Jean Brun tarafından kaleme alınan, kaynakları oldukça dağınık olan Stoacılık için nadir bulunan derli toplu kitaplardan birinin ismidir. Akımın farklı dönemlerini çağdaşlarıyla kıyaslayarak yorumlayan kanımca en azından logos hakkında dişe dokunur bilgiler edinilebilecek kitaptır. Stoacılık’ı biraz kızartacağım. Bu ideolojiyi ağır…devamıJean Brun tarafından kaleme alınan, kaynakları oldukça dağınık olan Stoacılık için nadir bulunan derli toplu kitaplardan birinin ismidir. Akımın farklı dönemlerini çağdaşlarıyla kıyaslayarak yorumlayan kanımca en azından logos hakkında dişe dokunur bilgiler edinilebilecek kitaptır.
Stoacılık’ı biraz kızartacağım. Bu ideolojiyi ağır bir şekilde benimsemiş arkadaşlar gönderimi geçebilir.
Bu felsefeye gönül verenler bir yandan çok gelişmiş bir ahlaki üstünlüğe erişmeye çalıştıklarını iddia ederken öbür yandan da en kanlı Roma imparatorlarından biri olan Marcus Aurelius'u kendilerine örnek almak gibi bir çelişki yaşarlar.
Aurelius'un döneminde masumların kanının oluk oluk aktığını bilmeyen bu arkadaşlar sabah ve akşam Meditasyonlar'ından alıntılarla örneklendirmeler yaparak çevrelerindekilerin kafasını yerler. Aurelius Makromanya ve Sarmatya'ya karşı bir sefer düzenlemişti. 14 yıl süren bu seferde sivillere karşı işlenen şiddet o kadar büyük boyuttaydı ki Roma sanatını değiştirdi. Eskiden onurlu ve başı dik Roma askerlerini stilize resmeden zafer sütunları, bu savaştan sonra yerini katledilen sivillerin resmedilmesine bırakarak bir tür yeni realizm akımına dönüşmüştü.
bakınız: http://omeka.wellesley.edu/piranesi-rome/exhibits/show/column-for-marcus-aurelius/violence-and-history
Cermen kabilelere karşı toplu nüfus kıyımları, büsbütün kitleleri ortadan kaldırmak, aileleri parçalara ayırmak, köyleri ateşe vermek, kitlesel tecavüz ve köle almak o kadar sıradanlaşmıştı ki generaller bunu artık kamusal düzenin bir gereği olarak görüyordu. Yaşamdan bütünüyle arındırılmış imparatorluk toprakları alışılmış bir görüntüydü. Bunları bizzat savaş meydanında yöneten Marcus Aurelius alınan kölelerden o kadar bezmişti ki artık önceden alınıp nüfusa entegre edilen kölelerle birlikte yeni kölelerin tamamının sürgün edilmesi emrini vermişti.
bakınız: https://books.openedition.org/efr/4875?lang=en
Meditasyonlar kitabını da bu dönemde yazdı. Heralde "hayatın güzelliğinin tadına varın, yıldızlara bakın ve kendiniz onlarla birlikte koşarken hayal edin" derken burada köleleri koşmaktan bahsediyor olsa gerek. Aurelius döneminde Hristiyanlara karşı zulüm de sayı ve şiddet bakımından artmıştı. Roma kolezyumunda Hristiyanlar halka açık şekilde periyodik olarak idam ediliyordu. Örneğin ikinci yüzyılın sonlarında veba bittiğinde Pagan tanrılara dua etmeyi reddeden binlerce Hristiyanı Aurelius bizzat kolezyumda idam ettirmişti. Hristiyanlar sürgün ediliyor, kelleleri uçuruluyor, ibretlik diye herkesin önünde vahşi hayvanlara parçalattırılıyor (evet o Asteriks'te sık sık duyduğunuz "aslanlara atın!" gerçektir ve Aurelius'un döneminde de bol keseden uygulanmıştır), işkence görüyor ve hapse atılıyordu. Bir Hrsitiyanın mahkemeye çıkartıldıktan hemen sonra hapse atılması standart prosedürdü. Ayrıca Hristiyanları pazar ve umumi hamam gibi halka açık alanlardan menetmek bu dönemde resmiyete bürünmüştü. Hristiyanlar eğer dinden çıkmazlarsa idam ediliyorlardı ancak çoğu zaman çıktıktan sonra da ediliyorlardı. Öyle bir hal almıştı ki artık azizler varsayılan olarak şehadeti bekler hale gelmişlerdi.
bakınız: https://en.m.wikipedia.org/wiki/Persecution_of_Christians_in_the_Roman_Empire#Marcus_Aurelius_to_Maximinus_the_Thracian (Kaynak güvenilir gözükmediyse konu üzerine ek kitap okuyabilirsiniz.)
"Filozof İmparator" adıyla gurur duyulan Marcus Aurelius'a aşık olmadan önce Stoacılık felsefesini “muazzam” sınıfına sokan insanlar bu ideolojinin kökenlerini bir kere daha okuyup araştırmalılar.