👻 Her zamanki gibi incelemeye geçmeden önce ilerleyen bölümlerde değinecek olduğum ve yine filmden bağımsız olarak da ilgi çekici olabilecek bir yazıyı paylaşıyorum. 📓"Anımsayan benliğin karar verme gücünü kanıtlamak için, meslektaşlarımla birlikte tasarladığımız bir deneyde, soğuk-el durumu diye adlandıracağım (çirkin…devamı👻 Her zamanki gibi incelemeye geçmeden önce ilerleyen bölümlerde değinecek olduğum ve yine filmden bağımsız olarak da ilgi çekici olabilecek bir yazıyı paylaşıyorum.
📓"Anımsayan benliğin karar verme gücünü kanıtlamak için, meslektaşlarımla birlikte tasarladığımız bir deneyde, soğuk-el durumu diye adlandıracağım (çirkin teknik adı soğuk-basıcıdır) hafif bir işkence türü kullandık. Katılımcılardan, ellerini bileklerine kadar içlerine işleyecek kadar soğuk suya batırmaları ve sıcak bir havlu verilene kadar orada tutmaları istendi. Denekler bir klavye üzerindeki okları kontrol etmek için serbest ellerini kullanarak, deneyimleyen benliklerinden dolaysız bir iletişimle çektikleri acının kesintisiz bir kaydını oluşturdular. Ölçülü ama dayanılabilir bir acıya neden olan bir ısı seçtik: gönüllü katılımcılar tabii ki ellerini istedikleri zaman geri çekmekte özgürdüler, ama hiçbiri bunu yapmayı seçmedi.
Her biri iki soğuk-el denemesine katlandı:
Kısa deneme, 60 saniye boyunca elini 14°'lik suya batırmaktan oluşuyor ve acı verici ama dayanılmaz olmayan soğuk olarak hissediliyordu. 60 saniyenin sonunda, deneyi yapan kişi katılımcıya elini sudan çıkarmasını söylüyor ve sıcak bir havlu veriyordu.
Uzun deneme 90 saniye sürüyordu. İlk 60 saniyesi kısa denemeyle aynıydı. Deneyi yapan kişi 60 saniyenin sonunda hiçbir şey söylemiyordu. Bunun yerine bir vanayı açıp leğene biraz daha sıcak su akıtıyordu. Sonraki 30 saniye boyunca, suyun ısısı aşağı yukarı 1°, yani deneklerin acı yoğunluğunda hafif bir düşüş hissetmelerine yetecek kadar artıyordu.
Katılımcılarımıza üç soğuk-el denemesi yapacakları söyleniyor, ama aslında her biri farklı bir elle olmak üzere, yalnızca kısa ve uzun denemeden geçiyorlardı. Denemeler arasındaki süre yedi dakikaydı. İkinci denemeden yedi dakika sonra, katılımcılara üçüncü deneme için seçim şansı veriliyordu. Deneyimlerden birinin aynen tekrarlanacağını ve yaşamış oldukları deneyimi sol elleriyle mi yoksa sağ elleriyle mi tekrarlayacaklarını seçmekte serbest oldukları söyleniyordu. Tabii ki katılımcıların yarısı kısa denemeyi sol elle, yarısı sağ elle yapmıştı; yarısı kısa denemeyle, yarısı uzunla başlamıştı vb. Özenle kontrol edilen bir deneydi bu.
Deney, deneyimleyen ve anımsayan benlikler arasında, ayrıca deneyimlenen fayda ve karar faydası arasında çatışma yaratacak şekilde tasarlanmıştı. Deneyimleyen benliğin bakış açısından, uzun deneme elbette daha kötüydü. Anımsayan benliğin başka bir kanıya varmasını bekliyorduk. Doruk-son kuralı, kısa deneme için uzun olandan daha kötü bir anı öngörür; süre ihmali ise 90 saniyelik acı ile 60 saniyelik acı arasındaki farkın yok sayılacağını öngörür. Bu yüzden katılımcıların uzun deneme hakkında daha olumlu (ya da daha olumsuz) bir anıları olacağını ve onu tekrarlamayı seçeceklerini tahmin ediyorduk. Öyle yaptılar. Uzun denemenin son evresinde acılarının azaldığını bildiren katılımcıların tam olarak %80'i onu tekrarlamayı seçerek, beklenen üçüncü denemede 30 saniye boyunca gereksiz acı çekmeye hazır olduğunu bildirdi.
