Spoiler içeriyor
Sevme Sanatı / Bir Eylem Olarak Semek Selamun aleyküm dostlar. Eğer bir gün, osmanlının son dönemlerindeki gibi kendime ait, müfredatı mebden bağımsız bir okul açsaydım, büyük ihtimalle : okul derslerinden kredisi en yüksek olanlardan birini, bu kitap ve bu kitabın…devamıSevme Sanatı / Bir Eylem Olarak Semek
Selamun aleyküm dostlar.
Eğer bir gün, osmanlının son dönemlerindeki gibi kendime ait, müfredatı mebden bağımsız bir okul açsaydım, büyük ihtimalle : okul derslerinden kredisi en yüksek olanlardan birini, bu kitap ve bu kitabın konusu üzerine yapardım. Pekala, çok mu abartıyorum?
Hayır abartmıyorum. İnanın ciddi manada bu kitabı okuduktan sonra dedim ki "arkadaş biz milletçe sevmeyi bilmiyormuşuz" . Üstelik bu sevgi denilen şey, sadece gelecekteki partnerinle sınırlı olan bir şey de değil. Sevdikçe ve sevme sanatını öğrendikçe, kendi varoluşuna yaptığın yolculuk anlam kazanmaya başlıyor. Üstelik sadece senle başlayıp bitmiyor. Çevrendeki bütün varlıklara karşı, kuvvetli bir his geliştiriyorsun. Bu his ; kimi zaman seni kardeşçe yaşaman gereken iş arkadaşlarınla olan ilişkilerine götürürken, kimi zaman da tanrıya olan inancına kadar seni götürüyor.
Şimdi tabi konumuz bir türev olmadığı için, böyle şeyler size çok hayal ürünüymüş gibi gelebilir. Şimdi bahsedeceğimiz sevgi hakkındaki sözler ve düşünceler sanki boş öğütlermiş gibi gelebilir. Açıkcası oturup da bütün derslerini kaçırdığın vizene hazırlanırken ya da ay sonuna kadar kirayı nasıl çıkaracağını düşünürken veya üniversite sınavının iyice yaklaşması seni git gide zorlarken, bu tür laflar ve sevgi üzerine düşünmek hep ikinci plana atılıyor. Çünkü zaten sevgiyi hep biliyormuşuz gibi davranıyoruz.
Oysa gerçek manada sevgiyi bir sanat gibi işleyip, sabırla ve inançla yaptığımızda, hayatımızdaki çoğu sorununda bu yoldan geçtiğini anlayacağız.
Çünkü sevgiden bahsetmek aslında en temel gereksinimden ve en gerçek gereksinimden bahsetmektir. Dolayısıyla yaşamla ilgili en temelden şeyleri öğrenmeye başlamadığından, karşına çıkan sorunlarla baş edebilme yöntemlerinde bazı eksikler olduğunu ve bir şeylerin iyi gitmediğini anlayacaksın. Aslında her şeyi doğru yapıyor gibi hissediyorsundur ama yıllar boyunca yönlendirildiğinin ve en gerçek gereksinimi atladığın için pürüzler çıktığının farkında değilsindir. En sonunda koca bir hayat, içindeki inanca yapılmamış yolculuğun verdiği ruhsal tatminsizlik ve sıkıntı ile kasılmaya başlar.
Pekala, bu sevgi nedir? Nereden başlamalı? Ben niye böyle uzaydan gelen yeni bir kavramı anlatıyormuş gibi heycanlıyım?
Şöyle ki sevgili Erıch Fromm diyorki, sevgi aslında çoğumuzun yalnızlık dürtüsünden kurtulmak için sığındığımız bir ihtiyaçtır. Çoğumuz bu ihtiyacı sadece "sevilme " olarak algılıyoruz ve sevgiden anladığımız hep "almak eylemi " oluyor. Bundan dolayı gerekli bir sevgi için, güzel - endamlı - çekici / yakışıklı - güçlü - parası çok olan biri olursak eğer, sevilebileceğimizi ve bu yalnızlık dürtüsünden kurtulup gerçek sevgiye ulaşacağımızı sanıyoruz.
Yani biz yeteri kadar güzel, yetenekli ve iyi olursak, alıcımız çoğalır ve her halükarda seviliriz gibi bir algı oluşuyor.
