Uzun ve yorucu bir yazı oldu. Althusser konusu, üstüne uzun uzun konuşulabilecek derinlikte bir konu. Yazımı sonuna kadar okuyacaklara teşekkür ederim.
"Althusser ışığı" diye bir kavram var ve kitaplarını okurken üzerinize düşüyor. İflah olmaz bir romantik olduğum için değil, hepimizin…devamıUzun ve yorucu bir yazı oldu. Althusser konusu, üstüne uzun uzun konuşulabilecek derinlikte bir konu. Yazımı sonuna kadar okuyacaklara teşekkür ederim.
"Althusser ışığı" diye bir kavram var ve kitaplarını okurken üzerinize düşüyor. İflah olmaz bir romantik olduğum için değil, hepimizin bildiği bir şeyleri toparlayıp ışıldayan bir görsel olarak yüzümüze çarptığı için var althusser ışığı. Üç satırı beş kez okutacak yoğunlukta olması okunmasını zorlaştırsa da anlaşıldıktan sonra unutulmuyor.
Althusser'e göre Marx, Freud gibi, insan öznesinin "merkezsizleştirilmesinden" sorumludur. Tarih "öznesiz bir süreçtir."; tarihsel hareketler tek tek bireylerin ya da toplu olarak bireylerin kavrayışlarının ötesindedir. Döz konusu olgular ancak kendisiyle günlük deneyimler arasında belli bir mesafeyi koruyabilen bir bilimsel "kuramsal pratikle" kavranabilir.
Althusser'in bu katı Marxçılık yorumu, dönemin aydınları arasında oldukça fazla sayıda yandaş bulmuştur. Sonraları kendi yorumunu "hayali" bulan Althusser'in yapısalcılık sonrası havayı doğuran felsefe iklimini -tıpkı Deleuze'ün, Derrida'nın, Foucault'nun Nietzsche ile Heidegger'i yorumlayışlarında olduğu gibi- yansıtan bir tarihsel maddeciliği yeniden kurmaya uğraştığı düşünülebilir.
1930'larda Lyons'daki okul yıllarından 1950 başlarına dek katolik siyaset çevrelerinde oldukça etkin olan Althusser, ikinci dünya savaşında dört yıl savaş tutsakları kampında kaldı. Aavaştan sonra cumhuriyet karşıtı sağcı görüşlerden sola kayarak 1948'de Fransız Komünist Partisi'ne girdi.
Kilise'nin işçi-rahip hareketinin 1950 başında bastırılmasıyla Marxçılık ile katolikliği uzlaştırma çabasını bıraktı. Bu dönemde, genç Georg Lukacs'ı anımsatan bir biçimde Hegelci Marxçılığı destekledi; ancak, 1960'larda Althusser'i ünlendiren savı, Marx'ın gençliğinden kalma hegelci geçmişinden kopmak gerektiğini söylemesidir.
1948 Temmuz'unda atandığı Ecole Normal Supérieure'deki (yüksek öğretmen okulu) görevinde 16 kasım 1980'de bir bunalım anında eşini boğarak öldürdüğü güne dek kaldı. Felsefe öğretmenliği yaptığı bu okulda bir kuşağın yetişmesinde belirleyici bir ağırlığı oldu. 1965'te Hem Pour Marx (Marx İçin), hem de Lire le Capital (Kapital'i Okumak) adlı yapıtlarının basılışı onun Fransız düşünce yaşamındaki yerini perçinledi. Mayıs-Haziran 1968 olaylarında Komünist Parti'nin takındığı tutuma karşın partiden ayrılmadı. Nisan 1978'de parti yönetimini çok sert biçimde kınadı.
Ancak artık Fransız aydınlarının Marxçılığa olan inançlarından pek bir şey kalmamıştı. Althusser son on yılını hem düşünceleri hem de kişisel yaşamı açısından tam bir yalıtılmışlık içerisinde geçirdi.
