(uzun bir yazı ama okuyup yorumunuzu yazarsanız sevinirim.) Köpeğin uzaklaşmasıyla uzaklardan korna sesi gelmesi bir oldu. Tren ağır ağır perona doğru yaklaşıyordu. Makinist yardımcısı kapıyı açmış bağırıyordu. "Lütfen biraz geri çekilelim." biz en gerideydik, endişe etmemiz gereken bir durum yoktu.…devamı(uzun bir yazı ama okuyup yorumunuzu yazarsanız sevinirim.)
Köpeğin uzaklaşmasıyla uzaklardan korna sesi gelmesi bir oldu. Tren ağır ağır perona doğru yaklaşıyordu. Makinist yardımcısı kapıyı açmış bağırıyordu. "Lütfen biraz geri çekilelim." biz en gerideydik, endişe etmemiz gereken bir durum yoktu. Nihayetinde tren perona geldi ve durdu. Önünde beklediğimiz vagondan hızlıca bir genç indi. Elindeki bisikleti yere bırakıp hızlıca pedalları çevirmeye başladı. Bu gencin saçları dalgalı sakalları da baya gürdü. Üzerinde İspanyol paça pantolon ve üstten iki düğmesi açık lacivert bir gömlek vardı. Acaba nereye yetişmeye çalışıyordu? Yine kimin kalbi kırılmıştı? Ya da kim hastanenin acilinde yatıyordu acaba? Bilinmezliklerle dolu bir telaş görmüştük gencin yüzünde. Telaş, utanmasa tüm vücudunu kaplayacak, gençte biyolojik semptomlar ortaya çıkaracaktı. Ardından arka vagonlardan gelen bir adam benim dikkatimi çekmişti. Başında takke üzerinde gömlek ve yelek, altında ise şalvar pantolon vardı. Muhtemelen ellili yaşlarındaydı. Bir çuvalı omuzlamış, valizini de elinde sürüklüyordu. Sürekli içinden dualar ede ede istasyondan dışarı doğru çıkıyordu. Mimiklerinden anlamıştım. Adam güneşin kavuru sıcaklığına küfür etmek yerine, dualarla kendisini sabır taşı yapma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Kardelen'in pek ilgisini çekmemiş olacak ki beni dürtüp en öndeki vagondan inen, daha doğrusu inmeye çalışan kilolu bir kadını göstermişti. Kadın basamaklardan inerken o kadar zorlanmıştı ki kışın habercisi olan ayaza rağmen alnından terler akıyor, her basamak inişinde bacakları titriyor, yüzü kıpkırmızı oluyordu. Son basamağı da indiğinde soluk soluğaydı, etrafına mahcubiyet dolu gözlerle baktı. Utana sakına istasyondan çıkmak için yola koyuldu. Başka birisi ise ikimizin de dikkatini çekmişti. Boyu iki metreye yakındı galiba. Güneş gözlüğünün arkasındaki gözleri çok merak etmiştik. Ruhumuz esir alınmış gibiydi. Hiçbir şey olmamış gibi adamın yanına gittik. Başımızı kaldırdıkça boynumuz ile aralarında doksan derecelik açı oluşması için hiçbir sebep kalmıyordu. Adam bizi görmüştü ve gözlüğünü çıkarıp bakıp, gülümsemişti. Ardından ekledi.
"Ne oldu çocuklar? İlk defa mı bu kadar uzun birini görüyorsunuz?"
Gözleri inanılmaz güzeldi. Dünya'nın en büyük harikası olabilirdi. Ben kıskandım, Kardelen ise muhtemelen aşık olmuştu. Acaba bu gözler için kaç kadın birbirinin kuyusunu kazmıştı?
"Evet ilk defa görüyoruz. Ama gözlerine daha çok şaşırdık abi. " dedim.
"Çok güzeller." dedi Kardelen.
Adam güldü ve "İstersen birini sana diğerini de şu güzel hanımefendiye verebilirim." diyip Kardelen'i gösterdi. Ben kahkaha atıp "Ben istiyorum abi şimdi verebilir misin? Kendi gözüm yerine takacağım. İki farklı renkte iki gözüm olur. Çok güzel olmaz mı?" dedim. Adam kısık gözlerle baktı, gülümseyip ikimizin de başını okşayarak gitti. Gözden kaybolması bir hayli uzun sürmüştü. Kardelen onu izliyordu. Ben ise çoktan unutup inen başka yolcuları izliyordum. Birkaç saniye sonra bir aile görüp usulca olduğum yere çöktüm. Çökmemin sebebi bu ailenin çok yakından tanıdığım bir aileye benziyor oluşuydu. Bir baba gördüm ellerinde valizleri ile önde giden eşini ve çocuklarını büyük hayranlıkla izliyordu. Diyorum ya epey bir duruldum. Çünkü adamın üzerinde deri ceket vardı, altında ise onu sıkan dar kot pantolon. İki çocuğu vardı, biri kız diğeri erkek. Eşi çok tatlı bir elbise giymişti. Kırmızı renkli, ayağında ise çizmesi vardı. Siyah saçlı ve esmerdi farklı olarak bu kadın. Çocuklar yine birbirlerine sataşıyorlardı. Kız olanı ağlıyor, erkek kahkaha atıyordu. Diyorum ya artık düşünme yetimi kaybetmiştim. Çünkü Kardelen'in ailesiyle bu aileyi düşünmekten başka bir şey düşünemiyordum.