Ciddi anlamda kaliteli bir film yazanlar, hüngür hüngür ağlayanlar, bol keseden puanlar verenler var film için. Arkadaşlar yapmayın allah aşkına, klişeden ölen var... Filmi izlerken senaryoya sesli güldüm. Genelde tam tersi söylenir ama senaryo yazmak bu kadar kolay bir alan…devamıCiddi anlamda kaliteli bir film yazanlar, hüngür hüngür ağlayanlar, bol keseden puanlar verenler var film için.
Arkadaşlar yapmayın allah aşkına, klişeden ölen var... Filmi izlerken senaryoya sesli güldüm. Genelde tam tersi söylenir ama senaryo yazmak bu kadar kolay bir alan değil.
Netflix projesi, aşırı hassas bir konu, son ses hüzünlü şarkılar, basitlikten okumaya bile zaman ayırmaya zahmet etmeyeceğim bir senaryo ve inanılmaz klişe olaylar silsilesi...
Daha önceden birkaç netflix projesine bir şeyler yazmıştım ama yine az buz izlenebilen filmleri. Bakın dikkatinizi çekmek istediğim konu ‘proje’ olması. Proje yani. Kaç izlendi, getirisi yüksek mi gibi soruların hakim olduğu bir durum. Konu ney? İşte sokak çocukları neler yaşıyor falan falan. Tamam kabul ediyorun biraz sosyal biri durum olarak da ayrı bir perspektiften bakılabilir ama sonuç yine aynı yere çıkıyor. Bu bir netflix projesi olmasaydı belki bu açıdan bakabilirdim ama üzgünüm netflix bir içeriği dayatabilmek için en ince algoritmalara sahipsin ve benim ilgimi çekebilecek şekilde film afişi belirliyorsun. İstediğin kadar ‘ya işte evsiz çocuklar..’ ‘ama çok ağlarsın gerçekten’ ‘hatta için sızlar müslüm açar kendini kesersin’ desen de bu kadar büyük bütçeli bir film çekip ortaya klişe bir sonuç çıkarsa film yorumlarında bombalanırsın... Pardon zaten yorumlara değil izlenmeye bakıyordun, evet.
(İlerde sinema alanında kariyer yaparsam netşilifks şimdiden kapıyı gösterdi bile...)
Konuya gelecek olursak... Yine yorumlarda hiç beklenilmeyen bir son ve çok farklı bir hikaye olduğu falan yazılıp çizilmiş. Üzgünüm ama filmin daha 15.dakikasına gelmeden hikaye çözüldü. En azından benim için. Fazla girmek istemiyorum bu tarafa ama şiddetli hastalığı olan ve sürekli ağır ilaçlar içen bir karakter, filmdeki diğer karakterlerin hiçbir şey belli etmemesi ve sinematografik olarak dikkatin her sahnede farklı bir noktaya yönlendirilmesi izleyiciyi haliyle sürpriz sona gönderiyor. Tabi şunu diyebiliriz; yav kardeşim film işte ne ayrıntıya takılıyorsun bir şey farketmedik ne güzel bir son işte. Öyle olmuyor dostlar, hem de hiç. Her izleyici dikkat noktasını kendi istediği gibi yönlendiriyor ve kim filmden ne isterse onu alıyor genel olarak. Mesela bu filmin yorumlarında ağladığını belirten bir sürü kişi olmuş. Bu örneği vermek istedim çünkü filmin temel söylemlerinden birisi izleyicide hüzünlü duygular uyandırıp filmi sürükleyici hale getirebilmek. Bakın bir diğer konu da sürükleyicilik... Film akıyor ve fazlasıyla sürükleyici diyen de bayağı kişi olmuş. Çünkü film belirgin şekilde durgun bir konuyu seyirciyi ekran başından caydırmamak için süre olarak kısaltmaya gitmiş. Film 1 saat 36 dakika. İlk başta ben de niye bu kadar kısa diye sorgulamıştım ama konuyu da önceden okumadığımı belirtmek isterim. Evet genel olarak filmlerin konularını okumuyorum. İlginç bir şekilde filmi izlemeye üşeniyorum. Bunu sebebini de şöyle açıklamak isterim; zaten filmi izlerken filme bir