Spoiler içeriyor
Yer yer nefesimin kesildiği, kalbimin sıkıştığı uzun ve harikulade bir monolog. Evet, monolog. Kimse bu kitapta diyalog var demesin bana, sapına kadar monolog. Oğuz Atay'ın Günlük'te yapmadığı kendi kendine konuşmasının vuku bulmuş hali. Esasen, Tutunamayanlar'ın gölgesinde kalmış, yazık olmuş bir…devamıYer yer nefesimin kesildiği, kalbimin sıkıştığı uzun ve harikulade bir monolog. Evet, monolog. Kimse bu kitapta diyalog var demesin bana, sapına kadar monolog. Oğuz Atay'ın Günlük'te yapmadığı kendi kendine konuşmasının vuku bulmuş hali. Esasen, Tutunamayanlar'ın gölgesinde kalmış, yazık olmuş bir eser. Gerçi, büyük ölçüde Tutunamayanlar ile birbirlerini tamamlıyorlar; fakat yine de Tutunamayanlar'ı okuyan herkesin bu eseri okuduğunu söylemek zor. Selim başka, Hikmet başka; hepsi aynı.
Efendim, Tehlikeli Oyunlar'ı okumadan önce Günlük'ü okumak bir bakıma faydalı oldu.
Her ne kadar Günlük'te tasarlandığından daha heyecan verici bir eser olsa da, hazırlanış sürecini bilmek insana garip duygular hissettiriyor. Kafası karışık bir roman gibi gelebilir, okurun da kafasını karıştırmış olabilir, ama Günlük'ü okumadan Tehlikeli Oyunlar okumak, sanırım anlamayı biraz daha zorlaştırır. Neyse, lafı fazla uzatmanın bir alemi yok. kitaptan alıntılanacak o kadar çok şey var ki, bunları tek tek yazmak yerine bir ara kitabı tekrar okumak sanırım kendime düştüğüm notlar açısından daha faydalı olur. Yine de, kısa vadede kayıtlara geçmesi açısından bir kaç şey ekleyeyim (aslında baya bir şey var da, zaten daha önceki gönderiler sağolsunlar büyük ölçüde vermişler, tekrarlamayalım):
"(...) ne yazık ki, başka insanlara duydukları tepkiden yararlanarak başarıya ulaşmayı yalnız sanatçılar becerebilmiştir."
"(...) başkalarını mühim bulmayanlar, bir gün kendilerini de mühim bulmayanlarla karşılaşacaklardır; fakat bu hakikat, onların mühim bulmamış olduklarının mühim olduğu manasına gelmez."
"(...) çünkü, bir insanı gerçekten seyretmek isteyen, onun oyununa gerçekten katılan biri, ancak onun kafasında yaşayabilir."
Bunları da söyledikten sonra sanırım bir söz de, önsöz'e söylemem gerekir. Kitap son kaygısı gütmeden de gayet rahat okutuyor kendisini. herhalde sonunu bildiğim halde bu kadar heyecanla okuduğum nadir eserlerden birisidir, yine de ayıp olmaz mı? (Cevat Çapan kitaba yazdığı önsözde kitabın sonunu ifşa etmektedir. Çapan Oğuz Atay'ın yakın dostlarından biridir; o'nu iyi tanımaktadır ve Tutunamayanlar'ın hayalet kişisi Selim Işık'ın esasında özyaşamöyküsel bir karakter olduğunu ve bu bakımdan Atay'ın da Işık gibi önsözleri hiç sevmediğini bilmektedir.)
Bir de, bir takıntım vardır, bir kitabı elime ilk aldığımda, ilk olarak son cümlesini okurum. Genel de son cümlesi güzel olan kitaplar güzeldir, ya da bana öyle gelir. Son cümlenin vurucu olmasını beklerim, Kitabı okuduktan sonra insanın beyninde bir iz bırakabilmesi açısından. Gerçi artık böyle düşünmüyorum ama, yine de kitabın son paragrafı, sanırım kitap hakkındaki en iyi yorumu yapıyor, bizi bize anlatmak gene Oğuz Atay'a düşmüş:
"(...) delikanlı bir şeyler anlatıyordu, genç kız da başını sallıyordu. 'bana kalırsa filim biraz karışıktı,' dedi genç adam. 'bazı yerlerini anlamadım.' 'canım,' dedi kız, 'sonunda çocuk ölüyor işte.' 'aptal,' dedi delikanlı, 'o kadarını biz de anladık.' "
Sonunda ne olacağının başından belli edilmesi acaba çok mühim mi? Bence değil. Zira hikaye, anlatının çok gerisinde kalıyor Atay eserlerinde. Öykünün kronolojik akışının zaten çok da önemi yok. Yazar bunu istediği gibi büker, keser atar, uzatıp kısaltır ve okuyucuya dilediği gibi sunar. Bu ise (romanda yer alan) yaşantı kesitinin sunuluşu bakımından seçilen sadece bir yoldur ancak bunun yanında birçok yol vardır.
Mesela aynı şekilde, Tutunamayanlar'da daha ikinci cümlede Selim Işık'ın intihar ederek ve geride bir mektup bırakarak öldüğü açıkça ortaya serilir. Romanda yer alan geridönüşlerle kronoloji alt-üst edilmesine rağmen bunda bile estetik bir yan bulunmakta ve kitap kendini elden düşürmeden okutturmaktadır. Çapan'ı aklama gayreti içinde değilim, sadece, kronolojiye ilişkin bir meseledir demek istiyorum yaptığı bu tarihi gaf.
Baş kahramanın başına gelenlerin önemi yadsınamaz, ancak kitabı okunmaz kılan bir vaka değildir sonunda ne olduğunun kitap okunmadan öğrenilmesi. Satır aralarında söylenenlerle kendini unutulmaz kılan bir eserdir bu, tıpkı tutunamayanlar gibi. Tutunamayanlar'da da muğlak bir son bekler okuyucuyu ama bu ne o andan sonra ne olup biteceği ile ilgili bir merak uyandırır okuyucuda ne de kitaptan alınan zevke sekte vurur. Berna Moran'ın söylediği gibi o “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı”nın dile gelmiş şeklidir.