"Masum okuma yoktur" diyen althusser'in, marx'ı yeniden yorumlayışında ilk göze çarpan özellik, bu yaklaşımında belli türden bir yorum kuramının varlığıdır. Althusser'e göre, her zaman birtakım kuramsal varsayımlarla elimize aldığımız bir metnin "sorunsalını" anlamak için yeni bir "okuma" kuramına gereksinim vardır. Metinde saklı kuramsal çerçeveyi belirlemekle görevli olacak bu okuma kuramı, tıpkı ruhçözümlemenin bastırılmış arzuları açığa çıkarmasında olduğu gibi, metnin yüzeyinde görülenlerden çok, derinlerinde bulunanları açığa çıkaracaktır.
Bu okuma kuramının Marx'a uygulanması, Marx'ta bir kopuş olduğunu gösterecektir. Nitekim Althusser, Gaston Bachelard'ın bir uslamlamasını benimseyerek, her yeni bilimin, onu önceleyen ideolojik olarak ortaya çıkmış bir dizi sorunun devrimsel yeniden inşasını içeren bilgi kuramsal bir kopuşun ürünü olarak belirdiğini ve böyle bir kopuşun genç Marx'ın İnsancı (Hümanist) yazıları ile olgun Marx'ın bilimsel metinleri arasındaki farklılıkta farkedilebileceğini öne sürer.
Althusser, bilimsel bilginin bilimadamlarının yönelimleri tarafından değil, araştırılacak sorunları, aranacak kanıt türlerini belirleyen kavramlar ya da sorun dizgesince önemli diye kabul edilen zorluklar tarafından yönetilen bir pratikten doğduğunu kabul eder.
1844 Elyazmaları'na denk olan dönemde, Althusser'e göre, marx'ın metinlerindeki sorunsal, ideolojiktir. Bu aşamada insancılık baskındır: tarih, Kapitalizm altında yabancılaşmaya maruz kalarak açığa çıkan insan özünün, kendisini Komünizm altında bütünlüğe kavuşturmasının hikayesi olarak görülür.
Marx'ın bu gençlik yapıtları, Das Kapital başta olmak üzere, yeni bir tarih biliminin oluşumuna işaret eden olgunluk döneminde "bilgi kuramsal bir kopuşla" yazdığı yapıtlarından ayrılır. Tarihin "öznesiz ve amaçsız bir süreç" olduğunu söyleyen olgun Marx, artık kuramsal anlamda "insancılık karşıtı"dır. Althusser'in Marxçılığı bir bilim olarak açıklamasının en ayırt edici özelliği hem Marxçı insancılığın hem de Ortodoks Marxçılığın yanlış biçimde toplumu tarihselci terimlerle, yani "hegelci kuramsal ideoloji"nin -hukukun, siyasetin ve ideolojinin toplumun ekonomik yapısında ya da bu yapının neden olduğu sınıf ilişkilerinde yer alan bir özün ifadeleri olarak okunmalarına olanak tanıyan- etkileyici nedenselliği aracılığıyla çözümlediklerini öne sürmesidir.
Althusser'e göre Marx'ın Kapital'inin uslamlama düzlemindeki yapısal nedensellik yapı ve parçaları arasındaki -parçaların yapının varolma koşullarını sağladığı, yapının da parçalarının varolma koşullarını güvence altına aldığı- bir ilişkidir. yapısal nedensellik kavramı Althuser'in Hümanizm karşıtlığının bütünleyici bir parçasıdır. Althusser'in söylemekten pek hoşlandığı gibi "maddeci, nereden gelip nereye gittiğini bilmediği hareket halindeki bir trene bakan bir adam gibidir."; insanlar ne yarattıkları ne de denetleyebildikleri bir sürecin "taşıyıcılarıdır" sadece.
Bilimci ve insancılık karşıtı Marxçılık anlayışı sonucu Althusser "çelişki ve aşırı-belirlenme" adlı makalesinde, Ortodoks Marxçılığın savunageldiği "Marx, Hegel'in idealist dizgesini yadsırken diyalektik yöntemi benimsememiştir" görüşüne açıkça saldırmıştır. Althusser'e göre dizge ile yöntem arasındaki bu çatışkı, Hegel'in konuyu ele alış tarzıyla da uyuşmazlığa düşecek olan bir diyalektik öncesi biçim-içerik ayrılığı gerektirecektir. Maddeci diyalektiği tanımlamak, Hegel'in yöntemini farklı bir nesneye uygulamakla değil, bu yöntemin yapılarını dönüştürmekle olur. Althusser, Hegel ile Marx'ın aralarındaki farkı, her iki düşünürün "bütün" kavramını ele alışlarını örnekleyerek göstermeye çalışır. Buna göre her ikisinin de toplumu bir bütün olarak gördüklerini söylemek yanlış olmaz; ancak, Hegel'in bir merkez etrafında toplanmış tek parça toplumuna karşılık Marx'ın birbirine indirgenemez pratiklerden oluşmuş karmaşık toplumu birbirlerinden oldukça farklıdırlar. Althusser, toplumsal bütünün bu karmaşıklığı nedeniyle, bireylerin içinden çıkıp geldikleri tarihi anlayamayacaklarını düşünmektedir.
