Kitap, hayattan umudunu kesmiş ve gerçek duygulara hiç değmemiş bir adamın doksanıncı yaş gününde yepyeni duygularla tanışması ile dünyasının değişmesini anlatıyor. Bu yeni duygu ‘aşk' işlense de kitabın asıl duygusu 'ölüm korkusu' bana kalırsa.
Heyecanla beklediğime kesinlikle değen bir animasyon olmuş. Film yine tüm duygularımızla bir bütün olduğumuzu ve yine aslolanın ‘denge’ oluşunu şahane işlemiş. Hepimizin günlük hayatında fazlaca yer işgal eden kaygının, aslında bize tam olarak ne yaptığını somut bir şekilde görmek bana…devamıHeyecanla beklediğime kesinlikle değen bir animasyon olmuş. Film yine tüm duygularımızla bir bütün olduğumuzu ve yine aslolanın ‘denge’ oluşunu şahane işlemiş.
Hepimizin günlük hayatında fazlaca yer işgal eden kaygının, aslında bize tam olarak ne yaptığını somut bir şekilde görmek bana fazlasıyla iyi geldi.
Bildiğin bir öyküyü yeniden dinlemek gibi, hep farklı olmasını umduğun ama asla olmayan o öykü.. Akıcı dili sayesinde her ne kadar sıkılmasam da sıklıklıkla tekrara düşen bu kitap ruhumda yeni bir pencere açamadı. vakit kaybıydı diyemem, ama dönüp dönüp satırlarına…devamıBildiğin bir öyküyü yeniden dinlemek gibi, hep farklı olmasını umduğun ama asla olmayan o öykü.. Akıcı dili sayesinde her ne kadar sıkılmasam da sıklıklıkla tekrara düşen bu kitap ruhumda yeni bir pencere açamadı. vakit kaybıydı diyemem, ama dönüp dönüp satırlarına sığınmayacağım kesin.
Üniversite sıralarında kalemine ve eleştiri gücüne hayran kaldığım Orwell’ı yıllar sonra yeniden acı bir tebessümle okudum. Stalin dönemini şahane bir üslupla eleştiren kitap, ne yazık ki günümüzün de bir yansımasını sunuyor bize. Aslında söylenecek çok şey var ve hiçbir şey…devamıÜniversite sıralarında kalemine ve eleştiri gücüne hayran kaldığım Orwell’ı yıllar sonra yeniden acı bir tebessümle okudum. Stalin dönemini şahane bir üslupla eleştiren kitap, ne yazık ki günümüzün de bir yansımasını sunuyor bize. Aslında söylenecek çok şey var ve hiçbir şey yok.
Bir aşkın saplantıya, kine ve nefrete dönüşünü ve etraftaki herkesi nasıl yakıp küle çevirdiğini anlatan kasvetli bir roman Uğultulu Tepeler. Kitaptaki karakterler iyilikleri ve kötülükleriyle bir yin yang gibi öyle iç içe ki karakterlerden tam olarak ne nefret edebilmeniz ne…devamıBir aşkın saplantıya, kine ve nefrete dönüşünü ve etraftaki herkesi nasıl yakıp küle çevirdiğini anlatan kasvetli bir roman Uğultulu Tepeler. Kitaptaki karakterler iyilikleri ve kötülükleriyle bir yin yang gibi öyle iç içe ki karakterlerden tam olarak ne nefret edebilmeniz ne de sevebilmeniz mümkün.
Başlarda karakterleri tanımak bir zor olsa ve zaman zaman bir kaç sayfa geriye gitme ihtiyacı hissetsem de zamanla Uğultulu Tepelerdeki tüm kasveti, çaresizliği ve yalnızlığı sanki onlardan birisiymişçesine hissettirmeyi de fazlasıyla başarmış yazar.
Kitap bana annemin bana çocukken ‘Her şeyin fazlası zarar kızım’ diyişlerini anımsattı.
