Bir yazarın katili, Sherlock Holmes. Evet yanlış duymadınız, hepimizin sevip saydığı, çoğumuzun hayranlık duyduğu dünyanın en iyi dedektifi sevgili Sherlock Holmes, aslında bir katil, Sir Arhur Conan Doyle'un hayallerini ve iradesini katletmiş bir canavar. Nasıl mı? Size bu yazıda hepimizin…devamıBir yazarın katili, Sherlock Holmes.
Evet yanlış duymadınız, hepimizin sevip saydığı, çoğumuzun hayranlık duyduğu dünyanın en iyi dedektifi sevgili Sherlock Holmes, aslında bir katil, Sir Arhur Conan Doyle'un hayallerini ve iradesini katletmiş bir canavar. Nasıl mı? Size bu yazıda hepimizin hayatında bir dönem yer edinmiş bu ikilinin arasındaki o dinamiği anlatacağım. Umarım keyif alırsınız, iyi okumalar.
Dikkat: bu yazı Sherlock Holmes hakkında spoiler sayılabilecek bilgilere sahip olacak. Bu, hem kitaplar hem de film/dizilere konu olan versiyonu için geçerli sayılır. Beni bu uyarıyı yaptığım için şaşkınlıkla karsilayacaksiniz belki ama ben yine de uyarayim ahxgjagxuwhxsjhds
Tarihler 1893 yılının Aralık ayını gösteriyor. İşe giden gençlerin kollarında siyah bantlar var, haberlerden haberdar olan herkesin üzerinde bir hüzün hakim. İngiltere bir bütün olarak koca bir yasta. Bir cinayet işlenmiş, herkesi derinden etkileyecek kadar büyük birinin ölümü kraliyetten birinindir diye düşünürsünüz muhtemelen. Dünyaca sevilen bir zenginin veya bir dünya güzelinin.
Olan bunlardan hiçbiri değildi aslında. Bu acı haber, dünyanın en iyi dedektifinin ölümünü bildirmekteydi. Büyük Sherlock Holmes, Moriarty'e yenik düşmüştü.
En azından gazetelerde yazan buydu, insanların hissettikleri değil. Ama bunları anlatmadan önce herkesin gönlüne taht kuran bu varlığın, yaratılış hikayesine odaklanalım.
Yıl 1891 Viyana'da eğitimini bitirmiş Sir Arhur Conan Doyle (yazı boyunca kendisini Arthur diye tanıtacağım) göz doktoru olmuş ve kendi göz kliniğini kurmuştu. İşler onun için yolunda gitmiyordu, her geçen günü boş ofisinde, parmaklarıyla daireler çizerek randevusuna asla gelmeyen hastaları beklemekle geçiyordu. İşte bu değersiz saatler, Arthur için, çocukluk hayali olan yazarlık kariyerinin başlangıcı olacaktı. Ofisinde geçirdiği birkaç saatte yavaş yavaş kendine has bir dedektif olan Sherlock Holmes'un davalarını anlatan yazılar yazmaya başlar.
(Burda yazmadan edemeyeceğim bir bilgi var Arthur yazmaya başlamadan önce Sherlock için düşündüğü ismi eşine danışır. Aklında ismin Shuckleford, Shuttersworth gibi bir şey olduğunu söyler ajhxwixywiuxw eşi de ona kahramanına daha sıradan ve akılda kalıcı bir isim vermesi gerektiğini söyler. Hatta isim önerisi de yapıyor galiba ama isim "anası" o mu emin değilim)
Yazılarını aylık çıkan Strand Magazine adlı dergiye satan Arthur, bu küçük ve bir beklenti olmadan yapılan başlangıcın okuyucular tarafından gördüğü büyük ilgi sayesinde doktorluğu bırakıp tam zamanlı yazarlığa yönelmişti.
Sanatta her bir eserin yaratıcısı ile bir bağlantısı vardır. Arthur'un Sherlock ile olan bağlantısı dedektif ortaya çıktıktan ilk kez 4 ay sonra kopmaya başlamıştı. Annesine yazdığı mektupta Sherlock'tan temelli olarak kurtulmayı planladığını söyleyen Arthur, annesinin verdiği cevabın gelecekte yaşayacağı bir çok olayın ve göreceği tepkinin habercisi olacağından habersizdi...