Uzun denemeyi tercih eden denekler mazoşist değildi ve kendilerini en kötü denemeye maruz bırakmayı kasten seçmediler; sadece bir hata yaptılar. Onlara, "Elinizi 90 saniye suda tutmayı mı yoksa yalnızca ilk kısmını mı yeğlersiniz?" diye sorsaydık, elbette kısa seçeneği tercih ederlerdi. Ancak bu sözcükleri kullanmadık ve onlar kendilerine doğal geleni yaptılar. Anısı en az itici olan denemeyi tekrarlamayı seçtiler. Denekler iki denemeye maruz bırakılmadan önce hangisinin daha uzun olduğunu gayet iyi biliyorlardı.
Kararları basit bir sezgisel seçim kuralına bağlıydı: hoşuna gitme düzeyinin en yüksek ya da hoşuna gitmeme düzeyinin en düşük olduğu seçeneği seç. İki seçenekten ne derece hoşlanmadıklarını bellek kuralları belirliyor, bu da seçimlerini belirliyordu. Soğuk-el deneyi de benim eski iğne bulmacam gibi, karar faydası ile deneyimlenen fayda arasındaki bir uyuşmazlığı açığa çıkardı."
👻 Bugün lebenslüge'yi Üsküdar'da arar iken uzunca bir süre bulamadım. Boş boş oturmayayım diye de bu incelemeyi yazmaya başlayayım dedim ama çok yürüdüğüm için pilim bitmişti. Neyse ki enerjik mi enerjik lebenslüge'miz sonradan beni bulmayı başarıp incelemeyi tamamlamama yetecek kadar enerjiyi bana transfer etti.
👻 Söz konusu filmi pandemi döneminde bir arkadaşımla birlikte izlemiştim, tüm detayları net olarak hatırlamıyor olsam da bir takım karşıt görüşler belirteceğim için bu yazıyı yazıyorum. Arkadaşım, herkes gibi filmi çok beğendi, hatta benim beğenmeyip burun kıvırmama laf etti. Ben ise karşılaştığım herkesin aksine filmi tatmin edici bulmadım. Bunun nedenleri üzerine bir miktar düşündüm ve tahminlerimi sunabilecek bir hale geldim.
📝İspanyol yapımları ile çok haşır neşir olmamam. Dil olarak da kulağıma çok hoş gelmiyor ve ister istemez film izlerken bu durumdan etkilenmiş olabilirim.
📝 Büyük bir beklenti ile izlemiş olmam. O ara film seçimlerini genelde arkadaşım yapıyordu, öncesinde The Platform'u izlemiş ve oldukça beğenmiştik. Bu filmin de çok övüldüğünü ve kesin izlememiz gerektiğini söylemişti. Ama asla beklentimi karşılamadı.
📝Filmin nispeten sakin bir tempoda ilerlemiş olup yalnızca sonlarında şaşırtma faktörünün hat safhaya çıkmış olması. İnsanlar çoğunlukla bir film veya kitabın genel ilerleyişindense sonuna daha çok dikkat edebiliyorlar. Örneğin bu filmin sonunu kötü bulan birisine rastlamak oldukça güç olup bu nedenle de filmin beğeneni de boldur. Farklı bir örnek için ise Grange'ın "Ölü Ruhlar Ormanı" isimli kitabına bakılabilir, kitap son bölüme kadar aşırı sürükleyiciydi, adeta sizi farklı dünyalara götürüyordu fakat yorumunu okuduğum çoğu kişi sonunu tatmin edici bulmayıp kitap hakkında olumsuz yorumlarda bulunmuşlardı. Yine benzer bir örnek için Game Of Thrones düşünülebilir. Yukarıdaki yazıyı okumadıysanız okumanın tam zamanı.
📝Ben de ara sıra sonlara çok değer atfediyor olsam da, sonunun bizde hayalkırıklığı yaratması sebebiyle hakkını vermemiş olduğumuz kitap ve filmlerin hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Belki karşıt görüş bildirenler olacaktır ama bu tarzdaki asıl ve tek numarası sonunda olan yapımların overrated çıkma olasılığı kayda değer oranda yüksek olup benim ilgimi pek çekmemektedirler.