh nefret ediyor. Yoh genç bir mangakadır. Çalışıp düzenli para kazanmaya çalıştığı bir dönem maalesef her şey kötü gider. Manga çizmekten vazgeçmeyi bile…devamı“Herkes yağmurdan nefret eder. Nemli ve çok rahatsız edici.” Ama muhtemelen yağmurlu günlerden en çok ana karakterimiz Yoh nefret ediyor. Yoh genç bir mangakadır. Çalışıp düzenli para kazanmaya çalıştığı bir dönem maalesef her şey kötü gider. Manga çizmekten vazgeçmeyi bile düşündüğünde üniversiteden bir kıdemlisi olan Mizuki ona kendi evine yerleşmesini teklif eder. Konaklama ve yiyecek gibi yaşam masraflarını Mizuki karşılayacaktır ama karşılığında Yoh, Mizuki ne derse yapacaktır. Bu teklifin üzerinden 3 yıl -ya da 3 ay sanırım. Orada çeviride bir hata olabilir- geçmiştir. Mizuki artık ünlü bir meteorolog olmuştur. Hergün bir kanalda canlı yayın yapan gencin bir sürü fanı vardır. Yoh da bu fanlarından biridir. Ona karşı özel hisleri vardır. Yoh Mizuki’nin teklifini kabul etmiştir ve Mizuki’nin kelimenin tam anlamıyla “sözleşmeli kölesi” olmuştur. Evden çalışan Yoh, Mizuki için hergün yemek yaparak ev işlerini de halleder. Bu arada ikili aynı zamanda yatak arkadaşı da olmuştur. Ama sadece Mizuki istediğinde sevişirler. Ve yine Mizuki’nin isteğine göre güneşli günlerden önce sevişmelidirler. Yağmurlu günlerde oldukça soğuk olan Mizuki,güneşli günler geldiğinde yatakta tutkulu bir adama dönüşür. Mizuki’nin hem bu değişken tavrı hem de Yoh’un uzun süredir gizlediği hisleri Yoh için bir yük haline gelmeye başlar. Geçen sene izlemek istiyordum ama konu bana toksik gelince hiç bulaşmamıştım. Keşke izlemeseymişim. Zor bitirdim. Ben böyle toksik ilişkileri izlemeyi hiç sevmiyorum. Mizuki’nin yukarıdan bakan tavrından nefret ettim. Yoh’un bile bile böyle birine aşık olmasından da. Bunu izleyeceğime daha çok keyif alacağım bir şey izleyebilirdim. Şuan çok sinirliyim aslında 😂 Şimdi spolu kısımda içimi dökeceğim. İki karaktere de sinir oldum 😂😂 hem neden yağmurlu günlerde o işi yapamıyorlar ondan da bahsedeyim. Neyse hadi,spo başlıyor ** Yağmurlu günlerde yapmamalarının sebebi aslında Yoh’tan kaynaklanıyor. Eve ilk geldiği dönemlerde yağmurlu bir günde birlikte oluyorlar ve ev işlerini yapmasını gereken Yoh için -e malum,köleliği kabul etmiş. Adam eve geldiği gibi “yemek” diyor- yağmurlu günlerde çarşaf yıkayıp kurutmak büyük bir külfet gibi görünüyor. Seslice bundan yakınıyor. Yoh’a aşık olan Mizuki de kendince iyilik yapıp (!) bu kuralı koyuyor. Ama bunu otoriter bir şekilde yapıyor. Mizuki hep otoriter. Duygularını falan göstermiyor. Modu da resmen hava durumuna göre falan değişiyor başlarda. Dediğim gibi,insanlara yukarıdan bakarak konuşan birisi. İki yüzlü. İş yerinde herkese iyi davranıyor ama eve gelince çocuğun iliğini kurutuyor. Yoh yetişkin biri. Köleliği kendi bile bile kabul etti diye bu durum için bir şey diyemiyorum. Ama bazen bakışları bile çok rahatsız ediciydi. Aşağılık kompleksi var vs. İkisinin tehlikeli kıskançlıkları,aralarındaki şeye isim koymadan ve insan gibi iletişim kurmadan günlerini geçirmeleri hiç hoşuma gitmedi. Hele son bölümde Mizuki iyice fıttırıyor. Çocuğun elini kolunu bağlıyor, ”şununla bununla görüşemezsin” diyor. Niyeti çocuğu eve kapamak. Hatta Yoh’a “duygularımı anlamadın,ne kalın kafalısın” diyerek suçu onun bile üzerine atıyor. Şimdi daha da ayrıntıya gireyim-çok dolmuşum- tamam toksikler ama; 1.Konuşsalar her şey çözülecek aslında. Bu kadar zaman ikisi de duygularını saklamış. Bu yağmurlu günlerde birlikte olmama olayına dair bile yanlış anlaşılma da çözülmüş olurdu. 2.Hadi tamam,sürünüp duygularınızı yine sakladınız -klasik Japonlar gibi- ama çok para kazanan popüler “Mizukimiz” gidip de bir çamaşır kurutma makinesi alamıyor mu ya 😂 o kadar da Yoh’a “ben sana bakarım” ayağı çekiyor. 3.”Gidip yedek çarşaf alın,istifleyin” diye kendimi yerken Yoh sesimi mi duydu ne. 3.bölümde gitti aldı sonunda. Ay ne bileyim,gıcık kaptım ben 😂 izlemeyin. Finale kadar her şey havada kalmaya devam ediyor ve toksikliklerini devam ettiriyorlar. Bu iki psikopatın hak ettiği böyle bir ilişki sanırım.

