Spoiler içeriyor
İlk önce şundan bahsedeyim ki, 7 güzel adam yaklaşık 40 bölüm ve ben her bölümünü ayrı ayrı izleyip, sizlere hem bölüm hakkında yorumlarımı söyleyeceğim hem de o hafta ya da o gün okuduğum ve bende yeri olan güzel şiirlerden mısralar…devamıİlk önce şundan bahsedeyim ki, 7 güzel adam yaklaşık 40 bölüm ve ben her bölümünü ayrı ayrı izleyip, sizlere hem bölüm hakkında yorumlarımı söyleyeceğim hem de o hafta ya da o gün okuduğum ve bende yeri olan güzel şiirlerden mısralar paylaşacağım, onlar hakkında da yorum yapacağım. Arada bir kendi şiirlerimden de iki üç dize paylaşabilirim. Yani böyle tamamen bir şiir Günlüğü niyetine kullanacağım. Şimdiden keyifli okumalar 🤗
Şimdi diziye gelirsek eğer bir kere zaten şairler şehri maraş da geçiyor ve ben her o maraş sokaklarını dizi de gördüğümde içim burkuluyordu. Yani ciddi anlamda ağlayasım geliyordu. Çünkü şuanki hali paramparça, bombalanmış bir şehir gibi. Aynı depremden etkilenen diğer on il gibi. Ama aynı zamanda dizide geçen şairler o kadar naif ve güzellerdi ki, içimden maraşa sessizce diyordum ki "Ağlama maraş, az daha dayan üstünde yatan cesetlere, bak evlatların sen hasta olsan bile yine seni başka yüreklerde yaşatıyor. Sen ölüm döşeğinde yatsan bile, şimdiye kadar topraklarında büyüttüğün çocuklar senin rengarenk yazmalarını taşıyor. O yüzden içini ferah tut. Evlatların seni sonsuzluğa taşıdı. "
Aslında bende galiba Malatya için aynılarını söyleyebilirim, ya da hepimiz ülkemiz için onu hala ayakta tutacak şeyler yaptığımızda aynısını söyleyebiliriz. İşte o zaman hiçbir yıkım, kan, ayrılık bizi doğduğumuz ve onun için emek verdiğimiz topraklarımızdan ayıramaz. Ve Erdem Beyazıt'ın şu sözleri tam yerini buluyor,
"Altımızdan kayan bu ölü şehri durdursana.."
Tabi ilk bölümden her yazarı tam anlamıyla tanıyamadık ama kesit kesit onlar hakkında fikir sahibi oldum. Mesela, yahu Erdem Beyazıt sen niye bu kadar tatlısın? Tam bir şair. Yani şairlik, o ettiği naif laflar ve güzel mısraların ondan çıktığı çok belli. Bütün varlığıyla tam bir sanat insanı. Kalp kıramıyor, gönül incitmiyor ve öyle sessizce ama aynı zamanda büyük bir gürültüyle yaşayıp gidiyor. Favori şairim kendisi şuanlık ama tabi ben Cahit zarifoğlunu veya Nuri Pakdili ileride daha çok seveceğimi düşünüyorum ama hadi bakalım.
Çok ayrıntı kısımlara girmeyeceğim ama bu bölümde sevdiğim birkaç yeri paylaşabilirim,
1-) "Evlilik bir sanattır Cahit. Yaşamanın sanatı. " Bunu söyleyen orta yaşlı amcamız tam olarak kimdi bilmiyorum ama bana aşırı güzel geldi söz.
2-) "Bütün ganimetimiz ceketimizle bir kitabımız Erdem. Onları da kaybetmeyelim. "
Depremden önce çeşit çeşit eşyalar biriktirme, işte yok onu al, bunu al, şu da sende kalsın.. Gibi eşya bağımlılığına dönüşmüş bir hayatım varmış. Çünkü korkudan yalın ayak, üstünde geceden kalma bir pijamanla dışarıya çıktığında ve üstelik çıplak ayakların karlara batarken, anlıyorsun ki yaşamak dediğin mesele aynı kıyafetinin 30 çeşidinden olması değilmiş. Çünkü bir anda hepsi toz olabiliyormuş. O yüzden maddi hayatlara çok bağlanmamak lazım. Nuri abimizin dediği gibi insana şöyle kafası paslanmasın diye bir kitap ve bir de soğuktan ölmemek için bir ceket yetermiş. İnsan dediğin böyle de yaşarmış.
3-) - Doğru kişi belki de hayatına girmemiştir Zehra.
+hayatıma çoktan belki de girmiştir ama kader izin vermemiştir.
-kader izin vermediyse demekki doğru kişi değilmiş Zehra.
Şimdi bu laflar niye bu kadar güzel? Çünkü kendimle çok bağdaştırdım ve eminim çoğumuz hayatımızda en az bir defa bu durumu yaşamışızdır. Bazen bir şeyler olur, bir insanın kaderin olduğuna falan inanabilirsin, sonra sen bir şey söylersin, sonra o söyler ya da söylemezsiniz ve birden ya biz olursunuz ya da olmazsınız. Olmadığında galiba artık bitmiş bir hikaye için ısrar etmek değil de, doğru kişi olmadığına inanmak gerekiyor. Çünkü hayat zaten sana onu eğer doğru kişiyse yarın öbür gün yine getiriyor. Kendini yıpratmaya, olmayanı oldurmaya lüzüm yok.
Yani diziyle ilgili bu kısımlar güzeldi. Ayrıca Cahit Zarifoğlu ile Erdem Beyazıt'ın bernaer yağmur altında şiir okudukları sahne de, içimde bazı yangınların olduğu doğrudur.
Şimdi birkaç şairden alıntılar yapacağım,
Şükrü Erbaş //
"Yaşamak desen değil, ölmek desen değil
Bir Araf, tam şuramda.. "
Son zamanlarda böyle o hani bitmişlik hissi var ya, tam olarak buydu.
"Bütün yükseklerden bağırıyor ; ölmeyeceğim!
Ölüler bütün aşağılardan el çırpıyor ; Ölmeyeceksin! "
Nurullah Genç //
Her gün ufka baktım ve aynalara
Sen hangi
Gölgenin yüzünde aradın beni
Her gün bir defa dokundum kalbine gök kuşağının
Sen kimin
Neresinde yitirdin ırmaklarını
Her gün kuşlarla konuştuk dağların yüklenmediği
Işığın yeryüzü kandillerini
Sen neden
Karanlığı sevdin ellerin gibi
Her gün alnıma işaret bıraktı ay ve yıldızlar
Sen neden
Görmedin yüzümde kaybolan şehirleri
...
Şimdi ben buna benzer Nurullah abinin izinden yazıyorum,
Sen
Sıcak bir sevgi bıraktım gözlerine
Sen neden
Perde çektin yüreğimin yağmurlarına
Kor çöller kavuşmuş şimdi gözlerine
Sen neden
Kavrulup da susuz kaldın gecelerimde
Yitirdim güzel sözlerimi
Vuslat falan değildi hikaye
Sen hangi
Kış günlerinde yalın ayak ezdin de soldurdun beni
Evet, benden de böyle bir şey çıktı. Bu arada sizler de bu temada yine yorumlara yazabilirsiniz.
Selametle ve şiirle kalın dostlar ''' görüşmek üzere :)
Ayrıca son olarak diziyi bana öneren @hmmmmm a da teşekkürler. 💃