Azra Kohen'in okuduğum 4. kitabı olan "Gör Beni" her ne kadar popüler kitaplar kategorisinde bulunup, klasik aşk romanı olarak görülse de arka planda ince detaylarla işlenen tarihin ve mitolojinin, 4 yıl gibi süren titiz bir araştırma ve çalışma sonucu ustaca…devamıAzra Kohen'in okuduğum 4. kitabı olan "Gör Beni" her ne kadar popüler kitaplar kategorisinde bulunup, klasik aşk romanı olarak görülse de arka planda ince detaylarla işlenen tarihin ve mitolojinin, 4 yıl gibi süren titiz bir araştırma ve çalışma sonucu ustaca bir kurguyla harmanlanarak okuyucuya sunulan ve oldukça ilginç bilgilerin de yer aldığı etkileyici bir dönem romanı olduğunu söyleyebilirim.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıldıktan sonraki günlerde, padişahla birlikte, düşmanla işbirliği içinde bulunan hanedana yakın ve üst düzey yöneticilerden oluşan 150 kişinin (Yüzellilikler diye bilinir) sürgüne gönderildiği ve Türkiye Cumhuriyet'inin temellerinin atılmaya başlandığı ilk yılları konu alan yazar, bir yandan İngiliz ajanlarının din adamları, mollalar, şeyhler ve tarikatları örgütleyerek Yüzellilikler'i sürgünden kurtarıp hilafeti geri getirme ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden ayağa kaldırma çabalarını, Osmanlı içindeki etnik grupların içine sızarak örgüt oluşturma çabalarını ve ülkemiz üzerinde oynanan çirkin oyunları, savaşı siyasi krizlerle ve Boğaz'dan geçen gemileri izleyerek yaşayan sadrazamın oğlu Selim ve ailesi üzerinden anlatırken, diğer yandan da işgal altındaki ülkenin bütün cephelerinde kadın-erkek, çoluk çocuk omuz omuza savaşan ve büyük kayıplar veren Anadolu halkının Cumhuriyet'in yeni oluşum sürecinde yaptığı fedakarlıkları, cephede ailesinin bütün erkeklerini ve evini kaybederek Ege'den İstanbul'a göçen Ülkü (yazarın Egeli bir Anadolu kadını olan anneannesinden esinlenerek oluşturduğu karakterdir) ve ailesi üzerinden anlatmaktadır.
Atatürk'ün büyük bir hızla uygulamaya başladığı inkilapları tek tek hayata geçirdiği dönemde, kula kulluk etmeyi kaldırdığı, kıyafet ve Latin alfabesi devrimi yaptığı, eğitim seferberliği ilan ederek tarih ve özellikle Sümerler konusunda araştırmalar yaptırarak, diğer ülkelerin halkından sakladığı insanlık tarihini müfredata koydurma çabasıyla eğitime ne kadar önem verdiğine de bu kitapla birlikte tanıklık etmiş oluyoruz.
Atatürk’ün Sümerlere olan ilgisinin ilk olarak, bir Fransızca kitapta okuduğu ve altını çizerek yanına “mühim, önemli” diye not düştüğü “Sümerler Orta Asya’dan gelmiş olabilirler ve dilleri Ural-Altay dillerine benziyor” cümlesi ile başladığı düşünülmektedir. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kuruluşunda, her yerde adı “Asuroloji” olan bölümün adını “Bırakın şu Samileri” diyerek “Sümeroloji” koydurması ve yeni açılan bir bankaya Sümerbank adını verdirmesi hep Sümerlere olan ilgisinden gelmiştir.
Atatürk, Türklerin tarihinin ve dilinin Batı’nın uygun gördüğü gibi, İsa’nın doğumundan biraz önce başlamadığını, binlerce yıl önceye gittiğini ve Türklerin büyük bir kültüre sahip olduklarına inanıyordu. Bu inancını kendi uzmanlarımız tarafından araştırılmasını ve kanıtlanmasını ön gördüğü için yalnız Türk tarihi, kültürü ve dili araştırmalarını sağlayacak uzman yetiştirmek üzere kurdurduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne Sümeroloji bölümünü de açtırmış, yabancı eğitimcilerle bu konuda uzmanlar yetişmesini sağlamıştır. Ayrıca bu yetişen uzmanlara çalışmaları için gerekli yardımı sağlayacak Tarih ve Dil Kurumlarını oluşturtmuş ve bunların gelen hükümetlerin isteği doğrultusunda değil özgür araştırmalar yapabilmesi için bu kurumların sermayesini kendi vererek özerk yapmıştır.
Tam da bu noktada kitabın tarih dersi gibi bir eğitimle, insanlık tarihi ve Sümerler konusuyla başlaması da sanırım tesadüf değildir. Oğlunu Çanakkale Savaşı'nda şehit verdikten sonra, oğlunun mezarının bulunduğu ülkemize yerleşen, Avustralyalı ve eğitim sevdalısı Fred öğretmenin, Atatürk'ün öngördüğü üzere müfredata aldırdığı insanlık tarihiyle ilgili öğretileri ve sohbetleri o kadar muazzam ve güzel di ki adeta bu bölümlerin bitmesini hiç istemediğimi söyleyebilirim.
Kitap başından belli bir bölüme kadar oldukça detaylı ilerliyor ancak kitaba anlam katmadığını düşündüğüm bazı bölümlerin gereksiz uzatıldığını düşünüyorum. Çünkü o belli bölümden sonra, olaylar çok çabuk sonuca bağlanarak kafamda bir çok soru işareti oluşmasına neden oldu. Keşke o gereksiz detaylar yerine sonuca ulaşan bölümlerden önce neler olduğunu biraz daha okuyabilseydim diye düşünmeden edemiyorum.
Sonuç olarak yine de oldukça emek verilmiş ve araştırılmış, kurgu da olsa güzel bir roman ortaya çıkmış. Dipnotlarda yapılan açıklamalar da kaynaklarıyla birlikte oldukça tatmin edici nitelikteydi. Eğer elinizde bu kitap varsa bence bekletmeden hemen okuyun derim. Çünkü tarih kitaplarından okurken çoğu insanın sıkılacağı konular, kurguya öyle güzel yedirilmiş ki büyük bir keyifle ve hiç sıkılmadan okuduğumu belirtmeliyim. Ayrıca okudukça şaşırdım, şaşırdıkça bundan sonra daha ne olabilir ki diye daha da çok heyecanlandım. Kitapla kalın...
Notum : 9/10