Yalnızca düşünme sempatizanı çevrelerde değil, felsefe dünyasında bile bir mit, bir öcü, bir gizli kod olmuş. Bu çevrelerde sürekli kulağa çalınır üçüncü kritik. “O üçüncü kritiğin konusu,” “Burada yargı gücünün eleştirisine girmeyeceğim,” “Kant sonradan cozutmuş, kendiyle çelişmiş,” “üçüncü kritik çok…devamıYalnızca düşünme sempatizanı çevrelerde değil, felsefe dünyasında bile bir mit, bir öcü, bir gizli kod olmuş. Bu çevrelerde sürekli kulağa çalınır üçüncü kritik. “O üçüncü kritiğin konusu,” “Burada yargı gücünün eleştirisine girmeyeceğim,” “Kant sonradan cozutmuş, kendiyle çelişmiş,” “üçüncü kritik çok rerörerö,” vs. Tamam zor ama Kant’ın diğer eserlerinden daha anlaşılmaz değil. Fakat Kant’ın diğer iki tuğlasına aşinalığınız yoksa iyice zorlanırsınız. Bir de estetik kuramı öğrenmek istiyorsanız kendinize işkence etmeyin.
Gel gör ki, temel meseleyi önce en basit şekilde bir koymak, bir tartışmak lazım. Öyle ben biliyorum ama anlatamam ayakları bir yere kadar gider. Ben de bana teğet geçen konulardan birisi olsa da buna cüret edeyim dedim. Tabii basitleştirirken belli riskleri almanın kaçınılmaz olduğu açık.
Efendim Kant’ın yargı yetisi dediği şey, anlama yetisi ile akıl arasındaki elçi. Bu ne demek? Kant sistemini teorik ve pratik akıl isminde iki parçaya bölüyor. Diyelim ki teorik akıl kendini doğa dünyasıyla ilgili yargılarla, yani duyulara gelen içeriğin bilgisiyle, pratik olansa ahlakın dünyasıyla ilgili yargılarla, yani duyusal olanın ötesiyle meşgul ediyor. Teorik aklın eleştirisi, doğayı anlama yetisinin dayattığı zorunlu ve a priori yasalar aracılığıyla nasıl deneyimlediğimizi göstermeye çalışırken, pratik aklın eleştirisinde aklın nasıl a priori ahlaki yasalar dayatabileceğini tartışıyor. Tabii tartışma konusu olan deneyden türetebilinecek ya da uzlaşımsal yasalar değil, zorunlu ve evrensel bir şekilde işleyen bir tür mekanizma iddiası; özgürümsü bir makinenin maddi ve ahlaki evreni nasıl kavradığını gösteren bir şema. Lakin ki bu iki kitapta deneyimin ve ahlakın olanağının koşulları tartışılırken, yargının kendisinin olanağı açıkta kalıyor.
Öte yandan, Kant elbette duyuların dünyasıyla ahlakın dünyası arasında devasa bir yarık olduğunun farkında. Birinden diğerine köprü yok diyor açık açık. Anlama yetisi ahlak yasalarından çakmaz, pratik akıl da doğa yasalarından. bunlar bu kadar ayrıysa, aynı bilme sisteminin parçaları, aynı öznenin yetileri olduğunu nasıl gösterebiliriz ki? Eğer iki alanda da düşünebiliyor ve yargıda bulunabiliyorsak bunu olanaklı kılan bir mekanizma olmalı. Daha da ötesi, ahlak yasalarını doğada hayata geçirebiliyoruz. Hatta doğanın tek anlamının bu ahlak yasalarını zorunlu işleyişi sayesinde anlamlı kılması olduğunu bile söyleniyor. Kant’a göre, kendine ait bir alanı olmayan yargı yetisi bu iki kavrama mekanizmasını birbirine bağlıyor olabilir ve bu görevi ifa eden bir elçi olarak görülebilir. Ama eğer bu operasyonlar a priori yasalar dayatarak çalışıyor ve bu şekilde deneyimi ve özgürlüğü olanaklı kılıyorsa, benzer şekilde yargı gücünün de aracılık tarzının a priori olması, ve diğer iki alana yasalar dayatmadan, tarafsız bölgede yalnızca kendi işiyle ilgili a priori yasalar icra ederek çalışması gerekiyor. Kant’ın ifadesiyle, yasa koyacak kendine ait bir alanı olmasa da, öznel bile olsa, işleyişini sağlayabilecek en azından bir ilke, bir varsayım olabilir. Tabii ki böyle diyerek bırakmıyor, bu ilkenin ne olduğunu da söylüyor.
