Spoiler içeriyor
Simyacı kitabına başlarken coğrafyadan hemen kitaba dair fikirlerim oluştu. Bilinçaltım anında reaksiyon gösterdi. Çünkü o coğrafyada geçecek bir hikayeden "erdemlilik ve erdeme ulaşma" çıkmaması mümkün değildi. Tam tahmin ettiğim gibi de oldu. Şimdi Santiago'nun yani baş karakterin yolculuğuna bakalım. Arifa'dan…devamıSimyacı kitabına başlarken coğrafyadan hemen kitaba dair fikirlerim oluştu. Bilinçaltım anında reaksiyon gösterdi. Çünkü o coğrafyada geçecek bir hikayeden "erdemlilik ve erdeme ulaşma" çıkmaması mümkün değildi.
Tam tahmin ettiğim gibi de oldu.
Şimdi Santiago'nun yani baş karakterin yolculuğuna bakalım. Arifa'dan yani İspanya'dan çıkıyor cebelitarık'ı geçerek Tuca'ya yani Fas'a geliyor. Yol 2 saat sürüyor. Ve buradan da Feyyum Vahası'na geçerek finali mısır piramitlerinde yapıyor.
(brd: Tuca'nın nasıl bir yer olduğunu merak edip Google Street View'a bakayım dedim ve karşıma çıkan ilk mağaza İstikbal oldu.)
Coğrafya gördüğünüz gibi Mağripler (Moorish). Kuzey Afrika Müslüman coğrafyası. oradaki öğreti de elbette ki tasavvuf olacaktı. Ancak kitapta öğretilen simyacılık felsefesinin Gerçek karşılığını henüz bilememekteyim. Şöyle bir kısım var: Çölde kendisini rüzgara dönüştürmeye çalışan santiago önce kumla, sonra rüzgarla, sonra güneşle finalde ise tanrının kendisi ile (yazan el) konuşuyor ve kendi içinde tanrının ruhundan olduğunu fark ediyor.
Bu tarz tanrıya ulaşma, insanın tanrının bir parçası olduğu felsefesini şems tebrizi'den alıntılarda bolca görürüz. Ama felsefenin gerçek adı ne bilmiyorum. Bu bir inkar mıdır? Onu da kestiremiyorum.
Simyacılık derken hikaye yine beklediğim gibi sonlandı. Simyacılığın iki anlamı var. Biri yaşamın özünü bulmak. Öteki de diğer madenleri altına çevirmek. Bunun için Harry Potter serisinde de geçen iki büyük baş harfli kavramla karşılaşıyoruz. Philosopher's Stone ve Elixir of Life. yani felsefe taşı ile yaşam iksiri. Felsefe taşı kurşunu altına çevirirken yaşam iksiri her hastalığına deva oluyor. Paralelinde bir büyük harfli kavram daha işitiyoruz: Personal Legend. Yani kişinin çok isterse tüm evrenin yardığımı ile ulaşabileceği sadece ona özgü var olan yaşam sebebi. Kişinin büyük hazinesi. Buna da ulaşacak beceriye gelen kişiye master of work deniliyor. Yani "erdemli kimse" diye yorumluyorum ben onu. Kendi dünyasına da yolculuğa çıkan Santiago aşkı ararken, aşkın tanımını yaparken bir simyacıya dönüşüveriyor. Tabii yol boyunca karşılaştığı arkadaşları da hep hocalık görevi görüyor bu hususta. O arkadaşlar sırayla:
Çingene (falcı)
Kral
Tüccar
İngiliz adam
Simyacı
Rahip ve deveyi süren adamların da yardımları var elbet. Felsefi, boğucu diyaloglar okuyorsunuz. İngiliz adam hikayeye dahil olunca ben biraz koptum genelden. Mısır'daki karavan yolcuğu, kamp yaşantısı ve rahiplerle tanışması sürecinde Santiago'ya eşlik ve hocalık ediyor. Hatta simyacı ile karşılaştıklarında da bir müddet beraber olup o felsefi sohbetlere dahil oluyor.
Sürekli bir "irşat" faaliyeti var. Gecenin en karanlık anından sonra beliren şafak anı bu aydınlanma gerçekleşiyor.
Asker kampında esirken, ölüm çok yakınken yani yumurta kapıya dayanmışken Santiago'nun büyük aydınlanması başlıyor. Dünyanın ruhu ve tüm döngünün manasının bir tek tanrıya ait olduğunu görüyor. Tabii bu da 6 günde dünyayı yaratan tanrı. Kur'an'daki tanrı değil. Kitapta sıkça allah ismini ve kuran adını da duyuyoruz. Hatta maktub denilen bir felsefe var. Bizim "alnımızda ne yazıyosa o" anlayışımızın birebir hali. Kitapta var.
En çok şaşırtan kısım ise finali oldu.
Mecazlarla biteceğini sanıyordum. Yani aslında hazine bulacağını beklemiyordum ama cidden bi sandık dolusu altın ve mücevherat buluyor sonunda. İspanya'daki aşkını (kasabın kızıydı sanırım) bırakıp mısır'daki aşkı Fatima'ya koşuyor. Kitap bitiyor.
İçinde aşk nedir? Mutluluğun sırrı nedir? gibi sorulara dolandırmadan verilmiş cevapların olması ve güzel alıntılar ile sözlerin, yaşam derslerinin bulunması konuşmasını zenginleştirmek isteyenler için kitabı (kitabı ciddiye almak kaydıyla) zengin bir kaynak olarak sunuyor. "Ben inanmam böyle şeylere" diyorsanız kitap sizin için bir tecrübe olur. Yine öğretir. İç savaş okuyoruz kitapta. Bedeviler arasında oluyor bu. Hatta vahaya saldırı olmayacağına dair birçok gelenek de öğreniyoruz. Siyah giyinen kadın misal evli kadın oluyormuş. Öğreniyoruz. Fakat kaç yılında onu bilemiyoruz. Ben göremedim en azından. Kitabın yazıldığı yıllardır diye tahmin ediyorum.
(brd: Gerçek hayatta diğer madenleri altına dönüştürecek simyacı diye bir meslek yoktur. Bu simyacılık çabaları vaktinde olmuş ve modern kimyanın doğuşuna sebep vermiş. Şu an felsefi anlamda hala devam ediyor.)
Kitapta bahsi geçen bu iki taş da gerçektir. Felsefe taşı ve yaşam iksiri de gerçektir. Ama bulunamamıştır. Kitap aynı zamanda yorucudur. Çünkü açıklanmayan kısımlar okuyucuyu "Acaba tam anlamadım mı?" şeklinde düşüncelere iter. Mesela? Neden Santiago'nun yani çobanın yani ana karakterin yani iki kere aynı rüyayı gördü diye hazine avlamak için mısır piramitlerine kadar giden kişinin hazinesinin onda birini istedi? Çünkü kral da aynı oranda koyun istiyor.
Bir diğer örnek ise krala yalan söylemesinin açıklanmaması. Yolda sürekli parası çalındı ve 1 yıl boyunca bir kristal tüccarının yanında çalışmak zorunda kaldı. Bu krala attığı yalan yüzünden miydi? Açıkça yazılmamış. Krala diyor ki "Koyunlarımın hepsini arkadaş aldı 6 koyunum kaldı. Al bunlar senin." halbuki yalan. Arkadaşı çalmadı koyunları. Bu yalanın bedeli kitapta açıkça yok. Kralı da bir daha göremiyoruz. Altın kaplamalı parlak bir zırh giyiyor çok cafcaflı bir karakter ama en azından şu yalan için dahi yüzleşmiyorlar.