Halbuki sevgi, bir" vermek" eylemidir. Tabi şimdi bu vermek eylemini de farklı şekillerde tanımlayabilirsiniz. Örneğin sizin sevginiz tüccar zihniyetli bir sevgiyse : (Ki kapitalist topluma doğru kayarken, çoğumuz böyleyiz.) yani size göre birini seversiniz ve o da sizi sever. Karşıklı iş birliği içinde olmuş olursunuz. Fakat eğer sevgiyi böyle algılarsak, yıllar boyu kendimize uygun "Bay mükemmeli" ya da "Bayan mükemmeli " aramakla ve iyi bir ticari iş yapmayı ummakla geçer. Yani bizim için asıl mesele, karşıdaki kişiyi sevmek değil onunla iyi bir ticaret yapmak olur. İki taraf da sonunda piyasadaki en kullanışlı nesneyi (insanı) bulduğunda "aşık" olduklarını zannederler.
Pekala, çoğumuz zaten bunun doğru bir fikir olduğunu düşünürüz. Ama karşıdaki kişi alış veriş yapılan bir makine olmadığından, ruhsal sıkıntılar, anlaşılmayı umduğu anları ileride sizden bekler. Fakat halbuki siz başlangıçta böyle sıkıntılar için anlaşma yapmamışdınız. En kullanışlı nesneyi almıştınız. O yüzden tahammül azalır ve size göre ticaretin verimi ve iş kalitesi düştüğünden, karşıdaki kişiye olan saygınız ve anlayışınız yavaş yavaş tükenmeye başlar. Ondan sonra yeni bir iş arayışına girişirsiniz. Çünkü insanoğlu, başlangıçta da dediğimiz gibi yalnız kalma dürtüsünü bastırmak için sevgiye ihtiyaç duyar ve bu en temel olan sevgi gereksinimini kullanmayı bilmediği için, sürekli başa sarıp durur. Sorsan doğru kişiyi (nesneyi) arıyordur ama aslında sevgiyi aradığını ve istediği şeyin kendi içinde olduğunun farkında değildir.
Bir ömür boyu güç, para ve cazibe için çalışır ve zamanını asla sevgiyi öğrenmek için harcamaz.
Kişi, başlangıçta olan yalnızlığını aşıp bütünlüğe ulaşamadığından ve kendini tamamlayamadığı için, yalnızlığını ona unutturan şeyler yapmaya yönelir. Mesela cinsel birliktelik, madde kullanımı ya da sürekli ucuz aşk romanları okuyup, aşk filmleri izlemek kişiyi kısa anlarla yalnızlığından uzaklaştırır. Ama bu uzun vadeli olmadığından kişi, sürekli bir kavga halinde kısır döngü içinde hareket eder. Bunların çoğu bireyci yaşadığını ve düşüncelerine bireyci ulaştıklarını düşünürler. Onlara göre tek kendileri önemlidir ve geriye kalan her insan onların amacı için bir "araçtır ".
Böylece fabrikadan çıkan standart mallar gibi, insanlarda tek tipleştirilir ve toplumun sevgisine, temel sevgiye, insanların aslında onun için sadece bir "araç " olmadığını, her insanın ayrı bir amaç ve dünya taşıdığını fark etmezler. Böylelikle bir ömür boyu içlerindeki sevgiyi kimseye vermeye layık görmediklerinden, gerçek sevginin kıyısından bile geçmemiş bir hayat tükenir.
"Sevgi, kişiyi diğer insanlardan ayıran duvarları yıkan ve onu diğerleri ile birleştiren, insan içindeki etkin güçtür. "
Pekala, gümüzdeki "sevgiyi vermek " algısının sık rastlanılan durumlarına baktığımıza göre, gerçekten sevgiyi vermenin, ne demek olduğuna bakabiliriz.
Aslında üretici bir kişilik için vermek, tümden farklı bir anlam taşımaktadır. Verme sırasında gücümü, zenginliğimi ve kudretimi hissederim. Verdikten sonra ticari sevgideki gibi bir yokluk hissetmem. Çünkü sevgiyi verdikçe çoğaldığımı ve kendi içimdeki gücü daha iyi duyabildiğimi fark ederim. Kendi kabıma sığmadığımı, verdikçe canlılığımın gücü arttığından yaşadığımı hissederim.
Verirken karşıdakinin yaşamına ilgimi, üretkenliğimi ve emeğimi verirken bu aktardığım şey bana geri yansır. Böylece insan vermekle, karşıdaki kişiyi de "veren kişi" yapar. Bu iki kişi böylelikle yaşama yeni bir şey getirmenin sevincini bölüşürler.