Yargı yetisinin işi temel olarak tikelleri anlama yetisinde ve pratik akılda görüp beğendiği, münasip gördüğü tümel yasaların altına sokuşturmak. Belki çok açık gelmeyecek ama bu ilke ya da varsayım, doğanın bizim bilişsel yetilerimizin uyum içinde çalışmasına olanak veren bir amaçsallık içerdiği ve bu sayede tikellerin evrensel ve zorunlu yasalara uygunluk göstermesi. Yani yargı gücü bu tarz bir amaçsallığı varsayarak işleyebiliyor. Bütün bunların estetikle ilgisi de bu noktada ortaya çıkıyor. Doğanın bu farazi amaçsallığı kendisini en açık şekilde estetik yargılarımızda gösteriyor. Ve Kant eğer bu yargılardaki işleyiş varsayımını doğrulayabilirse öznenin amaçsallığına ve dolayısıyla ahlaki yasaların ve özgürlüğün olanaklılığına da işaret etmiş olacağını düşünüyor.
Kant’a göre herhangi bir güzelliği deneyimlediğimizde imgelem nesnesiyle öyle uyumlu çalışıyor ki nesneyi arzulamadığımız halde onu duyumsamaktan derhal keyif alıyoruz. Ayrıca duyduğumuz bu keyif ya da hazzın kendisinin bir amacı da yok. Ancak amacı olmayan bu deneyim Kant’a göre, öznenin bilişsel yetileriyle sahip olduğu uyum dolayısıyla öznel bir amaçsallık sergiliyor. Bunu Kant amaçtan yoksun amaçsallık olarak ifade ediyor. Dahası bu amaçsallığın kendisinin de daha yüce bir amacı var: özneyi doğa ve ahlak gibi yüce varlıkların karşılıksız sevgisi ve takdiri konusunda eğitmek, çıkarsız sevgi ve takdirin olanaklılığına işaret etmek (ekleyeyim, “yüce” olanın deneyiminde çıkar gözetmek bir yana, çıkarlara ters düşecek olana bile hayranlık duymayı sağlayacak bir deneyim söz konusu oluyor). Daha da önemlisi, güzelin deneyiminde yargı yetisi karşı karşıya olduğu tikelliği belli bir tümelin altına da yerleştiremiyor. Bu deneyimde imgelem yalnızca uygun bir tümel kavram bulmak amacıyla çalışıyor, ama kısmen güzel olanın biricikliği dolayısıyla bunu başaramıyor. Güzeli güzel yapan kavramlara ulaşamasa da deneyimin kendisi hayranlık verici oluyor. Tam da bu başaramama, imgelemin duyumsama ve anlama yetisine oynattığı bu özgür oyun pratik akla da ahlak yasalarını özgürce gözetmesi konusunda bir model oluşturuyor. Dahası aradaki paralellik “masum” “soylu” gibi ahlaki sıfatları güzellikleri nitelemek için de kullandığımızda da kendini gösteriyor. Hatta Kant güzel olanı takdir etmeye alışmış bir insanın ahlaki iyiyi de daima gözetecek bir yapıda olduğunu düşünüyor. Ona göre güzel, ahlakın simgesidir. Özet olarak, güzelliğin deneyiminin nesnesinin bir amacı yoktur, ama bu deneyimin kendisi amaçsallıkla yüklüdür. Peki eğer yargı gücü güzelin deneyiminde tümel bir kavram bulamıyorsa evrensellik iddiasını nereden alıyor? Buradaki iddia o deneyimi yaşayan herkesin hazzın eşlik edeceği bir güzel yargısına varacak olması. Ve burada evrensel olan bu yargının, daha spesifik bir ifadeyle bu yargıyla sonuçlanan ve duyumsama ve anlama yetisi arasındaki uyumlu çalışmadan menkul mekanizmanın biçimi.
Meselenin kabasının kabası böyle olsa gerek. Kitabın kendinden başka bir kaynak kullanmadığımı belirtip güvenilirliğimi sarsarak veda ediyorum.