Spoiler içeriyor
🚀Spoiler içeren kısma geçmeden önce geçenlerde okuduğum kitaptan bir yazı paylaşmak istiyorum. Filmden bağımsız olarak ilgi çekici bilgiler içerdiğini düşünüyorum, dileyenler okuyabilir. Spoiler içeren kısımda yazıya yeniden değineceğim. "İnsanların diğer canlı türlerine nazaran etkileşime daha yatkın oldukları fikri yeni değil.…devamı🚀Spoiler içeren kısma geçmeden önce geçenlerde okuduğum kitaptan bir yazı paylaşmak istiyorum. Filmden bağımsız olarak ilgi çekici bilgiler içerdiğini düşünüyorum, dileyenler okuyabilir. Spoiler içeren kısımda yazıya yeniden değineceğim.
"İnsanların diğer canlı türlerine nazaran etkileşime daha yatkın oldukları fikri yeni değil. Aristoteles'in "İnsan, doğası gereği sosyal bir hayvandır." sözünü duymayan kalmamıştır herhalde. Fakat şaşırtıcı bir şekilde, bu felsefi sezgiyi destekleyen biyolojik faktörler çok yenilerde keşfedildi.
Washington Üniversitesi'nden bir araştırma ekibinin 1997 yılında Journal of Cognitive Neuroscience adlı saygın dergide yayınlanan makalesi, bu yolda atılan en önemli adımlardan biriydi. Aslında tıbbi amaçlarla geliştirilen PET (pozitron emisyon tomografisi) cihazları bu dönemde yavaş yavaş nöroloji araştırmalarında da kullanılmaya başlanmış, bu sayede araştırmacılar beynin faaliyetlerini daha önce hiç görülmemiş şekilde gözlemleme şansı yakalamışlardı. Söz konusu araştırma ekibi, bu yeni beyin görüntüleme çalışmalarından faydalanarak şu basit sorunun cevabını arıyordu: İnsan beyninde her türden beyin faaliyetine dahil olan bölgeler var mı?
Psikolog Matthew Lieberman'ın 2013 tarihli kitabı Social'da özetlediği gibi, bu ilk analizlerin sonuçları "hayal kırıklığı" oldu: Buna göre, "tüm görevler sırasında faaliyete geçen az sayıda beyin bölgesi vardı, fakat bunlar beynin ilginç kısımları arasında yer almıyordu." Fakat araştırma ekibinin işi henüz bitmemişti. Çeşitli faaliyetler sırasında harekete geçen bölgeleri bulamayan araştırma ekibi, bambaşka bir soruyla yoluna devam etti: İnsan hiçbir şey yapmaya çalışmıyorken beyninde aktif olan bir şey var mıydı ve varsa bu neydi? Lieberman'ın "alışılmadık" bulduğu bu soru, araştırma ekibinin müthiş bir keşfiyle sonuçlandı: Herhangi bir bilişsel görevle meşgul olmadığımız zamanlarda muhakkak aktive olan bir dizi beyin bölgesi vardı ve aynı bölgeler, dikkatimizi bir şeye yönelttiğimizde devredışı kalıyordu.
Bu ağ hemen her görev sırasında devredışı kaldığından, araştırmacılar buna ilk başta "görevle devredışı kalan ağ" adını verdi. Biraz yavan kalan bu ismi daha sonra akılda kalıcı bir isimle değiştirdiler: "varsayılan ağ" [the default network].
İlk başta bilim insanlarının bu ağın ne işe yaradığına dair hiçbir fikri yoktu. Bu ağın devredışı kalmasına sebep olan pek çok görevi belirlemişlerdi (bu sayede ağın ne işe yaramadığını anlamaya çalışıyorlardı), fakat esas amacına dair pek az somut kanıt vardı ellerinde. Fakat yeterli kanıt olmamasına rağmen bilim insanları kendi deneyimlerine dayanarak birtakım çıkarımlarda bulunmaya başladılar. Bu öncü düşünürlerden biri de, az önce bahsettiğim Matthew Lieberman'dı.
