Nedense çok şahsi meseleler taşıyan bir gönderiymiş gibi hissettim ama hayırlısı :) Bir solukta bir günde bitirilebilir. Ki öyle oldu. Bir günü konu alıyor. Uyanmak ve uyumak arasında yaşanan ve hissedilen ayriyeten düşünülen şeyler. "Gerçekten kim olduğumu bilmiyorum. Okuyacak kitabım…devamıNedense çok şahsi meseleler taşıyan bir gönderiymiş gibi hissettim ama hayırlısı :)
Bir solukta bir günde bitirilebilir. Ki öyle oldu. Bir günü konu alıyor. Uyanmak ve uyumak arasında yaşanan ve hissedilen ayriyeten düşünülen şeyler.
"Gerçekten kim olduğumu bilmiyorum. Okuyacak kitabım ya da taklit edecek bir modelimi olmasaydı ne yapardım?"
Böyle düşündüğünüz zamanlar oldu mu merak ettim çünkü bu cümleden sonra acaba ben, ben miyim yoksa okuyup gördüğüm şeyleri mi taklit ediyorum? Diye bi düşündüm.
Mesela bazen ablam babama çok benzediğimi onun gibi davrandığımı söylüyor. İstemsizce olan bu şey bizim karakterimizi mi ayarlıyor. Kitaplar bizi geliştiriyor, bizi biz mi yapıyor, yoksa anlattığı kişiye mi dönüştürüyor.
"Hayatımızın her anında bir yeri olan ailemiz, arkadaşlarımız tanıdıklarımız sonra bizi büyük bir güçle çekip sürükleyen bir dünya varken kendi karakterimize sadık kalmak kolay değil."
Bunları okuyunca aklıma geldi, belli bir yaşa kadar karakter, oturma çabasındadır yani bizler büyüme aşamasındayız ve kendimizi bulana kadar mütemadiyen başka şeyleri taklit ederiz. Peki ya sonunda ne olur? Ya istemediğimiz bir şeye dönüşürsek ki bu pek tabi mümkün..
"İyi geceler ben prensi olmayan bir külkedisiyim."
Bunu bir ara bende düşünmüştüm acaba her kız bir ara belki düşünmüş müdür? Prensi olmayan diyerek değil ama külkedisi olduğum fikri güzeldi ve yapmam gereken şeyleri daha bir zevkle yapmamı sağlıyordu. Bir kaç yıl önce. Karakter biraz daha melankolik söylemiş olsa da benim için bir tiyatroydu bu.
Bazen oluyor çok olgunca şeyler düşünüp çocuksu gelen hiç bir şey gözüme zevkli ya da yapacakmışım gibi gelmiyor. Eskide kalmış Ve sadece çocukken güzelmiş gibi. Ama bazense özlediğim çocukluğuma uzanmak için ya da gerçekten içimden geldiğinden çocuksu şeyler yapıyorum. Çünkü bu yaşlar da ne gerçek bir yetişkinsindir ne de çocuk.
Hatta geçen yıla kadar hayatım da en sevmediğim şeylerden biri kıyafet alışverişi yapmaktı. Gerçekten nefret ediyordum. Bunun sebebi ne çocuk reyonunun bana olması ne de yetişkin. Evet bunu söylemekten çekinmenin bir âlemi yok. Giydiğim elbiseler eğer yetişkin reyonundansa, uzun ve bol, çocuk reyonundansa kısa ve dar geliyordu. Ve büyüme aşamasındayken çok can sıkıcı olaylardan biri bana kalırsa. Herkesin yaşadığı bir durum olup olmadığı konusunda emin değilim, hatta herkesin yaşadıgını sanmıyorum kesinlikle, çünkü kıyafet giyimi ve tarzı konusunda ciddi değişiklikler bu durumun gerçekleşmesini engeller. Sadece büyümek denince aklıma bu da geliyor. Ve...
Büyüdük be. Elimiz de olmadan bir şekilde. Ve hala daha Büyüyoruz, sonra da yaşlanırız, kim bilir...
Her neyse, öğrenci kız kitabında ki isimsiz karakterimizden rahatlıkla kendimizden bir şeyler bulabiliriz. Çünkü o herkes gibi, sıradan normal biz kız, büyümekte olan.
Güzel olan şu ki bazı kitaplarda olduğu gibi ne bunu etkileyici buluyor ne de çok kötü olduğu konusunda sürekli bir iç geçiriyor.
Sadece sade bir dille bir gününü kaleme almış yazar. Ve bu etkileyiciydi. Düşünüp nasıl olduğu konusunda karar verme fırsatını bize veriyor.