Zamir, yazarının ‘Uyanın artık, distopyalar gerçek ve vicdanınızı rahatlatmaya çalıştığınız her şey birer illüzyondan ibaret!’ çığlığı gibi. Gerçeklerle arası olmayan ya da biraz uzaklaşmaya ihtiyacı olanların uzak durması gereken kitap, bir çocuk rahatlığıyla açık yaralarımızla oynuyor. Tarzını ve üslubunu oldum…devamıZamir, yazarının ‘Uyanın artık, distopyalar gerçek ve vicdanınızı rahatlatmaya çalıştığınız her şey birer illüzyondan ibaret!’ çığlığı gibi.
Gerçeklerle arası olmayan ya da biraz uzaklaşmaya ihtiyacı olanların uzak durması gereken kitap, bir çocuk rahatlığıyla açık yaralarımızla oynuyor.
Tarzını ve üslubunu oldum olası çok sevdiğim Günday’ın neredeyse tüm kitaplarını okumuş ama ‘Kinyas ve Kayra’ kadar hiçbiri ruhuma bu denli nüfus etmemişti, Zamir’e kadar.
Hayattan dışlanmışların birbirlerini sarıp sarmaladığı, iyiyle kötünün, güzelle çirkinin el ele yürüdüğü bir roman Sardalye Sokağı. Olay örgüsü sevenleri pek tatmin etmeyecek bir kitap olmasına rağmen John Steinbeck’in samimi diliyle Sardalye Sokağının bir ferdi oluveriyor insan.
‘Okumakta ne çok geç kalmışım’ dedim kendi kendime kitabın kapağını kapatırken. Kitaptaki bahsi geçen hiçbir karakter öylesine var olmamış, her birinin zaafları, acizlikleri ince ince işlenmiş. Ömer’in içindeki kötülüğe, bayağılıklara yenik düşmesi, Macide’nin kendine muhtaç birine ihtiyaç duyuşu, Bedri’nin hislerine…devamı‘Okumakta ne çok geç kalmışım’ dedim kendi kendime kitabın kapağını kapatırken.
Kitaptaki bahsi geçen hiçbir karakter öylesine var olmamış, her birinin zaafları, acizlikleri ince ince işlenmiş. Ömer’in içindeki kötülüğe, bayağılıklara yenik düşmesi, Macide’nin kendine muhtaç birine ihtiyaç duyuşu, Bedri’nin hislerine yardım kılıfları giydirişi, Nihat’ın hırsı, cemiyettekilerin eksiklerini inanmadıkları fikirlerle kapatmaya çalışması… İçimizdeki Şeytan, yalnızca Ömer’in değil dünya kurulalı beri var olan ve var olacak tüm insanların hikayesini anlatıyor aslında.
Öldürüleceğini herkesin bildiği, bildiği ama kimsenin kılını kıpırdatmadığı, katilin bile içten içe öldürmek istemediği bir adamın önyargılara nasıl kurban edildiğine şahitlik ediyoruz. Sonu baştan belli, ama öyle sürükleyici ki..
Akıcı dili, yazarın yaşadıklarını kitaba işleme biçimi, verdiği mesajlarla geçen saniyeleri sorgularken kesinlikle sıkmayan bir kitap. Bazı noktaların yine de çok üstün körü geçildiği ve duygusuzlaştırıldığını düşünüyorum. Aşık olmak istiyorum, hadi sana aşık olayım kısmı kitaba sergilediğim olumlu tutumu biraz…devamıAkıcı dili, yazarın yaşadıklarını kitaba işleme biçimi, verdiği mesajlarla geçen saniyeleri sorgularken kesinlikle sıkmayan bir kitap. Bazı noktaların yine de çok üstün körü geçildiği ve duygusuzlaştırıldığını düşünüyorum. Aşık olmak istiyorum, hadi sana aşık olayım kısmı kitaba sergilediğim olumlu tutumu biraz sarstı. Okuduğum tüm Coelho kitapları içinde beni en az tatmin eden kitap da buydu sanırım.