Spoiler içeriyor
Merhabalar. Kendisini Pan'ın Labirenti'nden tanıdığım Yönetmen Bey'in izlediğim ikinci filmi. Canavarları çokça sevdiğinden bahsettiği bir yazısına denk gelmiştim, anlaşılan filmlerinde de bu sevgisini geri plana atmak istememiş. Pan, mitolojisi gereği biraz daha korkutucu bir karakter olsa da deniz yaratığı çok…devamıMerhabalar. Kendisini Pan'ın Labirenti'nden tanıdığım Yönetmen Bey'in izlediğim ikinci filmi. Canavarları çokça sevdiğinden bahsettiği bir yazısına denk gelmiştim, anlaşılan filmlerinde de bu sevgisini geri plana atmak istememiş.
Pan, mitolojisi gereği biraz daha korkutucu bir karakter olsa da deniz yaratığı çok tatlıydı bence. Zaten karakteri sevimli göstermek için ekstra bir çaba harcanmış.
Ana karakterimiz Elisa, yalnız ve dilsiz bir karakter. İki arkadaşı dışında kimsesiz ve işi dışında pek de bir hayatı olmayan sıradan bir kadın. Sanırım kendisinin Amfibikle bu kadar hızlı yakınlaşmasının nedeni de buydu. Tıpkı Elisa'nın söylediği gibi, ikisi de konuşmak için garip sesler çıkaran, insanların acıdığı karakterler. Böyle kendisiyle özdeşleştirdiği bir karaktere aşık olması beni şaşırtmasa da cinsel sahnelerin olması şaşırtıcıydı. Özellikle de partneri bir deniz erkeğiyken.
Oyunculuğu hakkında çok yorum yapamasam da Ayı Paddington filminde de kanalizasyonlara dalış yapan, denizle alakalı bir rol almış olması tesadüf mü diye düşündürdü.
Elisa'nın arkadaşları da tıpkı kendisi gibi ötekileştirilmiş insanlar. Komşusu Giles, tablolalarını satamayan ve kendisinden çok daha genç bir garsona aşık olan eşcinsel olduğunu düşündüğüm bir karakter. Arkadaşı Zelda ise, Soğuk Savaş Döneminde siyahi ve kadın olmanın zorluklarını çeken, konuşkan bir kadın.
Düşman olarak karşılarına çıkan Strickland'a gelirsek, beyaz erkek statüsünü sonuna kadar kullanan, saygınlığına takıntılı bir sadist. Hatta kendisinin de söylediği gibi. Tanrı; insan gibi, tıpkı onun gibi görünüyormuş. Narsistlik seviyesi de üst düzey. Filmin sonunda ise deniz erkeğine "Sen tanrısın" demesi bence yönetmenin yine canavarların insanlardan daha çok insan (tanrı) olduğunu gösterdiği bir sahneydi. Tıpkı Pan'da da olduğu gibi.
Filmde kayda değer son karakter Dr. Hoffstetler yani gerçek ismiyle Dimitri. Kendisi bir Rus ajanı olarak Amerikalılar'ın arasına sızmış ve canavarın laboratuvardan kaçırılmasını sağlayan kişi. Son saniyede eğer o telefonu açsaydı onları gammazlar mıydı yoksa yardım mı ederdi bilmiyoruz. Ancak bence elinden geldiğince isimlerini vermediğinden, gerçekten yaratığı kurtarmak istediğini düşünüyorum.
Filmi tema olarak Güzel ve Çirkin'e benzettim. Yalnız canavar ve onu kurtaran yalnız kız. Kızdan garip bir şekilde etkilenen kötü karakter. Yani aslında ana hatları aynı olsa da izlemesi keyifliydi. Modern bir masal gibi hissettirdi. Ve ben masalları çok severim.
Filme dair anlamlandıramadığım ilk şey, Elisa'nın bebekliğinde boynunda yara izi bırakacak kadar ses tellerine darbe alarak dilsiz olması. Nedense bu detay üzerinde durulmadı ve araştırınca da bir cevap alamadım. Ben de önemli bir şey olduğunu düşünmüştüm. Filmin sonunda bir işe yaradı en azından.
Yönetmenin renk kullanımını ve sahne çekimlerini çok beğendim. Bu tarz soluk bir filme mavi ve yeşil gölgelendirmeleri de çok yakıştırdım. Ayrıca müzikler de çok hoştu.
Filmde kadının ayakkabılarına odaklanılan birkaç sahne olduğundan ve filmin kapağında ayrıca finalde de Elisa'nın ayakkabısı ayağından çıktığından işin mitolojik tarafını bir araştırmak istedim. Çünkü filmde zaten Samson ve Delilah'tan Yahudi ve Filistinli mit göndermesi vardı.
Araştırmama göre ayakkabıların genel dinlerce kutsal kabul edilmesinin nedeni, ayakların ruhun görünümünü temsil etmesiymiş. Ayakkabılar aynı zamanda Tanrı tarafından korunmuş olanların düşmanları üzerindeki mutlak zaferini de sembolize edermiş, ki bu filmin finaline ilişkin en net çıkarım olur. Giles'in de dediği gibi sonsuza kadar mutlu yaşamış olabilirler. Fakat şöyle bir değişken var ki, "Bir ayakkabısız ayak, bedensiz bir ruh, ayakkabılı bir ayak ise bedenli, somut bir ruhtur. Böylece ayakkabılar bedenin simgesidir, çıplak ayaklar ise bedensiz ruhun sembolüdür." Diye bir makale okudum. Buradan çıkarım yaparsak bir ayağı ayakkabılı diğeri ise ayakkabısız olduğuna göre Elisa yarı bedensiz bir ruhsa, bu da öldüğü anlamına gelmez mi?
Sanırım en çok Giles karakterinin yalnız kalacak olmasına ve kedisi Pandora'nın yenmesine üzüldüm.
Sonuca gelecek olursak filmi beğendim. Özellikle canavarlı hikayelerin bir şekilde mutlu sona ulaşabilmiş olması bence çok hoş. Yüksek beklentiyle izlemeyen herkes de beğenebilir eminim ki.
Ana karakterler: 6/10
Yan karakterler: 6/10
Konu: 8/10
İşleniş: 7/10
Oyunculuklar: 6/10
Müzikler: 8/10
Çekim/Sinematografi: 9/10
Kostümler: 5/10
Diyaloglar: 6/10
Final: 7/10
Genel: 7/10
Yine de En İyi Film, Yönetmen gibi oscarlar alması beni şaşırttı. Bence En İyi Özgün Senaryo daha iyi bir tercih olabilirmiş.
İlk defa bir incelememi paylaşıyorum. Daha öncesinde notlarımda tuttuğum düşüncelerimi ani bir şekilde paylaşmaya karar verdim. Yazım yanlışlarım varsa hoş görmenizi rica ederim. Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur. Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
21 Temmuz 2024 🌿