missrainbow 5 months ago

The Time of Fever

N/A

4 Gönderi

Spoiler içeriyor İlgimi çeken bir dizi olmadığı için izlemeyi dahi düşünmüyordum. Ama hem bir arkadaşımın önerisi hem de @bubblegum’ın paylaşımı üzerine izlemeyi kafaya koymuştum. İzlemek de bugüne kısmetmiş. Unintentional Love Story’ı yarım bırakmıştım ben. Burada o dizinin yan çiftinin hikayesini izliyoruz. Benim…devamıİlgimi çeken bir dizi olmadığı için izlemeyi dahi düşünmüyordum. Ama hem bir arkadaşımın önerisi hem de @bubblegum’ın paylaşımı üzerine izlemeyi kafaya koymuştum. İzlemek de bugüne kısmetmiş. Unintentional Love Story’ı yarım bırakmıştım ben. Burada o dizinin yan çiftinin hikayesini izliyoruz. Benim Hotae’ye dair tek hatırladığım eşofman terlik gezmesiydi 😂 yani sanki öyle miydi ne sjsjsj neyse,ben konuya gireyim; Liseli Hotae babasının kaybından sonra annesiyle birlikte Seul’ü terk edip taşraya taşınır. Burada bir aile dostlarının oğulları da onlarla birlikte kalmaya başlar. Donghee. Donghee lise son sınıfa giden ve okul birincisi olan çok çalışkan bir çocuktur. Hotae ve Donghee küçüklüklerini beraber geçirmişlerdir. Eskiden çok yakın arkadaşlardır. Hatta Hotae için kendinden iki yaş büyük olan Donghee bir abi gibidir. Hotae’yi en son iki yıl önce görmüş olan Donghee, küçük Hotae’nin artık ne kadar büyüdüğüne sessizce şaşırırken Hotae de Donghee’nin eski neşesini kaybetmesine şaşırır. Donghee artık çok sessiz biridir hatta nedense uyku bozukluğu yaşamaya başlamıştır. Birlikte vakit geçiren ikili birbirlerine özel hisler beslemeye başlar. Hotae’nin artık Donghee’ye “abi” demeye niyeti yoktur. Çok sade,pür bir dizi. Çekim yerlerini çok beğendim. O tren rayları,tünel vs hoşuma gitti. Hatta Hotaelerin evini de Little Forest’ın çekildiği eve benzettim. Çok şirindi. BL izleyenler ama uzun dizilere zamanı olmayanlar bu kısa diziyi bir film gibi düşünüp bölümleri arka arkaya izleyebilirler. Hemencecik bitiyor zaten. (Film versiyonunu da yaparlar bence) Şimdi gelelim göz doyuran küçük ayrıntılarına. Islak kazaktan sıkılan sular,uyurken Donghee’nin nefesinin Hotae’nin ensesine çarpması ve Hotae’nin domates yerken bileklerinden damlayan domates suyu... İngilizce adında olduğu gibi “yanma vakti” gelmiş efendim 😂 (bu arada dizinin orjinal adı 내 손끝에 너의 온도가 닿을 떼 yani “Parmak Uçlarıma Sıcaklığın Ulaştığında” ❤️Aslında orjinal adı da gayet etkileyici,değil mi?) Yanma vakti demişken öpüşme sahnelerine de değinmemek olmaz. Diğer Kore BLlerini izleyenler bilir,çoğunda sadece dudak değdirme tarzı yapılır bu işler dndndj ama burada aksine,öpüşme sahneleri tutku doluydu. Oyuncular da güzel oynamışlar şimdi. Hisleri geçirdiler bana. İyiki izlemişim. Sonu daha güçlü bitebilirdi ama zaten hikayeleri Unintentional Love Story’da devam ediyor,değil mi? Çok umutsuz bir durumda değiliz 😂Yalnız şu süre sıkıntısı tez zamanda çözülmeli. Kore BLleri hala çok kısa...

