Spoiler içeriyor
(Bence spoiler yok ama çok hassas arkadaşlar için yine de uyarı olsun)
The Lobster, Yorgos Lanthimos'un yönetmenliğini yaptığı, 2015 yapımı, absürt distopik diye adlandırılan, yer yer kara mizah öğeler barındıran çok farklı bir film...
İzledikten sonra çeşitli platformlarda okuduğum yorumlarda…devamı(Bence spoiler yok ama çok hassas arkadaşlar için yine de uyarı olsun)
The Lobster, Yorgos Lanthimos'un yönetmenliğini yaptığı, 2015 yapımı, absürt distopik diye adlandırılan, yer yer kara mizah öğeler barındıran çok farklı bir film...
İzledikten sonra çeşitli platformlarda okuduğum yorumlarda filmin ya çok beğenildiğini ya da filmden nefret edercesine yerden yere vurulduğunu gördüm.
Ben buraya hep beğendiğim şeyleri yazdığım için incelemelerimi okuyan arkadaşlarım filmi çok beğendiğimi tahmin etmişlerdir diye düşünüyorum.
Film absürtlüğü, kara mizahı, masalsı anlatımı, durağanlığı, distopik unsurlar barındırması ve en önemlisi sayısız metafor içermesi gibi çok sevdiğim özellikler bulundurması nedeniyle beni içine çekti.
Gerek oyunculukları, gerek görselliği, gerekse muhteşem müzikleriyle ve sosyal bir konu olan ikili ilişkiler, evlilik, bekarlık, eş seçme vs gibi konuları ele aldığı için benden tam not aldı.
"Bir şey hissetmediğiniz halde hissediyor gibi yapmak mı zordur, yoksa bir şey hissettiğiniz halde hissetmiyor gibi yapmak mı?"
Tam da bu düşünce üzerine kurulmuş olan film Cannes Film Festivali Jüri Ödülü almıştır.
The Lobster tek yaşamanın yasak olduğu distopik bir dünyada eşi tarafından terk edilen David'in (Colin Farell) hikayesini anlatıyor.
Bu dünyada bekarsanız, bir şekilde hayatta tek kalmışsanız bir otele yerleştiriliyorsunuz ve 45 gün içerisinde otelden biriyle eşleşmeniz gerekiyor. Otelde kalan bekarlar 45 günün sonunda eş bulamazlarsa kendilerinin önceden seçtikleri bir hayvana dönüştürülmektedirler. Eğer uygun bir eş seçerseniz şehirde yaşayabiliyorsunuz. Yalnızca evli olanların “şehirli” olabilmesi de evlilik kurumuna verilen değeri gösteriyor. Tek kalan insanların bir kısmı ise ormanda "kaçak" bir şekilde, suçlu gibi, koloni hâlinde ama bekâr olarak yaşıyorlar.
Kahramanımız David karısı tarafından terk edilince otele gelmek zorunda kalmıştır.
Oteldeki çok farklı kuralları izleriz filmin başlarında.
Film 2 bölümden oluşuyor gibi.
İlk bölümde oteli, otelde neden çift olunması gerektiği ile ilgili gösterileri, David'in eş arama çabaları anlatılıyor. (eşlerin mutlak ortak bir noktaları olması gerekiyor). Burnu kanayan bir kadın ile aslında böyle bir hastalığı olmayan ama zorla burnunu kanatan bir adamı izliyoruz ki ortak nokta bulunup, evlenip, hayvana dönüşmesin... (Gerçek hayatta da aslında böyle durumlar yok mudur?) David de filmin ilk yarısında bulduğu taş kalpli duygusuz kadın partnere kendini duygusuz olarak tanıtır. Ancak öyle olmadığı farkedilince David otelden kaçar ve filmin ikinci yarısına geçilir. David yalnızların kaçak olarak yaşadığı ormana gider. Orada daha özgür olacağını düşünür ama orada da flört, sevgili vs olunmaz; herkes tek olmak zorundadır. Ormanda David bir kadınla tanışır (Rachel Weisz) ve birbirlerine aşık olurlar. İkisinin de ortak özelliği gözlerinin miyop olmasıdır. David’in kadınla aşk yaşadığını anlayan ormandaki yalnızlar grubu lideri (Lea Seydoux) bu aşkın bedelini çok kötü bir şekilde ödetir.
Filmin sonu seyirciye bırakılmış. Ama bence herkesin tahmin ettiği son ile bitiyor. Çünkü filmde kimse masum değil... Herkes önce can sonra canan derdinde...
Lanthimos çift olmanın zorunlu olduğu bir hayat ile yalnız olmanın zorunlu olduğu bir dünya arasında bırakıyor izleyeni. Birbirinin tam tersi dünyalarda ilişki anlayışını iki farklı örnekle aktarmış. Yönetmen bu absürt distopik filmde seyirciye bir ikilemi yer yer ironi yaparak anlatıyor. Alt metninlerde ise felsefik ve sosyolojik birçok konu var. Partnerlerin ölüm korkusu ile birbirlerinden rahatça vazgeçebilmeleri, aşık değilken sırf hayvana dönüşmemek için eş seçmeleri ve yalnızlar içinde birbirlerine aşıkken aşık değilmiş gibi davranmaları yazının başındaki cümleye götürüyor bizi yine;
"Bir şey hissetmediğiniz halde hissediyor gibi yapmak mı zordur; yoksa bir şey hissettiğiniz halde hissetmiyor gibi yapmak mı?"
Filmi herkes sevecek diye bir kaygım yok ama çok farklı bir film. Bence şans verilmesi gereken filmlerden... ama yorgun, uykusuz ve mutsuz bir anınızda izlemeyin derim...
Iyi seyirler...