💡Artık ışık sevmiyorum. Okuyacakların şimdiden gözlerine sağlık, kolay gelsin. 🪔🕯Gölgeye övgü 🎴 Kitabi okudukça kitabın ismiyle konusu anlam kazandı bende. Evet, okudukça ciddileştim, derinleştim. Yazarı anlamaya çalıştım, sanki dert döküyor gibiydi, sadece Japon mimarisini anlatmıyor, aslında derin bir iç geçiriyor.…devamı💡Artık ışık sevmiyorum.
Okuyacakların şimdiden gözlerine sağlık, kolay gelsin.
🪔🕯Gölgeye övgü 🎴
Kitabi okudukça kitabın ismiyle konusu anlam kazandı bende. Evet, okudukça ciddileştim, derinleştim. Yazarı anlamaya çalıştım, sanki dert döküyor gibiydi, sadece Japon mimarisini anlatmıyor, aslında derin bir iç geçiriyor.
Ve kitap devam ettikçe, sonunda biraz olsun benim gibi düşünen yabancı bir yazar dedim.
Galiba eski japonlari sevdim. Doğu'yu sevdiğim kadar.
Genel olarak japonların, (hani tuvalette bile derin düşünmeye odaklı) Japon biraderlerin, derinliği sevdiğini görüyoruz. Has japonların.
Kitabın ismi gibi, gölgelerden derinliklerden sahte parıltılardan değilde hakiki tozlardan bahsediyor.
Mürekkepten, dolma kalemden dişçiye, tabaktan ışığa, mumdan tiyatrolara kadar, bir Batı bir Doğu karşılaştırması yapıyor.
Ya da bir eski bi yeni.
Modern olmak adı altında kendinden ve özünden uzaklaşıp taklitsel ayniyetlerden bahsediyor.
Modern koltuk vs şark köşesi gibi.
Doğu samimiyetini ve sebeplerini dinliyor gibi hissettim kendimi. Hak verdim durdum. Ve demek bundan, demek öyle.. gibi şeyler söyledim kendi kendime.
Doğu'ya özgü şeyleri ben hep bir sevmiş ve samimi bulmuşumdur. Şimdi yeni yine moda diye karşımıza çıkabilen şeylerin altında yatan ne gölgeler, ne derinlikler varmış azîzim diyecek oldum.
Lake tabak, porselen tabak karşılaşması yaptığı yer bile güzeldi. Lake hafiftir, çorbanın sıcaklığını verir soğuk değildir ayrıca porselen tabaklar gibi şıngırdamaz. Sade Öz ve şatafatsızdır gibi cümlelerle modern her şeyi eleştirir. Modernleşmiş eşyaları bile, hatta onları evet.
Evlerden odalardan girdi eşyalarla devam etti. Biz Osmanlı'yız kitabımı okurken de yazar diyordu ki;
"Eskiden evlerde insanların hükmü geçerdi, İnsanların huzuru için inşa edilir, eşya yerleşimi insan huzuru için gerçekleşirdi. Şimdi ise insanın değil "eşyanın" `saltanatı konuşuyor evlerde."
Mesela basık tavan ruhu daraltıyor kaba ve şaşalı eşyalar bunaltıyor, aman o kırılmasın, aman ona bir şey dökülmesin. ~gibi~ sürekli huzursuzluk getirecek durumlar ortaya çıkıyor. On evden sekizinde mutlaka.
Yazar bir mürekkebin bile sanat ve yöre de ne büyük eksikliğe sebep olduğundan bahsediyor, biz üretseydik şu şekil olur, şöyle olurdu ve şu gibi sorunlara neden olmazdı gibi cümlelerle.
Hiç düşünmediğim şeyleri düşündürttü bana açıkçası. Gölgeleri, gölgelerin altındaki derinlikleri, lekeleri çirkinlikleri ve çirkinliklerin altında yatan has güzellikleri düşündüm.
Atalarımız karanlıktan memnun, hâllerinden memnunlarmışta karanlığın içinden güzellik bulmuşlar. Aydınlıktan haberleri bile yokmuş ki kendilerini en beyaz ilan etmişler.