missrainbow 5 months ago

Monster Next Door

Thipaporn Christine Flemming

1 Gönderi

Spoiler içeriyor Uzun sayılabilecek bir aradan sonra merhaba. Ekim ayı benim için koşuşturmaca ve biraz da depresyonla geçti 🙄😂 Sadece Monte Kristo Kontu okuyup birkaç da film izlemişim bu ay. Depresyondan çıkar gibi olduğumda kompleks bir şeyler izlemeyeyim diyerek çıktığı dönem izleyeceğim…devamıUzun sayılabilecek bir aradan sonra merhaba. Ekim ayı benim için koşuşturmaca ve biraz da depresyonla geçti 🙄😂 Sadece Monte Kristo Kontu okuyup birkaç da film izlemişim bu ay. Depresyondan çıkar gibi olduğumda kompleks bir şeyler izlemeyeyim diyerek çıktığı dönem izleyeceğim ama izleyemediğim bir BL’e bakayım dedim. Şimdi konusuna değineyim; Üniversite 1.sınıf öğrencisi olan Diew içe dönük karakterli bir gençtir. Tek arkadaşı da tıpkı kendisi gibi içe dönük ve sessiz olan Game’dir. Diew dersleri dışında günlerini yurt odasında ya da kütüphanede kitap okuyarak geçirir. Birgün hemen yan odaya God isimli bir 3.sınıf öğrencisi taşınır. God Diew’ın birçok konuda tamamen zıttıdır. Dışa dönük karakteri sayesinde hemen herkesle arkadaş olabilen,popüler ve sosyal birisidir. Müzikle ilgilenir. Gürültülü God’ın aksine Diew o kadar sessizdir ki God bir süre yan odanın boş olduğunu düşünür. Fakat sonradan bazı tatsız olaylar sebebiyle yan odada birinin kaldığını öğrenir. İkili birbirini tanımadan hatta görmeden notlaşarak bir süre didişir. Ama sonra aralarındaki didişme biter ve birbirlerini hiç görme şansı olmayan,aralarında bir duvar olan balkonlarında tanışırlar ve bir süre de aynı bu şekilde,birbirlerinin sadece seslerini duyarak iletişim kurarlar. Zaman geçtikçe ikisi de birbirinden hoşlanmaya başlar ve God Diew’a dışarıda görüşme teklifi eder. Bu arkadaşça bir teklif değildir. Özel bir tekliftir. Diew bu teklifi kabul eder ama God ile yüz yüze görüşme konusunda rahat olmadığını, bu yüzden kendini hazır hissedene kadar sadece balkondan konuşmayı,notlaşmayı vs teklif eder. Diew’ın durumuna saygı duyan God bunu kabul eder. Fakat sonunda birgün yüz yüze karşılaşırlar. Zıt kutuplar birbirini çekecek mi? Dediğim gibi,ilk çıktığı dönem izlemek istiyordum. Hatta izleyecektim ama dizinin son bölümlerine doğru ertelenmeler vs oldu,finalinin tarihi tamamen değişti. Dizileri güncel izleyemediğim için -illa hepsini bir anda izleyip bitirme huyum var- ben de izlemeyi erteledim 😂 kısmet de bu güneymiş. Dizi 2024 dizisi değil de sanki 2019 ve öncesine aitmiş gibi bir hava veriyor. Konusu oldukça sıradan hatta yer yer klişe. Konuyu anlatma tarzı oldukça sade. Fakat buna rağmen benim hoşuma giden şeyler oldu. Oyunculukları mükemmel olmasa da başrol oyuncuları karakterlerini çok güzel yansıtmışlar. God da gerçekten bir Golden retriever enerjisi var gibi. Diew’ın da içe dönüklüğü,ketumluğu bana çok geçti. Annesi ve büyükbabasının bu durumla ilgili telaşları dahi bana çok gerçekçi geldi. Bir diğer hoşuma giden şey,ikisinin birbiri için değişmeye çalışmayıp birbirlerinin nelerden hoşlandığını anlamaya çalışması oldu. Evet,ilişkileri kötü dönemlerden de geçti. Ama bana bu ilişki dinamiği çok gerçekçi geldi. Diew’ın aile dinamikleri de öyle. Herhalde beni eğlendirmeyen tek yer Beer ve Wan çiftinin sahneleriydi. Bu çift olmasa belki de dizi tamamen akıp giderdi. (Zaten daha da kısa olurdu o zaman) Game çok şirindi yalnız. Neyse,son olarak tekrar diyeyim. Çerezlik,klişe ve sade bir BL. Özel bir şey,özel bir yanı yok. Ben kafa dağıtmak için açtım ve işe de yaradı. İzlediğime de pişman değilim.