Lieberman'ın anlattığına göre, deneyin bir parçası olarak tekrarlı bir faaliyet yaptırılan PET cihazındaki denekten bu faaliyeti sonlandırması isteniyor, sonra da varsayılan ağın görüntüleri çekiliyordu. Fakat denek bu sırada herhangi bir şeyle meşgul olmadığından, araştırmacılar varsayılan ağın sadece hiçbir şey düşünmediğimiz zamanlarda devreye girdiği gibi bir sonuca vardılar. Fakat herkesin kendinden bildiği gibi, beyinlerimizin hiçbir şey düşünmediği bir an neredeyse yoktur. Belli bir işle meşgul olmadığımızda bile, kesintisiz ve gürültülü bir uğultuyla oradan oraya uçuşan fikir ve kanaatlerle uğraşan beyinlerimiz her zaman aktif haldedir. Bu sürecin kendisinde nasıl işlediği üzerine düşünen Lieberman, arka plandaki bu faaliyet uğultusunun genelde az sayıda hedefe odaklandığını fark etti: "başkaları, kendimiz veya her ikisi birden." Yani varsayılan ağ, sosyal biliş [social cognition] ile bağlantılıydı.
Bilim insanları aradıkları şeyin ne olduğunu anladıktan sonra, varsayılan ağı oluşturan bölgelerin, sosyal biliş deneylerinde harekete geçen ağlarla "neredeyse tıpatıp aynı" olduğunu keşfetti. Başka bir deyişle, beynimiz çalıştırılmadığı zaman kendiliğinden sosyal hayatımız üzerine düşünmeye başlıyordu."
!! Spoiler bölgesi !!
*
*
*
*
*
*
*
*
*
🚀Film gayet akıcıydı ve izlemesi de aynı derecede keyifliydi. Ben filme başlamadan önce kapsüllerin aynı anda açılacağını tahmin etmekte ve filmin konusunu okurken yeterince dikkatli olmadığım için evli bir çift olduklarını düşünmekteydim. Senaryonun yolculuk boyunca zaman zaman didişen, zaman zaman felsefik tartışmalara giren çiftin az aksiyonlu maceraları şeklinde ilerleyeceğini zannediyordum. O yüzden ilk kapsül bozulduktan sonra bayağı bir şaşırdım.
🚀Jim abimizin oldukça yakışıklı, birazcık beceriksiz bir makine mühendisi (umarım ben öyle olmam) ve gerçekten zevkli bir erkek olduğunu kabul etmek gerek. Yaşadığı deneyimi zaman zaman hayal ediyorum, tek başıma bir yaşam gerçekten güzel olabilirdi. Pandemide bir benzerini yaşamıştım, başlarda her şey çok güzel ilerliyordu fakat filmdeki gibi bir noktada her şey sarpa sarmaya başlamıştı. Bence her ne kadar yalnızlığı sevsek de(ki ben bayılırım) bunun bir sınırı var ve sürdürülebilir değil. Henüz okumadıysanız girişteki yazıyı okumanızın tam sırası.
🚀Peki Jim'in yerinde siz olsanız ne karar verirdiniz o noktada? Veya Jim'den daha mı az veya daha mı çok dayanırdınız? Bence her ne kadar iradeli de olsak, kapsülü açmaya meyilli olduğumuz için iradesiz bir anımızda çoğumuz mutlaka açardı Aurora'nın kapsülünü.
🚀Ek olarak siz birisinin kapsülünü açmak isteseniz o kişi hangi özelliklere sahip olurdu?
🚀Aurora ablamız ise gerçekten güzel, popi mi popi ama kendi hayatını yaşayamamış, dünyada aradığını hiç bulamamış birisiydi. Bu yüzden de son çareyi öngörülemez bir maceraya atılmakta görmüş. Jim'de ne bulduğunu pek çözemedim ama gayet mutlu bir çift olarak gözüküyorlardı. Kendisi de durumdan oldukça hoşnuttu ve hayatında ilk defa yalnız hissetmediğini beyan ediyordu.
🚀Her şey böyle güzel giderken sebebin gerçekten de çok önemi var mı? Kapsül kaza sebebiyle açılsa veya Jim açsa ne fark eder? Hayatımız güzel giderken, bizi tanrı yaratmış olsa veya evrim sonucu oluşmuş olsak ne fark eder? Durumdan memnun olmasa böyle bir tepki vermekte çok haklı olurdu bana göre, ama var olan koşullarda adeta 180 derece dönmesi bana garip gelmişti.Jim yaptığı bencilliğin bedelini elbette ödemeliydi tabii. Ama bu yöntemle bedeli her ikisi de ödemiş oldu.
🚀Son olarak gemi mürettebatının kapsüllerin ayrı bir yerde olması ve mürettebat sayısının bu derece fazla olması (gemi kendi kendine rotasında seyrediyor) bence saçmaydı. İndikten sonra hiçbir işe yaramayacaklar ve inene kadar da bir iş yapmayacaklar.