Batılılar diyor yazar, bir memnun olamamışlar mi? Mumdan fenere, fenerden lambaya, ilerleyip durmuşlar.
Şimdi Avrupalaşan bir Japonya var.
Yaşlıları hiçe sayıp gençlere hitap eden bir devir. Ayrımcılıklarla ve sahte güzelliklerle dolu olmakla beraber sürekli bir ayniyet ve Memnuniyetsizlik.
Kitabı bilhassa da yazarın düşüncelerini gerçekten beğendim. Iyiki kaleme almış bu kitabı. 9/10 (Daha uzun olmalıydın dostum.)
🌕 Gündüzler sizin olsun,
🌑 Verin karanlıkları.
Üstad~Necip Fazıl Kısakürek~
Buradan sonrası işin şakası. Ciddiyetim üzerime binmemişken yazdıklarımgilden.
Arkadaşlar, kitap sayesinde japonlara özgü geleneklerle ya da alışkanlıklarla tanışmış oluyoruz, kesin bir sekilde. Cümleye ARKADAŞLAR diyerek girdim çünkü hayret ettiğim bir şeyi söyleyeceğim. Tuvalete gitmek genel olarak bir eziyettir, yani neden zevkli ve hoş bir şey olsun ki? Diğmi diğmi?
Fakat bizim japonlar, evet dünyalı olduklarından bizim Japonlar, bunu bi haz bi zevk bi mutluluk hâline getirmeyi başarmışlar. Adamın sabah keyfi yav tuvalete gitmek!
(Adamların ataları bir acayip, bir enteresan bir güzel bi güzel)
Sabah rutini olarak bildiğimiz gündoğumuna eşlik kahve sahnelerini geçin, adam sabah kalktığında genel ve en doğal ihtiyaç olan tuvalet meselesini öyle abartmış ve tuvaleti öyle lüks bir hâle getirmiş ki onun için bir sabah keyfisi ve evin en önemli odası.
Aslında mantıklı, yine de buna keyif diyemezdim kdkcwjcod
Bizim genel olarak "aman işte tuvalet" Dediğimiz oda, onlar için en önemli oda.
Mantıklı dedim çünkü... Neden olmasın?
Hayır yani, en temel ve en genel, en doğal ihtiyaçlardan biri. Ve bu olaya işkence olarak bakmak yerine odayı şekillendirip ferahlatıp çok da temiz tutarak.... BEN NEYİ TARTIŞIYORUM KENDİ KENDİME.
HER NEYSE. Japonlar sahiden bir tuhaf, tuvalet olayına bakış açıları bi acayip 😁😅
Ama itiraf edeyim, sevdim düşünce yapılarını.
Ve bir şey daha, japonlar derin düşünmeyi seviyor olsa gerekki tuvalet öyle bir oda olacakki seni derin düşüncelere (kkfjwkkckwkfjdj) itecek falan diyor. (Ki ever derin düşüncelerini en azından atalarıgiller severmiş.)
Sizinle kitaptan bir kaç satır paylaşacağım. (Evet beleşe:)
"Üstelik tuvalet aynı zamanda böcek seslerini, kuş cıvıltılarını, Mehtaplı geceleri ve mevsim geçişleri esnasında oluşan anlık güzellikleri tatmak için biçilmiş kaftandır." (Bu cümleyi buraya yazarken nedense çok gülesim geldi)
Bu bilgiyi size armağan ediyorum, bilgi ufuklarının gözünüzü kamaştırması dileğiyle ~•°
"Japon mimarisi içerisindeki en estetik yapının tuvalet olduğu haklı olarak iddia edilebilir. Her şeyi şiire döken atalarımız, bir evde en pis olması gereken yeri, tam tersine Zarafet dolu bir yere dönüştürerek onu doğanın güzellikleriyle harmanlamış ve büyüleyici bir birliktelikle sarmalamışlardır."
Bunu gerçekten başarmışlar, sahiden farklı ve çokta fena olmayan bir bakış açısı.
Tabi ben bunları düşünüp yazdıktan sonra bir ciddileştim anlatamam.
Güneş yakarsa gölgeye koşun ~•° Ve mangal yapıp beni de çağırın 🫠