Keşke bir de bunun erkek versiyonu olsaydı belki iki cins arasında ki farklılığa da ışık tutardı. Ne duygu ne de düşünce bakımından aynı şeyleri hissedip düşündüğümüzü düşünmüyorum. (Âna göre değişiklik göstermesi doğal) Herhangi bir anda hissedilen ve düşünülen şeyler çok çok farklı olabiliyor. Oluyor. Yani hiç ışık tutulup düşünülmeyen büyük bir sır değil tabi ama yine de öğrenci kız ve öğrenci çocuk isimli ve konulu bir kitap olabilirdi. Çocuk demişken (erkeklerden bahis geçeceği zaman tabiri neden dile çocuk olarak dönüyor? Pişt şu çocuğa bak Emma, çok yakışıklı değil mi?)
Ani duygu değişikliği en çok o çağlar da yaşadığımız şeyler olabilir. Ve içimizde ki kötü ile yüzleştigimiz zamanlar da bu ya da o zamanlar olabilir. Çünkü, insan melek değildir ve derinlikler de bir yerde zalim bir halimiz vardır illa ki. Hani şu, sen bir de beni sinirlenince gör. Derken ki o kötü.
Bazen insanlar hakkında yaptığımız sert ve kötü eleştiriler bile kendimizden gelir, içimizden. Duygular sonuçta, tek sevgi ve mutluluktan ibaret değil ki olsa dünya bu hâlde olmazdı. Kin nefret gibi zalimce duygulara da sahiptir neticede insan.
Belki herkeste farklı şekilde gerçekleşir bu, öğrenci kızın zavallı köpek için içinden geçirip söyledikleri bana çocukluğumda karıncalara yaptığım eziyeti hatırlattı.
Fakat o eziyetleri yaparken aslında onlara çok acıyor ve kendimden onları kurtarmak istiyordum. Ve bu çok şiddetli bir istekti.
Çok küçüktüm, ama şu an hatırlayınca o karıncalar için üzülüyorum.
Savunmasız oluşları ve bana karşı gelemeyip sadece kıvranmaları zevk veriyordu tuhaf bir şekilde. Şu an düşününce korkunç geliyor. İnsan boyle bir şey de olabilir ki dünya da çok da varlar. Kendisinden güçsüz olana güç uygulamak. Neyse ki bundan vazgeçtim çünkü o an merhametim kabardı.
Öyle, dönem dönem yaşayıp yaptıklarımıza bir kaç yıl sonra dönüp baktığımız da şaşırır ya da çok aptalca bulabiliriz. Ama hiç bir zaman, günün birinde dönüp bakınca komik bulacağım diye yaşayamayız, çünkü o günün biri gelmeyebilir.
Kötü şeyler yaşıyor olabiliriz, kötü günler geçiriyor olabiliriz, ama her şey daha iyi ya da daha kötü olacak diye bir şey yok çünkü gelecek denen şey oldukça boğucu ve müphem. Gelecek, gelcek diye bir zorunluluk yok, belki beklediğimiz o gün sen ya da ben için gelmeyebilir.
Yani mutluluklar bir gün geriden gelirmiş, yani.. Ya hiç gelmezse?
Kitaptan çok uçtuğumun farkındayım hatta ciddi bir iç geçirmemin arasında düşündüğüm, her zaman düşündüğüm şeyleri birden yazdım.
Kitaba gelince her şey iyi hoşta kardeşim hakkında düşünmek için bize de biraz pay bıraksaydınız. Yani en azından öyle gibiydi ama sonu bozdu be abi. Sanki tüm büyüsü kaçtı Hani, anlatabiliyor muyum?
Her şeyi zaten son sözde yazmışlar Ve bu da kitabi BASİT kılıyor.
Yani eğer bi' Sherlock vakası olsa ve Sayın Holmes işin sonunda anlamamakta olan bizlere dönüp davayı anlatmış olsa TAMAM derim, vay canına derim. Demek öyleydi derim. Ama ebedi bir kitap olan ve belki de ergenliğe dair felsefik bir bakış sunan ve herkesin farklı anlamlar yükleyeceği kişisel sorunlu bir kitabın sonunda mala anlatır gibi okuyuca kıtabı ve ne anlatmak istediğini tanıtıp anlatmak nedenn?!
Tamam burası o kadar da takmam gereken bir yer değildi.
Haricinde sevdim ve biraz daha büyüyünce tekrar okumak isterim.
Bana kalırsa İnsanlığımı Yitirirken kitabindan çok daha güzeldi ve Zavallı Dazai. Iki kitap iki farklı dönemlerde yazılmış ve bu fark çok bariz. Kitapta yazardan hissettiğim tek şey birazcık umut. İnsanlığımı Yitirirken ile arasında ki o sıcak fark diyebilirim.
Yorum sıktıysa ve ben biraz gevezelik ettiysem belki de uyku sersemi olduğumdandır kuvvetle muhtemel de ondan çünkü uykusuzluktan gözümden yaş gele gele birazdan kan çanağı olacak gözlerim ve ben ısrarla yazmaya devam ediyorum. Aynı zamanda hissettiğim başka bir şey varsa o da beynimin uyku sinyali vermesi. Hayırlı geceler.