sürü soru yöneltiyorum bari bunu izlemeden önce yapmayayım. Neyse konumuza dönecek olursak. Ben filmi izlerken filmde genel olarak sinematografinin dramaturjiyle harmanlanışını izleyip değerlendirme yapmaya çalışıyorum. Bu filmin sinematografisi iyi mi? Pek sayılmaz. Klasik ana akım sinema çekim teknikleri. Farklı bir şey yok. Konuya zaten klişe demiştim ama ayrı bir parantez açmak istediğim şu; konular klişe olabilir ki detaylı bir analiz yaptığımızda çoğu konu,olay,durum vs. zaten birer klişedir. Ama burada en önemli nokta işleyiş... Arkadaş her tahmin ettiğim şey doğru çıkmaz artık bu nedir? Filmi yarısını çok yakın bir akrabamla izledim-babam- ve adam bana gıcık oldu. (Cümleden kolaylıkla babamla aramın boz...) Özetle ne film benim için akıcıydı ne de iyi... Film izlerken çok sıkıldım demek isterdim ama sıkılmadım da. Aslında hem sıkıldım hem de bunu nasıl eğlenceye dönüştürebilirime geldi olay. Belli bir yerden sonra tahminler de tat vermemeye başlayınca oyunculukları detaylı incelemeye karar verdim ve açıkçası pişman da olmadım. Şaşırtıcı sonuçlar aldığımı bile söyleyebilirim. Senaryoya rağmen... Birazdan değineceğim.
Bakın ben bir senaryo doktoru değilim. Profesyonel dramaturg da değilim ama bu projeyi ortaya çıkaran ekip ülkemizde son derece bu alanda uzman olarak görülüyor. Yahu Can Ulkay yönetmen. Hani şu Ayla ve Müslüm’ün yapımcısı olduğu filmin yönetmeni... Ayla filmi Oscar aday adayıydı yahu. Gerçi o da gayet vasat bir filmdi ama Warner Broos’un da dağıtımı üstlenmesi ilginçti. Bilmiyorum belki de film aceleye getirilmiştir. Çünkü bir sahnede kabak gibi ‘corona’ graffitisi vardı. Bununla senaryonun da çok bir alakası yok ama bazı sahneler bu sebepten de atılmış olabilir senaryodan. Çok da kılıf aramak istemiyorum ama neyse.
Diğer değinmek istediğim konu ise oyunculuklar. Bu kadar kısıtlı bir senaryoya rağmen Çağatay Ulusoy, karakterine sınır tanımamış. Aslında tam olarak belli bir sınırdaydı ama senaryoya göre tanımamış. Yardımcı başrol oyunculardan daha önce hiç görmediğim Gonzi karakterini canlandıran oyuncunun da doğallığı yerindeydi. Çocuk oyuncu için çok bir şey diyemem ama yine senaryoya döneceğim... Acındırma hissi için çocuğu sıkı bir şekilde tembihlemişler ve katı, mesafeli bir çocuk karakter ortaya çıkmış. Bazı sahnelerde hiç beklemediğim derecede harika performans da sergilemiş. Senaryoya rağmen. Biraz düşününce bunun da bir sahneden ibaret olduğunu anlıyorum şu an ama spoiler vermemeye çalışıyorum.
Genel olarak izlediğim 10 netflix filminin 9’u vasat. Birkaç tane arada bir harika işler de izlediğim oluyor ama ne kadar zar, o kadar şans diyerek düşüncemi belirteyim.
Son olarak, arkadaşlar bu filme kaliteli bir film demek Hitchcock, Orson Welles, Coppola, Eisenstein, Scorsese, Spielberg, Bergman, Kiyarüstemi, Tarantino, Nolan, Kubrick, Polanski, Tarkovski, Kurosawa, Bong Joon Ho, Ken Loach, NBC ve daha nice sinemacılara hakaret gibi bir şey olur yahu?
Yani bence bir filmin kaliteli niteliği kazanabilmesi için ne çok satması, ne de çok izlenmesi ne de çok bilinmesi lazım. Şöyle olması lazım demek de haddim değil. Bu yüzden belki bazı şeylerin sınırının olmaması herkes için yeterli olması daha çekicidir?
İyi forumlar!
Not: Spoilersiz yazmak ne kadar zormuş ya.