Althusser Hümanizm karşıtlığında geleneksel Marxçılığın merkezinde yer alan alt ve üst yapı ilişkisine yeni bir biçim vermiştir. Ekonomi -altyapı- işleyebilmek için son çözümlemede belirleyicisi olduğu siyaset ve ideoloji gibi diğer alanlara bağımlıdır. Bu alanlar ekonominin varoluş koşullarıdır. Köle ekonomisi ile feodal ekonomi son çözümlemede siyasal siyasal ve dinsel biçimlerin belirleyicileri olsalar da, ilkçağın siyasal sistemi de -tıpkı dinin Ortaçağ Avrupası'nın feodal ekonomisinin varoluş koşulu olması gibi- köle ekonomisinin varoluş koşuludur.
Althusser ekonomik altyapıya yapılan Marxçı vurgunun giderek ortadan tamamen kalkması tehlikesiyle karşı karşıya olunduğuna işaret etmek için toplumun farklı düzeylerinin ya da alanlarının "görece özerkliği"ne izin verir. Althusser ayrıca basit "altyapı üstyapıyı belirler" modelini daha da karmaşıklaştıracak, toplumun farklı düzeylerinin belirli ölçülerde örtüştükleri ve bunların daha fazla belirlendikleri iddiasında bulunur. Althusser'in üstyapıya ekonomik altyapının işleyişinde atfettiği önem özellikle "devletin ideolojik aygıtları" kavramında görülebilir. Althusser, kapitalizm gibi bir sistemin geçen zamana direnebilmesi için üretim ilişkilerini yeniden üretmesi gerektiğini savunur. Yeniden üretimin önemli bir bölümü siyasi partileri, din ve eğitim kurumlarını, aileyi, kitle iletişim araçlarını, spor, sanat ve edebiyat gibi kitle kültürlerini içeren devletin ideolojik aygıtlarının işleyişi aracılığıyla yapılır. Bütün bu aygıtlar bireyleri kapitalist sınıfın tahakkümünü destekleyen bir dizi düşünce ve değer olan başat ideolojinin tahakkümüne tabi kılarak, varolan sistemle bütünleştirir. Althusser'e göre egemen üretim ilişkilerinin taşıyıcıları olan insanların görevlerini benimsemelerini sağlayan bir tür "toplumsal tutkal" olarak hizmet eden ideoloji, geleceğin sınıfsız toplumları da içinde olmak üzere her türden toplumun zorunlu bir özelliğidir.
Ortodoks Komünistler ile genç Lukacs gibi Hegelciler'in yanlış yorumlarından kurtulma işini "Marx'a Dönüş" sloganıyla yürütmüş olsa da Althusser'in kendisinin de kabul ettiği gibi, pek çok etkilenmeleri yansıtan Marx okuması da bir "suçlu" okumadır. Althusser özellikle Spinoza ile Freud'a olan minnettarlığını açıkça belirtir; bilim felsefesi görüşlerinde hocası Bachelard'ın payı ise yadsınamaz büyüklüktedir. Ancak yine de Althusser'in tarihsel maddeciliğin yeniden kurulmasına temel yapmak üzere Marx'ın yapıtlarının dikkatle kavramsal çözümlemesinin yapılmasındaki ısrarı, Marx ile Hegel'i birbirinden ayıran yöntembilgisel gediği tanıtlaması, örneğin Frankfurt Okulu'nun ihmal ettiği bilim felsefesindeki gelişmelere karşı sergilediği duyarlılığı, onun çalışmalarının değerinden bir şey yitirmediğini göstermektedir.