Zil çalıyor. Trabzonspor şampiyon olmasına rağmen bir fenerli olarak hâlâ Trabzon maçlarının skorunu takip ediyor ve yenilmelerini diliyordum. Zararsız ve masum, bir tür kendimi tatmin etme olan bu durumdan, bu zil beni uzaklaştırıyor.
Bir ses geliyor; Kalın mı kalın, bir…devamıZil çalıyor. Trabzonspor şampiyon olmasına rağmen bir fenerli olarak hâlâ Trabzon maçlarının skorunu takip ediyor ve yenilmelerini diliyordum. Zararsız ve masum, bir tür kendimi tatmin etme olan bu durumdan, bu zil beni uzaklaştırıyor.
Bir ses geliyor; Kalın mı kalın, bir erkeğe ait. Karşımda dikilen, takım elbiseli adam bende tuhaf bir ürperti uyandırıyor. Beraber salona geçiyor ve ardından, bayramlaşmaya gelenlerin konu bulamayışlarına benzer bir hâlde, süzüyoruz birbirimizi. Albert Camus karşımda; o düşünürlere özgü duruş, hayattan bezgin bir surat. Mezardan kalkmış bir ölüyü andırıyor, fakat Camus olduğunu tüm hareketsizlikleri ile belli ediyordu.
"Mutluyum çünkü mutsuzlukları yaşadım" deyiverdi. Bu adam harbi kafayı yemiş bir yazardı. Okuduğum iki kitabı aklıma gelmesin mi birden. Kendimi şöyle bir toparladım. Tam o anda bana bir baktı ki utanıp gözlerimi yere indirdim. "Tersi ve yüzü, kitabında ne demek istediniz Allah aşkına" diye patavatsızca soruverdim. "Kitabı anlamamak, anlamaktır." Diye bir cevap vermesin mi! Kendimden utandım. Söylenecek ne vardı şimdi? Büyük bir yazarmış gibi söze başladım: "Sizin bu absürditeniz, valla bana gelmiyor. Şöyle bir paragraf okuyorum, tam diyorum anladım, çok hoş lirik, anlaşılır ifadeler kullanıyorsunuz.. Sonra birden tepetaklak, her şey anlaşılmaz ve zor oluyor. Cümleleriniz birden evren dışına kayıyor. Maddeyi tutarken, maddenin içinde hapsolup, o boşluğu betimliyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz?" Bir coşmuşum ki, Camus ezildi büzüldü karşımda... Yok olup bitti birden be. Ne dedik şimdi.
Değerli raf ailesi Albert Camus'u seviyorum mu sevmiyorum mu ben de anlamadım ama bu büyük adamı anlamaya bazen kafam yetmiyor. Paul Sartre'den daha cana yakın ve duygulu cümleler kurabiliyor ama bir tarafta da çok kafa yoruyor. Onun için en önemlisi basitlik. Dünyanın derinliğini de bu basitlikte anlamak istiyor. İnsanı bu basitlikte ele almak istiyor. Tanrı katına çıkıp, onu hâşâ elleriyle basamak basamak indirip; işte bu tanrınız demek istiyor. Öyle bir anlayışı var ki, sanki inanmayisinda bile bir inanç, bir tanrıyı aramışlık var. Tersi ve yüzü de beni bu düşüncelere itti. Diğer eserlerinde kullandığı ifadelerin bu kitapta yer yer geçtiğini görüyoruz. Camus için her şeyin başlangıcı şahsen bu kitap olmuş... Okumaya devam eder miyim Camus'u bilmiyorum.