Spoiler içeriyor
Histrionik veya narsisistik kişilik bozukluğu: Topluma uyum sağlama çabası arasında aklını yitirme noktası. Patrick, tüm sahne boyunca mimik ve jestlerinde klasik manipülatif teknikleri kullanırken filmdeki kopukluğun nedenini "bağ"lanmayan konulara getirsem de kendi aklımca çözemediğim çok şey oldu. Yine de uzun…devamıHistrionik veya narsisistik kişilik bozukluğu: Topluma uyum sağlama çabası arasında aklını yitirme noktası. Patrick, tüm sahne boyunca mimik ve jestlerinde klasik manipülatif teknikleri kullanırken filmdeki kopukluğun nedenini "bağ"lanmayan konulara getirsem de kendi aklımca çözemediğim çok şey oldu. Yine de uzun süredir yalnız başıma film izleyememeye bir ara vererek çok sürükleyici şekilde bu filmi izledim.
Narsisistik kişilik bozukluğu veya histrionik kişilik bozukluğunun altında genellikle "onaylanma" arzusu yatar. Kişi sürekli onay alma çabası için istemediği durumları dahi kabul eder, kabul ettiği durumlarda aklını ve ruhunu fazla zorlar ve bu döngü içinde yavaş yavaş benliğini -özünü- kaybeder. Son sahnede herkes birkaç düşünce belirtmiş. Esas olan da bu zaten pek çok tahmin, pek çok düşünce ama birbirine bağlanamayan, kopuk bir film süreci... Bilmiyorum fark eden oldu mu ancak ben birkaç sahnede özellikle Patrick'in dedektif ile yemek yediği sahnede Patrick'in sanki görme engeli varmış gibi atak geçirmesini izledim gibi geldi.
Toplumla toplumlaşma (toplumsallaşma değil), empatiden yoksun empati kurabilen rollere bürünme, gerçekçi ve doğru olmama, olduğun kişiden çok olman gereken kişiye önem veren bir topluluk içinde kişinin sadece kendisi için değil toplumdaki onay dürtüsü için kendine bakması arasında çeşitli düşünceler içindeyken özünü arayan ruh sağlığı yitik bir adamın şiddette özünü bulma çabasıydı izlediğim bence.
Hastalıklı olduğunu bilen, iradesinin zayıf olduğunda hemfikir, kendisini içten içe aşağılayan (aşağılık kompleksi = narsistlik) Patrick. Özellikle kadınları öldürmesini istemesinin altında pek çok tahminim var ama ilk defa, ya hastalığın verdiği bir durum ya da uzun süredir analizlerden uzaklaşmamdan kaynaklanıyor, bir film hakkında çok detaylı yorum yazamıyorum.
Aşırı cahil kalmanın zararı olduğu gibi aşırı entellektüelleşmenin de zararları vardır bir toplumda. Uyanık bir bilinç ile her şeyi bilen bir bilinç aynı değildir benim için. Kişi aydınlandığı anda hiçbir şey bilemediğini fark eder fakat her şeyi bildiğini zannettiği noktada kimsenin onun derecesine gelemeyeceğini ve her şeyi tüketen bir iç çekişmenin sonucunda kendisinin de bu bilgiler içinde ulaşılamaz bir donukluğa ulaştığını ve artık ilerleyememenin verdiği boşlukla o boşluğu doldurmanın yolunu başka şekilde aradığını görürüz hep. Bu belki şiddete dayalı bir eğilim, belki pasifleşmeye ve belki de sona doğru giden bir yolu izler. Patrick, çözümlenmesi çok zor ama bir o kadar da zayıf olduğuna inandığım bir karakterdi. Film genel olarak birçok mesajı da içine alıyordu. Tüm şiddetin arkasında olup empatinin ana yüzü olmanın da eleştirisi vardı, bunlara ses edemeyecek kadar zayıflığa sığınıp imaj, görüntü, onaya bel bağlamanında. Her toplumda görülen bir durumu sinemaya taşımışlar. Romanının da daha ağır olduğu söyleniyor.
"Artık aşılacak engeller yok. Tek ortak yanım kontrol edilemez bir akıl hastası olduğum. Kötü ve şeytaniyim. Tüm sebep olduğum olayları ve onlara aldırmaz tavrımı artık geride bıraktım. Acım sürekli ve keskin. Hiç kimse için daha iyi bir dünya dilemiyorum. Hatta acımı başkalarına yüklemek istiyorum. Kimse kaçamasın istiyorum. Tüm bunları itiraf ettikten sonra bile kötülükten arınamıyorum. Cezalandırılmaya devam ediyorum. Kendimle ilgili daha derin bir bilgi edinemiyorum. Anlattıklarımdan elde edilecek yeni bir anlam yok. Bu itirafın anlamı yok.”