"Hayır! Yapma! Yapmamalısın! Yapamazsın!"
1893 Sherlock'u yazmaya başlayalı 2 yıl olmuştu ve artık Arthur'un yazarlık hayatı sadece Sherlock'un varlığı sayesinde döneminin en başarılı işiydi. Öyle ki kendisine Sherlock'un yaşayacağı 12 macera daha için 1.000 pound teklifi gelmişti. Bu günümüz parasıyla 200.000 dolardı. Sadece başarılı bir yazar olmakla kalmamıştı Arthur, artık inanılmaz bir ün ve paraya sahip oluyordu.
Toplamda 2 roman ve 24 kısa hikaye yazdıktan sonra bir yazar olarak Arthur yeni maceralara yönelmek istemişti. Onun kişiliğini, hislerini ve yazarlığını yansıtan diğer eserlerinin ilgi çekmesini bekliyordu. Ancak Sherlock sadece dış dünyayı hegomanyası altına almamıştı, Arthur'un diğer eserleri de Sherlock'un ulaştığı ün ve başarının gölgesinde kalmıştı. Hatta unutulmaya maruz kalacaklardı. Sahi, Sherlock'un ismini içermeyen kaç Arthur Conan Doyle eserini biliyorsunuz, okudunuz?
Arthur'un sahip olduğu bu yazarlık hayatı, artık onun değildi. Dedektif Sherlock Holmes ve onun başarılarını hayranlıkla takip eden insanlarındı.
1893'te Üniversitede ders vermek için gittiği İsviçre'de bir Şelaleye bakan uçurumun kenarına gelen Arthur'un aklına bir ilham gelmişti. Büyük bir kahramanın yapacağı ihtişamlı vedanın mekândı burası.
"Yaptım! Sonunda Sherlock Holmes'u öldürdüm!" Yazmıştı annesine Arthur. Zihni, kendisini zincirlemiş ve kölesi yapmış kendi yarattığı canavardan kurtulmuştu artık. Serbestti ve istediğini yazabilirdi. En azından o öyle düşünmüştü.
Strand dergisine 20 bini aşkın insan aboneliği iptal ettirmişti, basın büyük dedektifin ölümünü bir cinayet gibi yazıyordu. Tüm dünyadan binlerce mektup alıyordu Arthur, verdiği bir söyleşi de unutamadığı bir mektuptan bahsetmişti. Tanımadığı bir kadından aldığı. "Canavar, sen bir CANAVARSIN" sadece mektuplarda değildi karşılaştığı bu öfke Arthur'un. Yolda tanımadığı bir başka yaşlı kadın el çantasıyla saldırmıştı ona. Arthur, kuşatma altındaydı; gittiği, gördüğü, duyduğu her şey ona baskı uyguluyordu.
Takvim 1901 yılını gösterdiğinde, Sherlock'un varlığı sonunda bulunduğu yerin kilitlerini kırmıştı. Belki baskıya dayanamamasından belki de para ihtiyacından olacak, Arthur mucizevi bir şekilde ölümden geri gelen dedektif hakkında birkaç kısa hikaye daha yazmıştı. Bu sefer Arthur durumu tatlıya bağlamak istiyordu. Çıktığı söyleşiler de Dedektifin okuyuculara veda edeceğini, emekliliğe ayrılacağını anlatıyordu. 1907 yılıydı, "Son Görevi" (His Last Bow) Sherlock'un 12 davaya daha baktığı bir eser yayınlanmıştı. Ancak korkusuz ölümü, onun sonu olmadığı gibi bu da Sherlock'un sonu olamayacaktı. (I always comeback. -Sherlock, bakalım bu referansı anlayan çıkacak mı hagxjagzjwhs)
Son vermek istediğini, defalarca kez dile getirmiş olsa da Arthur ünlü dedektifi son görevine çıkarmaya devam etti. Bir daha, bir daha ve bir daha.... Arthur'un 40 yıllık yazım hayatının sonunda toplam 4 roman ve 58 kısa hikayeye sahip olmuştu deha dedektif. Ancak ölüm döşeğinde bile yarattığı bu canavar, onu rahat bırakmayacaktı.