Ama şöyle bir sıkıntı var ki, bir şeyi verebilmen için, üstelik bunu üretkenlik ve canlılık ile yapabilmen için bunun sende olması gerekir. Şimdi "herkesin içinde sevgi var " safsatasından daha önemli şeyler gerektiriyor bu. Çünkü herkesin içinde kendi yalnızlığına karşı direnmek için refleks olarak geliştirdiği bir "sevilme, sayılma" duygusu var. Sende sadece bu refleks aşamasındaki duygu bulunurken, başkasına veremezsin. Üstelik verdiğini zannederken, aslında o kişiye bağımlı olmuşsundur ve artık senin ona ihtiyacın vardır. Halbuki gerçek sevgide ona ihtiyacın olmadan onu seversin. Yoksa diğer türlü bu karşıdaki kişide yanılsama yapmaz ve sevgin bir şanssızlık olur.
Peki o zmna bu içimizdeki sevgiyi nasıl zenginleşitirebiliriz? Aslında bize hiç uzak olmayan bir şey. Tamamen kendimize dönmek ve kendimizi sevip, olgunlaşmaktan, kendi sorumluluklarını yerine getirip, ayrı bir birey olarak yaşama katlanabilmekten, yalnız başına kalmayı başarabilmekten geliyor. Mesela reddedilmeyi ve herkes tarafından onaylanmayacağını da öğrenmelisin. Kendi kendini sevebilen ve gereksinimlerini başkası olamadan yerine getirebilen birinin, ilk önce kendine duyduğu inanç ve sevgi çok olduğundan, başlangıçtaki bağımlı ve ihtiyaç odaklı sevgi ona göre değildir. Zaten o sevginin de yanılsamaları görülmez.
Ancak bu şekilde kendine olan güveni, olgunluğu, karakteri tamamlanmış bir insan ; ilişkideki sorumluluklarını da yerine getirebilir, canlılığını ve üretkenliğini, korkuları ve yalnız kalma duygusu olmadan karşısındakine verir. Böylece dediğimiz gibi karşı taraftan da kendi sevgisinin yanılsamalarını görüp, ne ticari bir ilişkinin bulvarında yaşar ne de bağımlı ve ihtiyaç odaklı bir tür nevroz etkisine kapılır. Tamamen bir bütün haline gelebileceği bir sevgiyi kucaklamış olur. Kendi insani güçlerini ele geçirmiş, amacına ulaşmak için kendi gücüne güvenme yürekliliğine sahip olan kişidir.
Yani anlayacağınız sevgi dediğimiz şey, kendimizi geliştirmekten daha ileriye taşımaktan ve sorumluklarımızı yerine getiren bir birey olmaktan geliyor. Çünkü sorumluluk aslında başka insanların gereksinimlerine verdiğim yanıttır. Ve ben her sorumluluğumu yerine getirdiğinde aslında insanlara yanıt vermiş oluyorum. Sevgi sanatında da, en temel şey sevgini göstereceğin kişiye karşı ilgili olman, ynai onun sorularını, sorunlarını duyman ve onlara yanıt vermendir. Tabi bu arada bu ilgini ve yanıtlarını sağlıklı sürdürebilmen için bilgiye ihtiyacın vardır. Yani mantıklı bir düşünceyle temellendirilmiş ilgiye ihtiyacın vardır. Yoksa sevgin kör kalır.
Aynı şekilde bu sorumlukların yanında karşıdaki kişiye karşı saygı da olmazsa eğer, bu ilişki kolayca kendine bağlama ve zorbalığa dönüşebilir. İki taraf da farkında değildir ama mozaşist ve sadistlik bir kutuplaşma içerisinde olurlar. O yüzden aslında sevmek ; karşıdaki kişiyi olduğu gibi görebilme yetisini, onu özgün bireyselliği içinde fark edebilmeyi belirtmektir.
"Ben sevdiğim insanın bana hizmet etmesini değil, dilediği gibi büyüp gelişmesini isterim. Eğer bir başkasını seviyorsam onu bir nesne olarak, değiştirerek değil de olduğu gibi alırım ve kendimi onunla bir kılarım." kuramı etrafında şekillenmelidir.
Not : karakter sınırı aşıldığı için diğer kısım, bağımsız gönderi olarak paylaşılmıştır. Hemen altta veya profilden ikinci kısmı bulabilirsiniz.