Spoiler içeriyor
Dünyayı keşfetme hevesiyle yanıp tutuşan Van, Terry ve Jeff'in Kadınlar Ülkesi'ne yaptıkları geziyi konu alıyor kitap. Ana kahramanlarımızın yalnızca kadınlardan oluşan bir toplumun nasıl olacağına dair yürüttükleri önyargılı fikirlerle başlıyor hikaye. "Kadın soyut düzlemde gençtir ve dahası çekici olduklarını varsayarız.…devamıDünyayı keşfetme hevesiyle yanıp tutuşan Van, Terry ve Jeff'in Kadınlar Ülkesi'ne yaptıkları geziyi konu alıyor kitap. Ana kahramanlarımızın yalnızca kadınlardan oluşan bir toplumun nasıl olacağına dair yürüttükleri önyargılı fikirlerle başlıyor hikaye. "Kadın soyut düzlemde gençtir ve dahası çekici olduklarını varsayarız. Yaşlandıkça her nasılsa sahneden inip çoğu zaman özel mülkiyete geçerler ya da tamamen ortadan kaybolurlar." diyor 27. sayfada Van. Ama bu kadınlarda onu şaşırtan bir şey var, bu ülkenin "yaşlı" kadınları hiç de sahneden inmiş değiller. Çoğu hala ağır işlerde çalışabilecek kadar atletik ve zeki kadınlar. Bunun yanında bu ülkenin kadınlarında onların zihninde oluşan şekliyle bir "kadınsı çekicilik" yok. Buna karşın hepsi dingin bir güzelliğe sahip. Bu noktada yazar "Nasıl oluyor da tamamı kadınlardan oluşan bir toplum 'kadınsılıktan uzak' olabiliyor?" sorusunu yöneltiyor. Belki de bunun sebebi bugün kadınsılık atfettiğimiz özelliklerin kadınlıkla hiçbir alakasının olmayışıdır. Devamında kahramanlarımız ülkeyi tanımaya ve kendi toplumlarını da onlara tanıtmaya başlıyorlar. Bu noktada benim en çok ilgimi çeken bu kadınların inanışlarını ve tüm yaşamını kaplayan pür "kız kardeşlik" ve ulvi "annelik" kavramları oldu. Onlar için kutsal olan şey annelik ama eğer anne olmaya veya çocuk büyütmeye uygun olmadıklarına karar verilirse içlerindeki bütün çocuk hasretini bastırıp bu karara saygı duyacak kadar önemsiyorlar anne olmayı. Üstelik ülkede her şey çocuklara onları zorlamadan bir şeyler öğretecek, ilgi alanlarında iyi bir eğitim verecek; onlara bilgelik, sevgi, saygı ve kızkardeşlik öğretisi aşılayacak şekilde planlanmış. Yani annelik ve kızkardeşlik sadece bireyle yahut aileyle ilgili değil, tüm toplumla ilişkili. Kitapta ilgimi çeken bir diğer konu, bu toplumda kendilerini yabancı hisseden üç kaşifimizin kendi aralarında hissettiği dayanışma oldu. "Ayrıca erkek geleneği iki bin küsür yıldır devam eden adamlar olarak, kadın geleneğinden gelen bu çok daha kalabalık birliğe karşı küçük ama sağlam bir birliktik." diyor anlatıcı karakterimiz Van. Bu kısmı okurken şöyle bir not düşmüşüm: "Erkeklerin topluma ve toplumun beklentilerine yabancılıkları bir çeşit 'kardeşlik' hissetmelerine sebep oldu. Belki de bizleri "kadın dayanışması"na yiten aynı yabancılıktır." Kitapla ilgili daha söylenecek bir çok şey eminim bir o kadar da benim kaçırdıklarım var. Ama şunu söyleyebilirim toplumca kadına dayatılan roller gayet akıcı bir üslüp ve kurguyla eleştiren kitap eğer sosyolojiyle, feminizmle, ütopyalarla veya yalnızca "kadın olmak" la biraz ilgileniyorsanız favorilerinizden biri olmaya aday. Eğer kitabı okuduysanız ve atladığımı düşündüğünüz bir kısım, katıldığınız ya da katılmadığınız bir cümle varsa yazın. Başka bir okurun bu kitapta gördükleri hakkında konuşmak eminim çok keyifli olacaktır.