1930 yılı, Temmuz 1. Londra'nın büyük gazetesi Daily Mail, Arthur ile yaptığı söyleşi de: "Yakın zamanda 71. Yaşını kutlamış olan yazarımız hastalığından ötürü bitkin düşmüş olsa da hala Sherlock Holmes'e vakit ayıracak zaman bulabilir. Değil mi?" Diye sormuştu. Arthur cevabında oldukça netti ve hepimize lafı da çakmıştı açık olmak gerekirse :D
"Hayır, onla işimin çoktan bittiğini sizlere söylemiştim. Açık olmak gerekirse, Sherlock Holmes'un yazarı olarak adlandırılmaktan bıkmış bulunmaktayım." (Burada "sick" kelimesini kullanıyor ve bu hastalık olarak da çevrilebilir. Ne demek istediğini az çok anlamışsınızdır.)
Bu söyleşinin yayımlanmasından tam 6 gün sonra haber başlıkları yeniden yazılıyordu ve belki de tarihin en cani haber başlıklarından birine yer verilmişti. "Usta yazar öldü. ÇOK YAŞA SHERLOCK HOLMES"
Arthur, spiritüalizme inanıyordu. Ölmeden önce bir keresinde "okuyucularım benim bir çok etkileyici maceraya çıktığımı düşünebilir. Şimdi ise maceraların en büyüğü ve en görkemlisi beni bekliyor." Onun arkadaşlarından biri (ismini şimdi unuttum, affediniz.) Ölümünden bahsederken: "O gittiği için üzgünüm. Ama bu dünyanın acımasızlığından kurtulduğu için adına mutluyum." Demişti.
Evet arkadaşlar, hikayemizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Gördüğünüz üzere bizlerin hayranlık duyduğu bu eser, Arthur'un hayallerinin sonu olmuştu. Arthur aslında hiçbir zaman nefret etmiyordu eserinden, nitekim ona yaşadığı bu düzgün hayatı armağan eden dedektifin ta kendisiydi.
Hepimiz unutulmayacak işler yapmak isteriz, dünyaya bir şeyler bırakmak. Peşinden gitmek istediğimiz projeler ve hayaller vardır. Bunları gerçekleştirmek her zaman bizim elimizde. Ancak bir eser ortaya çıktıktan sonra sizin olmaz. Sizin amaçlarınız doğrultusunda büyüyemez, böyle olduğunda o eser'in gölgesinde kaldığınızda. Onu yaptığınız için memnun kalabilir misiniz? Gittiğiniz, olduğunuz her yere sizden önce gelen bir varlık. Gerçekten uzak olmasına rağmen, sizden ve kararlarınızdan daha da fazla önem gören...
Ne yapıyorsak yapalım, karşılamamız gereken beklentiler olduğunda bunlarla başa çıkmak, bulunduğunuz stres ve dünya altında imkansız görünebilir. Ancak hatırlamanız lazım ki elinizde olan şeyler her zaman var, siz hayatta olduğunuz sürece zaman, zamanınız olduğunuz sürece bir nebze güç daima yanınızda bulunacak. Bir şeylerden vazgeçmek istediğinizde, üstüne gitmek istediğinizde bunu yapabilmek o an sizin için ne kadar zor gözükecek olsa da sadece sizin elinizde olacak.
Bu değerli öneriyi de verdiğime göre, yazıyı bitirebilirim herhalde ^^
Umarım yazıyı okumaktan zevk almışsınızdır (tabii buraya kadar geldiyseniz, geldiyseniz yoruma poğaça yazın 👍 tabi fikrinizi de yazmayı unutmayın!!!)
Yorumlarda buluşmak dileğiyle, iyi günler, iyi geceler dilerim. Neşeyle kalın!
OH BE BİTTİ!